“Herkese merhaba” diyerek başladığım, yazarken tarifsiz keyif aldığım, fikirlerime saygı ve teveccüh gösterip bunları okuyarak en büyük desteği veren insanların olumlu/olumsuz eleştirilerinden büyük gurur duyduğum amatör yazı hayatımın muhtemel son merhaba’sı ile karşınızdayım.
Her zamanki gibi samimi yazacağım, kıvırmadan, dimdik ve net!
Dertleşmek bir bakıma benimkisi… Sigaram yine yanıyor, tütsüm ve kahvem eşlik ediyor aynı zamanda ve bu sefer Queen değil, Reshid Behbudov’un eşsiz sesinden “Ayrılık” çalıyor fonda. Tüm ritüellerim ve ben hazırız.
Başlığın ikinci kısmındaki ifademdir ana konumuz. Bizim ülkenin kendisini aydın, ilerici, demokrat olarak tanımlayan çoklarının ana beslenme kaynağı… Netlik sevdiklerini her fırsatta dile getirip bir yaşam mottosu gibi sunarlar, AMA; söz konusu netlik kendi konfor alanlarına, eş dostlarına veya eşgüdümlü yapay çevrelerine gelince ifrit oldukları netlik… Hani o söylerken ağızlarını yaya yaya gevşek ve gevrekçe bahsettikleri netlik… Evet, bu gibi kimselerden ve gelinen noktaya doğru gideceğiz birlikte.
Düşmüşüz bir sevdaya, adı Galatasaray. Bu iddiadakilerle en büyük ortak yanımız olmuş. Gecemiz gündüzümüz, yediğimiz içtiğimiz, uyurken hayallerine dalarak çocukça heveslerimizi rüyalarda görme isteğine düştüğümüz… Bir çocuğun hayalleri gibi saf ve berrak sevdamızın peşine düşmüşüz de düşmüşüz… Düşümüzde çocukmuşuz, altımızı ıslatmışız gibi uyanmışız…
Enteresan süreçlerden geçiyoruz. Tanıdığımızı sandıklarımızı hiç tanıyamamış olmanın üzüntüsünü de yaşıyor ve yine ders almadan devam ediyoruz yola. Yanlışlardan doğru çıkarmaya çalışıyoruz inatla ve bile isteye. Sonuç kaçınılmaz hüsran oluyor ama galip geliyor egolarımız ve övündüğümüz tüm zırvalıklar…
En büyük eleştiriyi kendime yapıyorum aylardır ve yapmaya devam edeceğim. Bazen hayat size bir tokat atar ve ömür boyu hafızanızın en taze yerinde kalır ya hani, tam olarak böyle hissediyorum…
Yakın zamanda bir seçim süreci yaşadık, bir yenisini tekrar yaşayacağız. Gelecekteki Galatasaray’a dair bir heyecanım bu noktada kalmadı. Çünkü yapının artık “yıkık” olduğu gün gibi ortada… Bunu inatla kabullenmek istemeyenler ise hep aynı kişiler.
Kendilerinin kalsın, kendilerinin olsun, bölüşmeyelimciler.
Türk spor ve futbol tarihinin nadide zirvesi UEFA Kupası geldiğinde “ne gereği vardı bunun” diyen, ama kendisini dünyanın en vizyonlu, en ileri, en şuurlu olarak gören cemiyetin mensupları…
Adanalı, kendilerince “kro” diye tabir ettikleri bir adamın sayesinde dünyaları değişen bazı mensuplar… O “kro”nun sayesinde keyifle ve gururla viski yudumlayıp, puro yakan mensuplar… O “kro”nun vizyonunun yanına dahi yaklaşabilecek hayal çapları bile olmayan mensuplar… “Ağabeyim/Dostum/Canım ciğerim” diye caka satıp, ilk fırsatta adamı satan karakter ve etikten yoksun mensuplar…
Sizin vizyonunuz, misyonunuz, etiğiniz, ahlakınız, sosyal yaşantınız buysa; istemez kalsın!
İşte yazdığım tüm bu sebeplerin neticesinde bir kere daha yüzlerimize vurulan “çokyüzlülük”.
