Takıma İnanmak
Akhisarspor zorlu bir rakip olmasına rağmen iç sahada Galatasaray’ı zorlayacağını düşünmüyordum. Ancak maç fena gitmiyorken tuhaf olaylar silsilesi başladı: Önce Mariano’nun sakatlığı; daha sonra Maicon’un kendi kalesine golü geldi; tam rakip 10 kişi kaldı derken Olcan Adın’ın klas golüyle maç 2-0 oldu. Hafızası iyi Galatasaraylılar bilir ki Ali Sami Yen’de skor 2-0 mağlup durumda da olsa, eşit oyuncu sayısında oynanırken bile ilk yarı skoru adına mağlubiyet için yeterli değildir. ( Her ne kadar taraftarın ilk yarı skorunun gerginliğini ikinci yarıya taşımalarından korksam da)Bu takımın başında Tudor olsa bile bunu hem taraftar hem de rakipler bilmeli. Üstüne üstlük rakip 10 kişi kalmışken, bunun ötesinin maç bitmeden mağlubiyet olduğunu düşünenler önce bir kendini sorgulamalı. Hani “Biz bitti demeden bitmez” di. Bu sözü Fatih Terim mi söylemiştir yoksa Galatasaray gelenekleri ve ruhu mu O’na söyletmiştir? Takıma inanmak sadece Fatih Terim’e mi inanmaktır? Dar açı bana göre değil, ben Manchester United zaferinde yetersiz Holman’ın takımın başında olduğunu biliyorum; Monaco’yu elediğimizde Galatasaray’ın başında genç Mustafa Denizli’nin olduğunu biliyorum. Neydi Mustafa Denizli’ye 3-0’dan sonra 5-0’ın inancını veren? Siz Mustafa Denizli’yi ilk iki gelişinin dışında bir daha öyle coşkulu, öyle kendine güvenli gördünüz mü? İşte o coşkuyu veren Galatasaray, Ali Sami Yen ve kurucularının ruhudur. Ben de bu yönetime ve hocaya güvenmiyorum ama “Galatasaray ruhuna” sonuna kadar güveniyorum. Galatasaray’ın oynadığı ve oynayacağı hiçbir maç sonuçlanmadan yenildiğini kabullenmem mümkün değil. Hele ki hoca ya da yönetim gitsin diye yenilmeyi istemek aklımın ucundan bile geçmez. En nihayetinde Fatih Terim’i ya da Tudor’u değil Galatasaray’ı tutuyoruz.
Maça Dönersek;
Akhisarspor’un planı maça çıkmadan belliydi. Oyunu kendi sahasında kabul edip kontra atakla şansını deneyecekti. Aslında bu maç kritik bir maç sonrası olmasa bu plan hiç işleyecek gibi durmuyordu. Ancak yukarıda yazdığım sakatlık, yanlış kaleye gol ve sürpriz bir ikinci gol ile gelen silsile sonucu maç 2-0’a geldi. İkinci yarı olabilecek en kötü senaryo maça değişiklik yapmadan başlamaktı. Neyse ki Tudor böyle bir hata yapmadı; hatta Tudor bana göre daha iyi bir değişiklik yaptı. Ben Linnes-Eren değişikliği beklerken o moralsiz ve diğer stoperlere göre daha yavaş olan Maicon’u çıkardı. Bunun yanında Ndiaye’ye daha ofansif bir rol verdi. İkinci yarının ilk 15 dakikası kritik derken maç 5 dakikada 2-2’ye geldi. Sonrasında Gomis’in kırmızısı sonucu Tudor bir kez daha doğruyu yaptı ve hemen Eren-Linnes değişikliğini yaptı. Eren’in oyuna katkısı tartışılır ama oyuna bir santrfor girmesinin psikolojik katkısı tartışılamaz. Kısa süre sonra Denayer’in harika çalımı ve Akhisarspor’un aut beklentisi ile topu bırakması sonucu maç 3-2’ye geldi. Bundan sonrası Galatasaray’ın klasik son dönem halleri; bulduğu pozisyonları son dakikaya kadar değerlendiremedi ve Akhisarspor son dakikaya kadar sürpriz bir gol şansını kovaladı (maalesef).
Kısa Kısa:
- Maç 0-0 devam ederken Belhanda’nın kritik pozisyonları olumlu değerlendirememesi bence ilk yarının kırılma anlarındandır. Gol atmasına rağmen Belhanda’daki düşüşün bir an önce çözülmesi gerekiyor. Bence Tudor onu maç içinde sezon başındaki gibi kısa süreler de olsa sol tarafa atmalı. Yoksa bu haliyle ona önlem almak çok kolay oluyor.
- Ndiaye nihayet bir maçın sonucunu etkiledi. Sezon başında gösterdiği ışık Tudor’un O’nu oldukça defansif düşünmesi ile karanlığa doğru dönmüştü. Bu maçın ikinci yarısıyla birlikte ofansif özgürlüğün Ndiaye’nin üzerinde neler yaptığını hepimiz gördük. Aslında Tudor gibi aklının bir tarafında kontra atak olan bir takımda Ndiaye büyük şans. Bu yerleşimi derbi maçlarda yapsaydı orta sahalardaki üstünlük Galatasaray’ın lehine değişirdi. Umarım Tudor bunu görmüştür. Özellikle Gomis’siz çıkacağı Malatyaspor deplasmanında maçın anahtar hamlesinin Ndiaye’nin bu özgür hali olacağını düşünüyorum.
