19 Haziran’da yapılan seçimin hemen ardından kaleme aldığımız “Gelecek 20 Yılın Seçimi” isimli yazımızda yeni yönetimin geleceğe dönük çalışmalar yapmasını, özellikle altyapıya ve genç oyunculara yönelmesi gerektiğini vurgulamıştık. Yazıyı hatırlamak isteyenler linki tıklayabilirler. https://www.3numaraliuye.com/gelecek-20-yilin-secimi/ Bu transfer döneminde genç oyunculara yönelerek misyonun bir kısmına olumlu bir başlangıç yapılmış olduğunu görüyoruz.
Transferler; bir ekibin eksikliklerinin giderilmesi, oyun alanında daha iyi ve verimli bir oyunun sahaya konulması adına uygun görülen oyuncuların kadroya katılması ve/veya kadrodan gönderilmesi için yapılan ticari boyutları olan çalışmalardır. Oysa transferler ülkemizde; kendi kulübünün büyüklüğü, rakip kulüplere gövde gösterisi, mali ve idari anlamda başarı veya başarısızlık göstergesi olarak addediliyor. Gerçek bu değil elbette. Bizdeki gibi ülke futbolunun yöneticileri tarafından, “sözde” büyüyen ve gelişen olarak kabul edilen ligimizde böyle olmuyor. Ülke futbolunda son dönemde meydana gelen başarısızlıklar taraftarları futbolun temaşa ve eğlencesinden uzaklaştırıp transferden sado-mazoşist duygularla keyif aldıran bir dünyaya girmesine neden oluyor.
Özellikle yaz transferi boyunca her taraftar grubunda kendine yer bulan ve adına “Yangın Tayfa” denilen o güruh, birbirine ve hatta kendi taraftar grubuna eleştiri ve kimi zaman hakaret etmekten geri durmuyor. Özellikle sosyal medya bunun için en belirgin mecra. Sadece sosyal medyada değil tabi ki. Kendilerini bağımsız ve tarafsız gösteren ama gerçeklikle ilgisi olmayan futbol ulemaları; ulusal ve özel görsel medyada, dijital platformlarda, rakipleri aşağılamak adına şovenist bir tutumla transfer taraftarlığı yapıyorlar. Bu durum bilinçsiz taraftarı daha da saldırgan olmaya itmektedir. Durup bu noktada bir soru soralım; madem futbolumuz gelişiyor, büyüyor ve her kulüp transferde iddia ettiği üzere çok başarılı o hâlde kulüplerimizin “Milyarlarca Liralık” borçları nasıl oluştu?
Şurası çok açıktır ki; bugün gelinen noktada, döndürülemeyen ve kulüpleri Bankalar Birliği Anlaşması’nı imzalayacak duruma getiren devasa borçların esas kaynağı, yapılan plansız ve yanlış transferlerdir. Bu yapı sürdürülemediği içindir ki günümüzde kulüpler transfer limiti adı altında -kime uygulanıp kime uygulanmadığı belli olmayan miktarlara karşın- transferleri yapabilmek için akla hayale gelmeyen yollara girmektedirler. Bize sorarsanız işin özü; maalesef ülkemizde sezonu geldiğinde çılgınlık boyutunda dillendirilmesine rağmen transfer konusunun gereklerini dünya standartlarında yerine getiremediğimizdir. Ve yukarıda adını zikrettiğimiz “Yangın Tayfa” kulüpleri adeta baskı altına alarak oluşan olumsuz tabloda kulüp yöneticileri kadar olmasa da hatada ciddi pay sahibidirler.
Ya Galatasaray’da durum nasıl?
Gayet doğal olarak şu an yaşanan genel futbol ikliminde Galatasaray taraftarının da pek farklı bir davranış tarzında bulunması olası değil. Hele ki araya Galatasaraylı görünümündeki sözde basın mensupları ve sosyal medya trolleri eklenince iş daha da içinden çıkılmaz bir hâl almakta. Bu şekliyle transfer sezonu, transfer sezonu olmaktan çıkmakta, art niyetli ve kripto taraftar için meydan savaşına dönmekte, diğer yandan gerçek taraftar için ise adeta bir işkence olup bir an evvel bitmesi beklenmektedir. Bir de Türkiye’de en büyük taraftar grubunun Galatasaraylı olduğu gerçeği düşünülürse, oluşturulan olumsuz bir havanın gündemde ne kadar etkili olabileceğini tahmin edebiliriz.