****
Geldiğimiz nokta ve yaşadığımız süreçte yıpranmadık tek bir hücremiz dahi kalmadı. Üstüne övünülen o ilerilik(!) ile sonunun nereye varacağını bile hesaplayamaz hale geldiğimiz durumda biçare bulduk kendimizi.
Her fırsatta birlik, bütünlük, bağlılık ve kenetlenme diye tutturanların, meşine dönmüş sıfatsız suratlarının, koca camiayı ne noktaya sürüklediğine de şehadet etmiş olduk. Farkımız şu; biz dibine kadar hissederken, onlar yeni iç siyasi dinamiklerine göre aksiyon almaya devam ediyor ve edecek. Yani çoğunun samimi bir kaygısı bile yok, kaygıları bizimkinden bambaşka kaygılar…
****
Herkesin açık veya gizli hayranı olduğu, bu camiada büyümüş, topçuluğunu kaptanlığını hatta forma tasarımcılığını falan bile yapmış, evet kazanmış ama milyon katı fazlasını kazandırmış, bir bütün topyekün tutmuş/tutmaya çalışmış, her türlü zorluğuna, pis futbol iklimine dağ gibi durmuş ve haksızlığa karşı çıkmış, yeri gelmiş yabancı ülke basın mensubunun hadsizce kuduruk tacizkar sorusuna o milletin diliyle had bildirmiş, yeri gelmiş personele babalık etmiş, topçuya abilik etmiş, eşinden boşanmak üzere olanı dağıtanı adam etmiş, kimsenin güç yetiremediği, en büyük para babalarının bile hizaya girdiği, en büyük güç sahiplerinin bile uysal bir kedi gibi olduğu, her konuşanın her yazanın soluğu mapusta olduğu ortamda, o muktedirlere de dimdik durmuş bir babayiğit…
Tarih elbet yazacak ama ben bir kez daha tarihe not düşüyorum: Galatasaray, yaşayan efsanesini siyasete kurban etmiştir!
Boyun eğmez gözüküp her fırsatta bunun cakasını satanlar her zaman olduğu gibi gıklarını bile çıkarmamışlar ve çaplarını bir kez daha ortaya koymuşlardır.
Bir adam düşünün ki her anı her şeyi her cümlesi gündem konusu. Üstelik işinde başarılı ve başarısı Galatasaray özelinde kalmamış. Galatasaraylı bir kişi, bunları başarmış. Camiada ise arka planda karşılığı: “ne gereği vardı bunun” olmuş… Diğerlerinin hayallerini bile kuramadığı ve muhtemelen hiç ulaşamayacakları her yere ulaşmış ve ulaştırmış… Bazıları bunu kendi başarısı addedip, öyle caka satmış… Ama hiç kabul etmek istememiş. Çünkü hiç yedirememiş…
Haklı olarak diyenleriniz olacaktır “kardeşim ne halt etmeye onca destek verdin?” diye, haklılar. Ben, tanıdığımı düşündüğüm, bir şeyleri değiştirip ileriye doğru dönüştüreceğine, söylemlerine, sözlerine, projelerine inandığım için verdiğim destekten pişman değilim ve hiç olmayacağım. Burada utanması gereken oy hakkı bile olmayıp, içten bir samimiyet görüp inanan taraftarlar, yani bizler değiliz…
Kendisiyle her fırsatta övünüp duran o muazzam (!) yapımızın her defasında çuvallamasının günahı da vebali de taraftarın değil, bizzat kendilerinindir! “Seçim sosyal medyadan yapılmaz” naralarını, eleştirdikleri aynı yer olan sosyal medya çığırtkanlıklarıyla da bu sürekli yanlış tercihlerin savunması olmaz, olamaz ve olmayacaktır! Kendi huzurları kaçmasın diye manevi tatmin için sadece konuşanlara en büyük dersi, en büyük tokadı bu camianın mensupları eğer samimi iseler vermeli, basmalı ve artık bir zahmet kendilerini sorgulamalılardır!
