Terim

1
819
Terim
Terim

Terim

Sevgili Galatasaraylılar;
Bu platformda sizlerle buluşmamı sağlayan sesini duymadığım, yüzünü görmediğim, sadece Galatasaray değerleri üzerinden ortak bir paydada buluştuğumuz sevgili 3 Numaralı Üyeye teşekkür ederim.
BAŞLIYORUZ!

BENİM GÜZEL MİSAFİRİM SEN HEP HOŞ GELDİN!

Çocuktum…
Kubilay’ın İngiltere’de topla içeri girdiği dönemlerdi, “Maykıl’ın” değil; tüm “Maykıl’ların” gelse o topu çıkaramayacağı dönemler… Akranlarımın çizgi film izleyip benimse deliler gibi TV’lerde gece/gündüz Galatasaray maçları aradığım günler.
Çocukluğumu ne zaman düşünsem aklıma hep ‘’SARI FORMALI GALATASARAY’’
gelir.
Kale arkası tribünde iki kale direği arasına sığacak kadar taraftarı olan Galatasaray’ın, 1985’ten itibaren Avrupa Fatih’ine evrildiği dönemlerin ortasına denk geldi benim çocukluğum. İki senede bir babamla birlikte konvoylara çıktığımız yıllar. Ne güzel yıllar…
“Uğurlu oğlum” der dururdu babam. Çünkü senelerin vermiş olduğu Galatasaray taraftarı olmanın yorgunluğu, doğduğum tarihten itibaren Galatasaray taraftarı olmanın verdiği rahatlığa evrilmişti.

Uğurlu Yolculuk Başlıyor

Ben büyüyordum, Türkiye büyüyordu, Galatasaray büyüyordu; ama eksik olan bir şeyler vardı. Süreklilik yoktu, Avrupa’da belli bir yere getirmiş olduğumuz çıta hep aynı yerde duruyordu. Her sene yeni hoca gelip gidiyordu… Ve ne olduysa 1 TEMMUZ 1996 Yılında oldu. Sonuçlarını 21 sene sonra hala göreceğimiz bir dönemin başlangıcı olduğunu yeryüzündeki kaç kişi tahmin edebilirdi?
O zamanki adıyla KAPTAN, Galatasaray’a hoca olarak geldi.
HOŞ GELDİ!

1996 Yılı Fatih Terim
1996 Yılı Fatih Terim

Aslında olacak olanlar daha ilk maçta 4 senelik kesintisiz serüvenin sinyalini vermişti. “Emekli (!)”HAGİ 25’den köşeye ampul gibi frikikten astığında 17 MAYIS 1999’UN YÜRÜYÜŞÜ BAŞLAMIŞTI.

Öyle kolay olmadı 96-97 Şampiyonluğu. Nerelerden dönüldü, hangi yollardan geçildi…
97-98 Şampiyonluğu çok daha zor oldu.
98-99 Sezonunun ilk yarısı bittiğinde puan farkı 9’du.
99-00 Sezonunda Halilagiç o geri pası vermese idi bizim meşhur beste ( sene üst üste…) olmayacaktı belki de.
Ve tabi ki UEFA kupası zaferi!!! Nasıl unutulur ki?
Yani şimdiki neslin abilerinden, babalarından dinlediği, Youtube’ den izlediği sezonlar HOKUS-POKUS la olmadı. Sabırla oldu.

YA SONRA?

Sonrası çok karışık. Sonrası gençlik travmam.
İtalyan sempatizanı olduk, Fiorentina’nın manevi destekçisi olduk.
O,MİLANO sokaklarında kurulu kürsüde yürürken attığı adımları kalbimizde hissettik biz.
Sonra bize başarı fazla geldi…
Ne oldu, nasıl oldu, neden kimse engel olmadı bilinmez (!) gitti, cancağızım gitti…
Bir anda MOR MENEKŞELER girdi hayatımıza. O güne kadar Batistuta’dan başka hiçbir karşılığı olmayan FİORENTİNA’NIN maçlarını takip eder olduk.
Yetmedi Fiorentina’lı olduk.
Siz hiç tanımadığınız birine düşman oldunuz mu?
Biz olduk!
Hoca için düşman da olduk!
CECCHİ GORİ’ ye DÜŞMAN OLDUK BİZ, CECCHİ GORİ’YE…Biz ne bilirdik GORİ, MORİ…
Ama bizim İMPARATORUMUZU üzmüştü ve dünyadaki bütün kötülükleri hak ediyordu.
‘’Aman ne oluyor?’’ demeye kalmadan Rüya gibi bir kürsüde gördük İMPARATOR’U…
Gerçekten rüya gibiydi. Rüzgar gibi geçti hoca kürsüden.
Yürürken elini sıktığı adamlar, dönemin en büyük topçularıydı. Hoca olduğu Milan’ın sahibi, İtalyan Başbakanıydı be kardeşim. Var mı daha ötesi?
Yediler tabi Hocam’ı orada da İTALYAN jantileri.
Artık tek bir yol vardı hepimiz için. KAVUŞACAKTIK !
Hatta bu kavuşmanın önüne ŞAMPİYON olan takımın başarısı bile geçemeyecekti. Ya gelecekti, ya gelecek…
Özhan Başkan’ın değimiyle ’’GÖNÜLLERDEKİ TEKNİK DİREKTÖR’’olarak gelecekti.
İTALYANLAR’IN ona yaptığını, biz de Şampiyon olan hocaya yaptık.
KAPTAN olarak gelip, İMPARATOR olarak ayrıldığı Galatasaray’a,
1 TEMMUZ 2002’de GRANDE olarak geri geldi.
HOŞ GELDİ!