Yukarıda bahsettiğimiz mali anlamdaki sıkıntılar nedeniyle bundan 10 sene evvel kimse alınan futbolcuların kulüplere mali yükünü düşünmezken bugün herkes adeta bir hesap uzmanı edasıyla yapılan her transferi inceliyor. Oysa bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı gerçeğinden yola çıkılarak bu yanlış davranışın sorgulanması gerekir diye düşünüyoruz. Öncelikle alınan bilgiler bile kulüpler tarafından gerçeği tam olarak yansıtmıyorsa yapılan tüm feveran havada kalmaz mı? Okumayı sevmeyen bir toplumun her transferde KAP ve yazılı basındaki her detayı pür dikkat, kelime kelime incelemesi de ayrı bir ironi değildir de nedir?
Galatasaray taraftarı özellikle son 10-15 yıldır sosyal medyanın da etkisiyle transfer sezonlarında yönetimlere olumlu olumsuz mesajlarını en üst perdeden göndermektedir. Yönetimlerin bu mesajlardaki payını kabul etmekle beraber, konu gündeme öyle getirilmektedir ki bazen tanıdığımız simaların bile eleştirileri, bizi “Acaba bunu o mu yazdı?” şeklinde düşündürmektedir. Transferler tamamlanmadan, gerçek mali bilgileri bilinmeden yapılacak her yorumun mesnetsiz olduğunu düşünüyoruz.
Hatta oyuncu sahaya çıkıp birkaç maç bile yapmadan, tam bir isabet olduğunu ya da olmadığını söylemek çoğu zaman doğru olmayabilir. Yapılan yorumlara bakıldığında kadroya katılan futbolcular kendi taraftarı için dünyanın en iyi futbolcusu olarak sıfatlandırılırken rakip taraftar tarafından “Çöp” olarak nitelendirilmekte. Bazen de daha bir maçı bile izlenmeyen bir futbolcu, kendi taraftar grubundan aynı şekilde süper klas bir futbolcu ya da işe yaramaz olarak kabul edilmekte. Bu düşünce anlayışı yanlış da olsa bilinçli taraftarı ve hatta yönetimlerin kararlarını bile etkilemekte. Hepimizin çok iyi bildiği üzere geçmişte örneği fazlaca olduğu için burada tek tek değinmeyeceğiz.
2021 Yazındaki Transfer Politikamız
Bir ay önceki verilere göre Türkiye’nin en borçlu ikinci kulübü olan Galatasaray’ın borç meblağı 4,51 Milyar TL. Diğer bir deyişle, 450 Milyon Euro civarında. Dernek statüsünde bir kulübün böyle devasa bir borcu olması insanın aklının alamadığı bir gerçek. Hem de sportif başarıları Türkiye dışına taşmış bir kulüp için. 1990-1996 yılları arasında Galatasaray’a başkanlık yapan Alp Yalman’dan sonra inanılmaz bir hızla borçlar yükselmiş ve bugünkü hale gelmiş. Yaklaşık 25 sene gibi bir zaman zarfında, başta başkan ve yönetimler olmak üzere kulüp profesyonelleri ve son zamanlarda yukarıda bahsettiğimiz “Yangın Tayfa” taraftar profili de bundan sorumludur.
Galatasaray yeni yönetimi bu bilince daha yönetime gelmeden evvel vakıftı diye düşünüyoruz. Düşünüyoruz çünkü bu yaz transfer sezonu tam da buna uygun bir yapı içerisinde sürdürüldü. Her ne kadar UEFA’nın FFP anlaşmasının sona ermesi bir avantaj olarak kabul edilse de BBA anlaşmasının getirdiği bütçe küçültme hedefi ile birlikte 2022 Ağustos’unda ödemelerin başlayacak olması sebebiyle yeni bir yapılanma ihtiyacı doğdu. Böylece aynı sarmala tekrar girilmesinin önlenmesi planlanmaktaydı. Bu arada sportif başarıyı da geri plana itmemek gerekiyordu. Bu planlamanın iki ayağı vardı;
Birincisi maaş yükü fazla olan futbolcuların sözleşmelerinden çıkmak diğeri ise geleceğe dönük satışlar sonucu bonservis bedeli kazanabilecek futbolcuları kadroya katarak ilave borçlar oluşmasının önüne geçip sürdürülebilir borçlanmayı sağlamak. İlkinde çok fazla bir başarı elde edilemedi ki bu, Falcao’nun sözleşmesinden çıkılmasının şartları tamamen belli olana dek de net olmayacak. Babel, Feghouli ve hatta Diagne’nin sözleşmelerinden de çıkılması planlanırken ne yazık ki istenenlerin hepsi gerçekleşmedi. Zira uzun yıllara bakıldığında Galatasaray’ın futbolcu satmakta çok da başarılı olamadığı gerçeği ortada. İkinci konuda ise bize kalırsa ciddi bir başarı sağlandı.