Hali hazırda kulüple davası bulunanların YK’da olmasını içine hazmeden varsa, o kendi problemi ve genişliğidir. Aklı selimin varlığını Mali Genel Kurul’da kısmen görmüş olmak bir taraftar olan beni bir nebze mutlu etmiş, fakat sonrasında girilen seçim atmosferinde öne çıkan klasik isimler, ısmarlama haberler, hayattan emekli olmak üzere olan bazı çapsızların söylemleri bir kere daha hayal kırıklığı sebebi olmuştur…
****
Net ve samimi şekilde, önü arkası sağı solu olmadan ciddi anlamda duyduğu kaygılar sebebiyle Hocayı eleştiren abilerime, kardeşlerime, arkadaşlarıma tek bir sözüm yok ve olamaz. Keşke herkes bir öfke, geçmiş eziklik psikolojisi veya herhangi saçma bir sebepten değil de, reel olarak samimi kaygılarını onlar gibi dile getirseydi… Ama delikanlılık pahalı mülk. Parayla da alınmaz. Akil gözüküp avel olan onlarca yüzlercesini görmüş olmak da geleceğe dair umutlarımı tüketen etkenlerden biri.
Kurucunun ortaya koymuş olduğu felsefelerin aksi olsun isteyen, O’nun koyduğu vizyona bu çağda bile ulaşamayan, misyonunu hiç kavrayamamışların mensubiyetinden de utanç duyuyorum!
Bu sadece bir felsefe değil, bir emir ve görevdir. Görevden kaçmayanlar ve kaçaklar bellidir. Görevden hiç kaçmayanların hali de ortada olduğuna göre, inanç sistemimizi sorgulatanlara verecek cevabımız bellidir… “babasının çiftliği” gibi görenlerin ciddi anlamda “baba” kontejanından oldukları da ortadadır. Gayenizi belirleyin önce, “bir renge ve isme malik olmak” Galatasaray’ın söz konusu, siz kendi oyuncağınıza başka bir motto belirleyin önce samimi olarak…
****
Seçim bitmiş, huzur dolu mutluluk haliyle olabilecek güzel günleri düşlüyorduk. Çocuklar gibi şendik. Türlü sebebi vardı bunun. Camianın hakları aslanlar gibi savunulacak, dosta düşmana duruş netleşecek, haklarımız iktidar marifeti ve kuklası ellerle çalınmayacak, sonunda hayalini kurduğumuz “genç başkan&kurt hoca” birlikteliği başlayacaktı. Ne mi oldu? Kocaman bir kırılma ve artık önü alınmaz sonuçların getireceği yıkımın başlangıcı… Kimse uyusun diye sallamaz beyler ve siz bunu yıllar sonra fark edeceksiniz! Siz sarı öküzü de verdiniz, tarlayı da verdiniz sabanı da verdiniz tohumu da verdiniz suyu da verdiniz! Şimdi sıra güneşte…
Biri peydahlandı. Paralı tetikçilere de uzun uzun pompalatıldı. Kulağımıza da bir şeyler gelmeye başlıyordu ama işin buralara geleceğini hiç tahmin etmezdim.
Tahmin etmezdim; peyda olanın daha seçilir seçilmez göreve başlayalı birkaç gün olalı sağı solu arayıp hoca bakacağını… Tahmin etmezdim her fırsatta ve yerde Hoca’ya olan bağını anlatanın peyda olana kol kanat olacağını… Vizyonsuzsunuz deyince içi boş söylemiyoruz. Gerçekten vizyon yoksunu olduğunuz için söylüyoruz. Elit kategoride yer alan, rüştünü dünyaya ispat etmiş, dünyanın en üst klasmanına çıkmış bir futbol adamının, yine o kategoride onlarca dostu olacağını bilemeyecek kadar çapsız ve avelsiniz. Teklif götürdüklerinizin, yerine düşündüklerinizin Hoca’yı arayabileceğini, haber vereceğini düşünemeyecek kadar çapsız, vasıfsızsınız… İleri gördüğünüz, övündüğünüz, güvenip plan kurduğunuz çap bu kadarcık işte…
Hoca sustukça birileri çirkinleşti, sınırsız şekilde ileri gitti ve gitmeye devam ediyor. Bununla övünen bir takım zevatı görünce kurucunun, efsanelerin kemiklerinin sızladığını düşünüyorum… Organize bir saldırı tertip edenlerin ahlaktan yoksun zavallılar olduğu, bu kötü eylemden medet bekledikleri çok açık.