- Maçtan önce kafamda Fernando ve Melo kıyaslaması yaparken buldum kendimi. Fernando’nun futbolcu olarak Melo’ya göre üstün olduğunu düşünüyorum; ama Fernando da Melo’ya göre eksik olanın maça oyun katkısı değil skor ve skora yönelik sert çıkışlar. Hatırlarsanız Melo daha iyi bir tekniğe sahip olmamasına rağmen bunu sıklıkla yapardı. Maç tan önce bunları düşünmüşken Fernando ikinci yarı hem skora hem de oyuna ağırlığını koyarak maçı çeviren isim oldu. Bunu sıklıkla tekrarlamasını temenni ediyorum.
- Başlığı “Takıma İnanmak” olarak yazdım. Tudor her ne kadar takıma; “onlara güvendiğini ve ikinci yarı maçı çevireceklerine inandığını” söylese de daha önce yaptığı açıklamaları bunu desteklemiyor. Bugün Tudor da farkına varmalı ki cesur hamleler, korkak hamlelere göre futbolcularda çok daha büyük motivasyonlar sağlıyor.
- Bu maçın devamında 12 maçlık rahat bir fikstür var. Galatasaray’ın bu fikstür avantajını Malatyaspor maçı ile başlayarak seriye taşımasını umuyorum.
Ümit Öztürk
İyi niyetli bir yönetim gösterse de maç içinde çok fazla hata yaptı. Öncelikle oyunu devamlı soğutmaya çalışan Akhisar kalecisini fazlasıyla idare etmesi ilk hatasıydı. Yasin’e yapılan faul bile tartışmalıyken direk kırmızı bence ağır oldu. İkinci yarı da Feghouli’ye verdiği kart çok anlamsızdı. Feghouli’ye ceza sahası dışında faul yapan Sisokko’ya bence sarı kart göstermeliydi. Çünkü pozisyon ciddi bir gol girişimiydi. Gomis’in pozisyonunda kırmızı kart doğruydu ancak o ana kadar kart görmemiş olmasına şaşırdığım Mustafa Yumlu’ya bu pozisyonda yaptığı tahrik sebebiyle sarı kart vermeliydi. Bunların dışında yan hakemlerinden de hiç doğru destek alamadı. Çok saçma taç ve korner-aut kararları verdi. Bu maçtan bir sürü insanın öğreneceği şeyler var. Ümit Öztürk de bunlardan biri. Ümit Öztürk bu maçı özellikle kendi vücut dilini nasıl kullandığına bakmaktan başlayarak değerlendirmeli ve kendini geliştirmeli. Ama işin aslı; artık hakemlerin konuşulmadığı maçlar izlemek istiyoruz.
Okan Buruk
Eski bir Galatasaray oyuncusu olarak maçı kazanma azmini takdir ettim. Özellikle Ümit Özat ve Bülent Uygun gibi isimler bu durumu “değerlendirmeliler” bence. Ancak maç sonunda yaptığı “Yedek kulübesinde maç boyunca yaşadıklarımı anlatsam… Igor Tudor maç boyu bana konuştu. Bu kadar vasıfsız bir adamın Galatasaray’da çalışması utanç verici. Böyle ikinci sınıf hocaların burada teknik direktör olarak görev almasına çok üzülüyorum. Ben ne zaman konuşsam benle konuşuyor. Sana ne, kendi işine baksana” açıklamasını kendisine yakıştıramadım. Üstüne “Hakem, bu oyunu nasıl bozabilirim diye düşündü ve bir oyuncumuzu kırmızı kartla dışarı attı” açıklaması tam bir facia. Hakem istese Olcan’ın hareketine faul çalar(ben faul olmadığına inanıyorum) ve kendini kırmızı kartla riske atmazdı. Galatasaray’ın böyle desteklere ihtiyacı olmadığını bence Okan Buruk da biliyordur.
Sonsöz
Geçen hafta 3-0 biten Beşiktaş derbisi sonunda ben dahil birçok kişi, farklı bakış açılarına sahip olsa da Fatih Terim’in takımın başına gelmesini istedi. Yönetim belli ki Fatih Terim’i getir(e)miyor. Bunun bizim bilmediğimiz ama tahmin ettiğimiz bir sürü sebebi var: Yakından başlarsak yönetimin kendinden kaynaklanan sebepler, uzaktan bakarsak politik sebepler, veyahut her ikisi birden. Öyle ya da böyle yönetim kendince mecbur olduğu yolu seçti ve Tudor’la devam etme kararı aldı. Bu durum her iki taraf için de çok riskli. Bakalım bu işin sonu ne olacak?
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!
Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye
Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye
İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/
Ellerine Sağlık Abi