Her ne kadar bonservise 20 Milyon Euro civarında bir meblağ harcansa da yıllık maaş bütçesini 40 Milyon Euro’nun altına çekmek hem BBA adına hem de gelecek adına çok olumluydu. Çünkü her ne kadar futbolcu satışında geçtiğimiz yıllarda başarı sağlayamasak da yaşları 21-25 arası genç ve potansiyelli futbolcuların mutlaka başarıyla doğru orantılı olarak satışları gerçekleşecektir. Üstelik bonservis bedellerinin yıllara yayıldığı düşünülürse satışların da yıllara yayılması imkânı elde edilmiştir. Bu da satışların sportif başarının önünde engel teşkil etmesini önleyecektir. Bu konuda yönetimin başarıya endeksli olarak genç ve potansiyelli futbolcuların PR ve pazarlama tarafını çok iyi yönetmesi gerekiyor.
Bir diğer olumlu iş de son zamanlarda yapılan fazlaca kiralık sözleşmelere karşın bu sezon sadece iki futbolcu ile kiralık sözleşme yapılmasıdır. Bu noktada eksik bırakılan iki konu vardır; Birincisi böyle genç bir ekibe saha içinde liderlik ve abilik edebilecek, yaşı 30’un üstünde olan, “Regista” diye tabir edilen bir futbolcu transferi yapılabilirdi. Bir diğer eksik kalan konu ise; federasyonun saçma sapan 8+3 kuralı nedeniyle genç ve potansiyelli bir kalecinin Muslera’nın yedeği olarak alınmamasıydı. Mevcut kalecilerimiz yetersiz üstelik üç büyük rakibin kaleyi Türk kalecilere teslim ettiği düşünülürse bu hususun önemi daha iyi anlaşılabilir. Umarız bu eksiklikler de ara transfer döneminde tamamlanır.
Her ne kadar eksik uygulamalar da olsa genel hatları ile bu yaz transfer sezonu geleceğe umutla bakmamıza neden olacak şekilde iyi geçmiştir. Fatih Hocanın 3 yıllık planlaması düşüncesine paralel olarak yüksek maaşlı oyuncular alınmamış ve bu konuda panik transferlerine imza atılmamıştır. Şu bir gerçektir ki hangi lig veya kulüp olursa olsun yapılan transferlerde %100 başarı ütopiktir. Geçmişi başarılı olan bir futbolcu geldiği kulüpte aynı başarıyı sağlayamayabilir ya da geçmişte “bidon” diye tabir edilen bir oyuncu yeni takımında müthiş bir performans gösterip yıldızlaşabilir. Kadroya katılan futbolcuların genç ve potansiyelli olması, gelişime açık olmalarına ve bu konuda ciddi eğitim ve desteğe ihtiyaçları olduğu anlamına gelmektedir.
Gerek fiziksel gerek mental ve gerekse saha içi melekelerinin gelişmesi için teknik ekip ve yönetim kanadı planlı, bilimsel ve modern teknikleri vakit geçirmeden uygulamaya sokmalıdır. Uzun vadedeki hedef ise bu potansiyelli gençleri kendi akademilerimizden çıkarmak olmalı bu hedefe odaklı çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Çünkü esas sürdürülebilir başarı bu sayede yakalanabilecektir. Taraftar olarak bizler ise sabırlı olmalıyız. Takımdan ayrı geçen bir buçuk seneden sonra tribünleri doldurmaya başlıyoruz. Unutulmasın ki yapacağımız her olumsuz eleştiri sahada yer alan genç futbolcular üzerinde menfi etkilere neden olacaktır. Ayakları titreyecek ve hatalarını daha da arttıracaktır.
Onları yüreklendirmeli ve motive etmeliyiz. Galatasaray’da oynadıkları bilincini aşılamalıyız. Galatasaray taraftarı üzerinde kutsal arma ve renkleri taşıyan her futbolcuya destek vermesi gerektiği bilincindedir. Aksi yönde davrananların ise ya bu bilinçten yana eksik olduğu ya da bizden olmadığı konusunda kimsenin şüphesi olmamalıdır. Tribünde ve sosyal medyada bulunan bu ayrık otlarını temizleme işi ise yine gerçek taraftara düşmektedir. Uzun bir Milli aradan sonra bu hafta başlayacak olan lig maçlarıyla gireceğimiz yeni periyodun ve transferlerimizin tüm camiaya hayırlı olmasını dileriz.
Galatasaray Pusulanız Olsun!
Twitter: https://twitter.com/byymiralay
Blog’un kuruluş amacı ve isim hikâyesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!