İnsanlar birbirilerini sevmeyebilir, hoşlanmayabilir. Çalışmak da istemeyebilir ve bu çok normaldir. Normal olmayan bunun aksini her fırsatta dile getirip, yine aksini uygulamaktır. Olayın buraya gelmesini istese istese türlü kötü organizasyonu yapanlar isterdi. Onların bile hayal edemeyeceği bir noktaya kendi elleriyle getiren kimselerin var olduğunu bilmek, bu armaya ihanet gibi geliyor bana…
Yıllar yılı saha içi ve dışında maruz bırakıldığımız ve muhatap olmak mecburiyeti doğuran dönemlik güç sahipleri bile bunca kötülüğü bize yapamazdı. Siz, yaptığınız bu yanlışlar zinciriyle artık “biz”i öldürdünüz… Konunun tarafı olmayıp Galatasaray’a taraf olmak gibi bir kaygınız olmadığı için de aşağılıkça utanmadan hırslarınız ve çıkarlarınız yüzünden en büyük zararı vermeye devam ediyorsunuz. Affınızı insan ve dünya katında talep edebileceğiniz bir yer de yok… Üstelik yanlışa yanlış diyenleri de yaftaladınız! “Trol” dediniz, “paralı eleman” dediniz, “Hoca’ya çalışıyor” dediniz. Bunları yaparken de hiç utanmadınız… İnsanların birbirini samimi şekilde, karşılık beklemeden sevebileceğini hesap etmeden düşünmeden yaptınız bunları. Çünkü hiç sevilmemiş, sürekli -mış gibi yapmak zorunda kalan, zümrede ve cemiyette kalabilmek için kendinizi hiç olmadığınız kalıplara sokan çokyüzlü basit yaratıklarsınız. Hoca’ya ve yaptıklarına duyduğumuz sevgiyi, saygıyı ve vefayı hayat boyu kimseden göremeyeceğiniz, böyle bir teveccühe sahip olamayacağınız için, şımarık çocuklar gibi tepinip durmaktasınız. Sevgimizin pahası yoktur ve olmayacaktır! Sizi bir kere olsun bunu tatmayı denemeye davet ediyorum. Bu alışık olduğunuz döner daveti gibi bir davet değil elbette. Sizinle hiçbir zaman aynı dili konuşmadık ve konuşmayacağız…
Aslında ana sorumluların, yani oy kullanma hakkı olanların, esas sorumluluk sahibi olduğunu idrak etmemesi veya etmiyormuş gibi yapması da bıkkınlık getirdi. Kulüp bugün bu durumdaysa, zahmet olacak ama oturun da sosyal medyadan taraftarla uğraşmak yerine kendinizi sorgulayın! Lafa söze gelince mangalda kül bırakmıyorsunuz, bir düşünün bakalım oy hakkı olmayan taraftar mı mesul siz mi?
****
Kurumları kişiler büyütür. Kurumları kişiler yaşatır. Kurumları kişiler ileri taşır. Bir taş yapının önemi içindekilerin nitelikleriyle var olur. Yoksa bina dümdüz binadır. Galatasaray’ı Galatasaray yapan ve büyüten ise O’na gönül vermiş kimselerdir. Kutsaliyet atfettiğimiz şeyi büyüten bizleriz, insanlar… Kuruluştan bu yana var olmuş o güzide insanlardır Galatasaray’ı var eden ve etmeye devam edecek. Koca koca güya iyi tahsilli kimselerin “Galatasaray olmasaydı da görseydik hocanızı” söylemlerini gördüğüm duyduğum andan itibaren tahsilin de eşekliği almayacağı tezinin en büyük ıspatı olduğunu bir kere daha yaşayarak tecrübe ettim. Bu konuda bile ayrışma dilini kullanan zevatın birlik, bütünlük söylemleriyle merkebin yellenmesi eşittir artık nazarımda.