Terim-Canaydın

Bugün 16-17 yaşında olan kardeşlerim hangi duygularla istedilerse Hocayı, o gün ben de bugünkü gençler gibi istiyordum gelmesini.
Nasıl istemezdim ki?
Çocukluğum, hayallerim, mutluluklarım… Her şeyim onun yarattığı Galatasaray üzerine kuruluydu.
Ama hesaplar tutmadı. Doğru bildiğimiz her şey darmadağın oldu. Şu anda yazarken bile elimin ayağımın titrediği bir dönemdi. Kendisi ne yaşadı varsın siz düşünün.
Hayatımdan bir dönemi çıkarma imkânım olsaydı eğer;
Almaguer’li, Berkant’lı, Lukunku’lu, Volkan Arslan’lı kadronun,OLİMPİYAT STADINDA Şampiyon olacağını bekleyen o gencin umut dolu 2 senesini çıkarırdım.
O kulübede, biz tribünde ağlaya ağlaya gitti, yine gitti…
Ama bunca gidiş içinde en gitmesi gerektiği zamanda gitti.

SENELEEEER,SENELER…ve KAFAMDA DELİ SORULAR!

Seneler seneleri kovalıyordu… Yaşımız tam adamdan sayılmasa da, sözümüz, fikrimiz yekten kıymetleniyordu, oturuyordu.
Kâh son dakika şampiyonlukları, kâh teknik direktörsüz şampiyonluklarla dolu dizgin bir şekilde olgunlaşıyordum.
Ama bir şeyler yine ters gitmeye başlamıştı Galatasaray’da. E tabi ki biz de tepetaklak oluyorduk alınan her başarısızlıkta.
Malum;
Galatasaray iyi… biz iyi.
Galatasaray tufan… biz tarumar.
Bu sefer başkaydı ama, her zamanki gibi değildi. Tepe taklak derecesindeydi yaşadıklarımız.
Ve tabii ki…
YAKLAŞMAKTAYDI ZAMAN! ÇARE YOK,
OLACAKTI OLMAKTA OLAN!
Çocukluğumda başlayan Fatih TERİM serüvenleri, gençlik yıllarımın ardından olgunlaşma dönemimde yine kucaklıyordu işte beni, bizi, seni, onu…Hepimizi.
Avrupalı Başkanımızın
Florya’yı Anadolu’nun çocuklarına (TERİM, ALBAYRAK, ŞAŞ)
emanet etmesiyle tekrar gün yüzüne çıkmıştı acı tatlı tüm hatıralar. Başarısız geçen sezonlar, bir şampiyon bir altıncı olduğumuz dönemler derken kavuşmamız yine kaçınılmaz olmuştu.
Sahi, bu sefer ne olacaktı?
Hangisiydi Fatih TERİM?
1996-2000 yılları arasındaki çocukluk kahramanım mı,
2002-2004 yılları arasındaki hayal kırıklıklarım mı?

Evet….
Tarihler bu kez 1 TEMMUZ 2011’i gösteriyordu.
Ortalık “Tarladan/bostandan, Kasa kasa hamsilerden, At yarışlarından, tapelerden” geçilmiyordu.
Bu bataklıkta yeniden doğan bir aşktı yaşadıklarımız adeta.
Bu sefer biraz da hayatın verdiği tecrübeyle, yüzümdeki hafif gülümsemeyle, bastırdığım duygularla, dizginlediğim hırslarımla izliyordum imza törenini.
Spordaki başarı kavramları değişmişti çünkü aklımda. Şampiyonluk önemliydi; ama esas olmazsa olmazım devamlılık, sürdürülebilirlikti.
Hıh! Ben de işte öyle boş boş hayaller olur bazen.
Ama her şeyden önemlisi o gelmişti yine. Çocukluğum, gençliğim, hayallerim, internet hesaplarımdaki ‘’Tarihsel kişilik’’ sorusunun cevabı, GALATASARAY’LI FATİH yuvasına dönmüştü. Gelmişti.
HOŞ GELMİŞTİ!

Aysal ve Terim

Şu fotoğrafa dört tane beste, onlarca senaryo yazılır.
Çünkü sonu acılı.
Aşk acıdır. Yapacak bir şey yok.