Hocasız dönemleri incelediğimiz vakit ortada anadolu kulübünden hallice bir şey kaldığını adları gibi biliyorlar mesela. Ve bunu söylerken yüzleri zerre kızarmıyor. Hoca olmasa sen şu an düşük bir ihtimal Trabzonspor’la “4. büyük benim” mevzusunu falan tartışan bir camiaydın. Ama o Allah’ın Adanalısı geldi, kendi bit kadar dünyasında vizyon mastürbasyonu yapan kitlenin gurur duyacağı bir şeyler koydu ortaya ve çok büyük bir şeylerdi aslında, “içimizden nasıl çıkmaz” kabızlığını her fırsatta utanmadan sergiledin mesela ve sonrasında utanmadan o başarılara da sahip çıkıp sevindin mesela ve hiç hakkın yokken birden kendini ortak saydın mesela…
Başka camiaların “bizim neden yok” diye hasedinden krizlere girdiği bu adamı kendince had bildirdin mesela… Üstelik bunu büyüklük saydın mesela… Ama artık çağ ortada; hiç yetmedi, yemedi ve yemeyecek mesela! Bunu yutturabileceğin bir dönemde değiliz mesela… Senede birkaç toplanmada egodan kendini okşayacağın bir zamanda değiliz mesela…
Evet, yakın örnek; Kadıköy. Hocasız son Kadıköy galibiyetini 93 senesinde aldığından bile habersizsin mesela ama “ben en büyüğüm” diyebiliyorsun… Bu bilgiden sonra “ovvv yeeaah” okşamalarını kan gitmeyen yerlerini tatmin için yapabilirsin mesela…
11.5 sezonun 8’inde şampiyon olmuş, 1’ini tek golle kaçırmış bir adamdan bahsediyoruz. Hani gördükçe amblemini göğsünü kabartan yıldızlar var ya, onun hemen hemen 2’sini takmış adama yapabiliyorsun mesela bunları… Efsane 4 sezonun ardından aynı köhne, kokuşmuş ve ortaçağ karanlığına hapsolmuş zihinler yüzünden yanına yaklaşılması güç başarıları yakayabileyeceğini hesap edemeyecek kadar basit kimselerden bahsediyoruz!
Çalışmak istememek, sevmemek kabul edilebilir şeyler. Bunun taraflar arasında mertçe ve netçe yapılması şartıyla tabii ki. Galatasaray, yaşayan efsanesinin ardından işler çevirip, bunu da normalleştirmek çabasındaysa, Galatasaraylıların orada dur demesi gerekiyor. Hele ki siyasi erkin bu denli yoğun yeme çabaları varken yıllardır… Bir makama talip olan insanlar, o makamın tüm gerektirdiklerini bilirler. Çok önceden her duruma ve her şeye karşı pozisyon alma planlarını yaparlar. A’dan Z’ye olumlu/olumsuz her işi düşünerek yapılacak işleri, atılacak adımları belirleyerek yola çıkarlar. Makama talip olduktan sonra becerememe kaynaklı yapılan tüm savunmalar boştur, bir ötesi değildir. Özellikle de daha önce bir kulübün futbol branşının en üst düzey yöneticilik deneyiminiz var olduktan sonra bu zırvalıkları dile getirme hakkınız yoktur! Olabilecekleri, olumsuzlukları, kötü senaryoları kestiremeden böylesine bir makama talip olmak olanın sorunu ve sorumluluğu. Bu bir savunma metodu değil ve olamaz. Bunu insani şekilde kabullenmek de normal değil ve ben bu bahaneleri vicdanen de kabul etmeyeceğim. Gerekli dersi bir avuç yürekli insan kürsüden de vermiştir. Onlara da buradan bir kere daha teşekkür ediyorum. “Umarım son olur” gibi bir temennide de bulunmayacağım. Çünkü yapı bu şekilde ve vefasız kalmaya devam ettiği sürece sonuç herhangi dönemde değişmeyecek.
Hoca’yı gönderdiler, peşine adını sanını ilk kez duyduğumuz birini getirdiler. Önce dediler ki “biz yardımcı antrenör olarak gelmesini teklif ettik”, Hocaya soruldu, “haberim yok” dedi. Şurası bile çok enteresan; dünya futbol tarihinde ilk kez bir teknik direktörün yardımcılarını bile eleştirdi. Şu durum bile bakış açısının ne kadar zırva olduğunun ispatı. Bu camiadan vizyon bekle, atılım bekle, vefa bekle ve nihayetinde başarı bekle öyle mi? Hem de bu bile istene organize şekilde yapıldı. Birileri, tasmasını tuttuklarına yazdırmaya başladı önceleri, sonradan da sosyal medyadan birileri çok uzun süre bunu kaşıdı, nihayetinde gelinen noktada Hoca’ya güya yardımcı biri bulundu. Referansı ise Pep’ti sözde… Pep gibi kimselerin 90 tane yardımcısı olduğundan da habersizce övgüler methiyeler düzülmeye başlandı. Bir kısmı mamalandı ve o da ne, futbolun piri bir profil çıktı karşımıza!
Bakın sayın vizyonsuzlar, elit kategorideki bir Hoca’yı türlü oyunla göndermeyi biliyorsanız, yerine getireceğinizin en az O’nun kadar kariyerli olması lazım. Zira size emredilen vizyon evinde her şeyden habersiz oturan, geçmişte birinin yardımcı ekibindeki 90 kişiden biriden biri olan, ne olduğunu bilmediğimiz birisi değildir! Bunu normal karşılayan da bu takımın kuruluş felsefesinden zerre nasiplenmemiş çapsızlardır!
Bu tanımadığımız kişinin gelişinden sonra hızlıca tüm çirkinlik başladı. Önce aylardır “Galatasaray’ı takip ediyorum” demesi jet hızıyla yalanlandı. Sonra her fırsatta takımı medyanın önünde gömmesi normalleştirilmeye çalışıldı. Çapsızlığı ortaya çıkmaya başlayınca “e kadro çöp ne yapsın” sesleri yükseldi, sonra bir galibiyette “işte futbolu bilen” dendi, namağlup çıkılan grupta Barça çıktı karşımıza elemelerde. Gayet alınabilecek maçtan sonra “e kadro çöp” denmeye devam ettiler ve aynı şahıs “kadroyu ben kurmadım” demeye devam etti, sonra her Allah günü futbolcuların idmansız oldukları, kilolu oldukları pompalanmaya başladı, “yanlış çalıştırılmışlar” bile dendi ve bunlar olurken milletin “çaycı” diye tabir ettiği, benim ise çaycılara hakaret olmasın diye tabir kullanmadığım sıfatsız bir gün hocayı suçlar şekilde “o kişi” dedi… İşte o gün içimde azıcık kalan şeyler de koptu… Bir camia düşünün, kendisine değer katmış birine karşı şu sözleri td koltuğuna yeni oturmuş bir vasıfsızı söyletebiliyor. Sonra çıkıyor vefa, Galatasaraylılık, değerler bütünü falan satabiliyor…
Süreç öyle yıpratıcı ki, her yeni gün başka bir sıkıntı baş gösteriyor, her şey hızla olumsuza dönüyor…
Ama günün sonunda bir takım ahlaksız sıkıntının kaynağı olarak Hoca’yı göstermekten geri durmuyor. Hem de bu vasıfsız Galatasaray’ın en düşük puanlı td’si iken oluyor bunlar. En çok gol pozisyonuna giren takımdan en az gol pozisyonu üreten takıma dönüşmesini seyrederken oluyor. Çöp diye sıralananların meziyetlerini izlerken utanmadan devam edilirken oluyor. Namağlup çıkılmış gruptan gelen maddi getiriyi hesap edemeden topçulara çöp denebiliyor. Teklifler gelince de utanmadan çöp diyebilecekler mi? Yaşayıp göreceğiz… 3. ligden getirdiği çocuğa methiye de düzüyor aynı zamanda. Portekiz’de küme düşme hattındaki takımdan aldığı “çöp”ün değerini her gün katladığını görürken bile utanmadan devam edebiliyor buna mesela… Futbol piyasasında bedava diyebileceğin Danimarka Milli takım oyuncusunun yarın bir gün misli misli satışlarında da utanmadan bakabilecek mesela… Anasının ak sütü gibi helal 53 milyon lirayı bırakıp giden adam için hırsız diyebilen at hırsızı kılıklı yavşakların var olduğu bu ortamda var olmak bana acı veriyor mesela!
Çelişkiler, muammalar, zararlar, yalanlar, yumrukları sözde masalara vurup güya hocayı savunmalar ama ilk fırsatta hocayı arkadan vurmalar ve yumruklanmanın yalanlanması falanlar filanlar…
Ve kaçınılmaz sonuç: YIKIK SARAY!
Hadi bakalım cengaverler, buyrun, istediğiniz oldu. Şimdi o çok övündüğünüz vizyon gereği üst klasman bir hoca getirin bakalım… Ben bu ülkede insanların zihinleriyle, zekalarıyla, akıllarıyla dalga geçilmesinden bıkmışken, iliklerime kadar benimsediğim camiamın da bu hale gelmiş olması beni paramparça ediyor… Mevcut seçim gündemi içinde birçok ısmarlama haberler pompalanmaya başladı bile: “x gelirse, y hocayla anlaşacak vesaire gibi… Hadi gidin de getirin bakalım. Sizden kaç milyon euroluk 11, kaç milyon euroluk yedek kadro isteyecek deneyin bakalım… “Şunları alamıyoruz, eldeki mevcutla devam etsek olur mu hocam?” deyince, “olur” diyecek ikinci bir adamı bulun bakalım… Her zaman istisnasız “hocam temmuz hocam, hocam ocak hocam” diyenlere güvencinden çıkıp sorumluluk alıp “taraftarımız bize güvensin, ocak ayında çözeceğiz” diyip yüz üstü bırakılacak bir adam bulun bakalım! Topçulara ödeme yapamayınca borçsuzluk kağıdı mecburiyeti oluşunca “hocam sana zahmet imzalattır” diyebileceğiniz bir hoca bulun bakalım! Emekçi personele para yatıramayınca cebinden millete para verecek bir hoca bulun bakalım! Lafı eveleyip gevelemeden düşmanla çatır çatır mücadele edecek hocayı bulun bakalım! Varlığı yeten, duruşu bile güven veren, tek bir mimiğiyle çok şey değiştirebilecek çapta birini bulun bakalım! “ben maaş istemiyorum, oyuncuyu alın” diyebilecek bir hocayı bulun bakalım! Çokça kullandığınız “Aslolan Galatasaray” cümlesinin sahibi gibi bir ikon hocayı bulun bakalım! Toplumda karşılığı böylesine yüksek, bu kadar kariyerli, böyle başarılı bir Galatasaraylı hocayı bulun bakalım! Adana gibi yerden tırnaklarıyla kazıyarak futbol dünyasında en zirveye tırmanmış bir hocayı bulun bakalım! Her defasında çocuk gibi gönderip, zora düşünce geri çağırdığınızda koşarak gelen ve sizi yine kurtaran hocayı bulun bakalım! Sizler tweet atmaya korkarken, telefonda konuşurken “neyse bunları telefonda konuşmayalım” derken, çıkıp basının önünde “organize kötülük/ birileri yardımcı olmuş” diyecek çapta bir hoca bulun bakalım!
Neymiş, basın toplantısında futbol konuşuyormuş vasıfsız da bilmem ne. Hoca’ya futbol konuşturacak ortamı en son ne zaman hazırladınız dürüstçe önce bunun cevabını verin, bana da değil vicdanınıza, tabii varsa…
Tarihin en kötü f*bsiyle karşılaştık daha 2 gün önce, Galatasaray’ı ömrünüzde kaç kere böyle kötü, böyle plansız, böyle çaresiz gördünüz mesela? Vicdanınıza cevaplayın. Cevabınız aksiyse, size hayal dünyanızda başarılar…
Oysa ki en kritik süreçte, “eşofman”larıyla yenmişti daha yakın zamanda…
Sizin Galatasaray’a reva gördüğü bu ise, istemez sizde kalsın!
Hani yardımcı olarak gelecekti ya hani, neden 2.7 milyon euro sözleşme verildiğinin bile açıklamasını yapamazsınız…
2.7 milyon euro… Yani 42.790.680,00 Türk Lirası… Hocanın yardımcılarını tartıştığınız kadar konuşup dillendirseniz yeter… Tabi çokyüzlü bir asalak değilseniz. Unutmadan; bunun sorumluluğunu artık müsebbipleri üstlenmelidir!
Derbi öncesi videolarda yapılan edepsizliği ise ölene kadar unutmayacağım!
Tamam, Hocayı gömelim, dibine kadar eleştirelim, hatta yetmez linç edelim sınır dışı edelim daha da yetmez ellerimizle paramparça edelim, ama bir şartla; madem bu adam bu kadar kötü ve zararlı, samimiyseniz isteklerinizde Hoca’nın imzası bulunan tüm başarıları da bırakacak, tüm şampiyonlukları iade edecek, UEFA Kupası’nı da iade edecek ve Galatasaray’dan çıkaracağız. Kabulse buyurun, meydan burada!
Sürekli üstten bakan, söz konusu kendi arkadaş çevresi ağabeyi eşi dostu olunca netliği neticesinden anlayanlarla problemim var ve olmaya devam edecek. Tarihinin neredeyse yarısında var olan adama şu muameleleri hak görenlerle problemim var ve olmaya devam edecek. Galatasaray’ı babasının çiftliği gibi görüp kendi kafası kadar karanlık ve küçük kalmasını isteyenlerle problemim var, olmaya da devam edecek. Hoca’yı çıkarınca Trabzonspor’la bile yarışamayacak boyutu savunanlarla problemim var ve olmaya devam edecek!
Alameti kendinden sananlarla problemim var ve olmaya devam edecek!
Dağdaki gariban çobanın görevi sürüyü sağ salim otlatıp güvenle teslim etmek ve bunu övünme, alkışlanma ihtiyacı duymadan kusursuz yaparken, şehirdeki aristokrat görünümlü çapsızların Galatasaray’ı ve değerlerini böylesine zayıf bırakmalarıyla ilgili problemim var ve olmaya devam edecek!
Şu amatör ruhla yürümeye çalışan siteyi bile kendi basamağı olarak kullanmaya çalışan onlarcası güya güçlüye şahitlik ettim, BU ÇOKYÜZLÜ DÜZENLE PROBLEMİM VAR VE OLMAYA DEVAM EDECEK!
Tüm bu yüzsüzlüklere rağmen sağa sola Galatasaraylılık ve değerlerini satmaya çalışan şarlatanlarla problemim var ve olmaya devam edecek!
Onu da gömelim, şu da tu kaka, beriki zaten şöyle, ötekinin şusu sıkıntı… Bir ak kaşık siz kaldınız ya bu dünyada, Galatasaray’da zaten bir size kaldı ya hani… Kendi değerlerine sahip çıkmayan bir camia yıkılıp yok olmaya mahkumdur. Onu kutsal kılan adı tarihi değil, Onu yaşatanlar ve ileriye en iyi şekilde taşıyanlardır.
Buraya kadar okuma sabrı gösterdiğiniz için teşekkür ederim. Bu çokyüzlülük bende artık bir nefret boyutu oluşturduğu için, hayatta daha önemli sorumluluklara ve zorluklara sahip olduğum için, en azından çok uzun bir süre daha fazla tahammül etmek istemediğim için yazı hayatıma bir nokta koyuyorum. Umarım bize her daim “satılan” o değerleri bir gün herkes hatırlar ve umarım artık insanları kandırmazlar…
Bu “Saray” artık ayakta durabilecek yapıda değildir.
Kral çıplaktır!
twitter: http://twitter.com/ilkeryaziyor
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!