Gerçek anlamda Avrupa’lı bir kulüp olmamamız için hiçbir sebep yoktu artık.
Avrupa’lı bir başkan, prezentabl bir yönetim, mermi gibi bir teknik kadro, ağzından köpükler çıkarcasına hırslı bir taraftar…
Aman Tanrım! Yoksa bu kez ucu bucağı açık, taşlı; ama sonu çiçekli/böcekli güzel sonlarla bitecek bir masal mı başlıyordu?
Vallahi sonu ne olurdu bilinmez; fakat tam da o hayallerimizdeki sona yakışır şekilde başlamıştı her şey ve öyle devam ediyordu. Aysal’ın değimiyle ‘’GALATASARAY TARAFTARLARININ İSTEDİKLERİ OLUYORDU.’’
ÇILDIRIYORDUK MUTLULUKTAN!
Sonu mu? Sonunu hepimiz biliyoruz işte.
ÇILDIRIYORDUK ÜZÜLMEKTEN!
Hocanın da bugün dediği gibi “ANTREMANDA KALDIK.”
Jet hızıyla Manchini, roket hızıyla Prandelli, su duruluğuyla Hamzaoğlu, risklerle dolu Denizli, “Umut’larla” dolu Riekerink, “likelarla” dolu Tudor.
Aman Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.
Umut yok,
ışık yok gözlerimde…

YILLAR, KAYBOLAN YILLAR…

O son gidiş öyle bir gidişti ki…
Ne gözlerden yaş eksildi, ne gecelerde uyku kaldı.
Bu en fenasıydı. Çünkü o kadar çok şey vardı ki yapılacak,
O kadar çok kupa vardı ki kaldırılacak…
O kadar çok çok çok çok….
Kaderin cilvesi midir bilinmez, Hocanın ayrılık haberini aldığımda iş seyahati sebebiyle Bologna’daydım.
Yine bir ayrılık, yine kaderin bir köşesinde İtalya…
Çocukluğuma döndüm resmen. 2000 yılında en güzel anılarımın kahramanını çalan İtalya, yine HOCA üzerinden oynamıştı oyununu bana.
3 günlüğüne gelmiştim be. Neden böyle yapıyorsun İtalya?
Bir de üstüne Türk olduğumuzu öğrenince yanımıza gelen İtalyan kardeşler
“İMPARATOREEEE… GRANDEEEE, GRANDEEEE…” demezler mi ?
“Atın beni denizlere…Oy ben ölem!”
Yine bizim gözlerde yaş, kalpte çarpıntı… Gitti, cancağızım gitti…
Ama kusura bakma HOCAM. O gidişte hesaplar ikiye bölündü.
E, “Avrupa’lı Başkan” ile yola çıkarsan, oyunu da onun kurallarına göre oynayacaktın. Haliyle hesaplarda ALMAN USULÜ !
%50-%50 yazdı günahlar.
Peki kim verecek kardeşim bize bu gidişlerin hesabını?
Galatasaray’ın kaybettiği zamanı, yılları kim bize geri verecek?
Kimse vermeyecek tabii ki… Kimsenin de umurunda değiliz zaten.
Çok uzattım biliyorum; ama böyle bir sevdayı kaleme alıyorsanız eğer, öyle kolay kolay son satırları yazamazsınız. Çünkü bu satırlarda sadece tarihsel süreç yok, duygu var, ayrılık var, göz yaşı var, kavuşma var…Var oğlu var!

SEN KAPIMI ÇAL ANSIZIN GİR İÇERİ
Terim
Terim

Zımba gibi transferler, berbat bir sezon açılışı, bomba bir lig açılışı, Kaos, İstiklal Marşı ve kapanış!
Ve çare tabii ki… 21 ARALIK 2017.
Bu sefer 96’daki gelişi gibi… Onun bize, bizim ona deliler gibi ihtiyacımız var.
“GALATASARAYLI İMPARATOR FATİH” olarak gittiği Galatasaray’ına,
“GODFATHER DÖRT’ü çekmek için “GODFATİH” olarak geldi.
O da biliyor. Bu serinin son filmi olacak.
Devamı, bir dahası olmayacak,
Yolun sonu olacak.
Galatasaraylıyım diye söylemiyorum ama bu kavuşma dünya spor tarihinin en romantik buluşmasıydı.
Bir adam milyonlarca kişiye “Nerede kalmıştık?” diye sordu ve olanlar oldu.
Sevgiliye kavuşur gibi,
Anaya-babaya sarılır gibi,
Kardeşi özler gibi…

Sana olan sevgimiz baki HOCAM…
Ama bu kadar sevgiye rağmen iki çift laf söyleme hakkımız vardır zannediyorum.
Şampiyon oluruz olamayız meselesi değil meselemiz.
Seninle her şeye varız biz.
Çünkü biliriz ki senin başında olduğun takım yenildiğinde bizden çok üzülürsün;
çünkü biliriz ki sırf biz mutlu olalım diye sabahlara kadar uykusuz kalırsın;
çünkü biz biliriz ki senin lideri olduğun takım maçı kaybettiği zaman biz göğsümüzü gere gere dolanırız.
Bizim bu saatten sonra bizim senden isteğimiz;
1) 2000 doğumlulardan kurduğun Akademideki çocukları bize kazandır,
2) Kemerburgaz’a öyle bir tesis kurdur ki; adına antreman sahaları yapılsın,
3) Allah rızası için yardımcılarını bu işe gönül veren adamlardan seç ki… Anladın sen onu…

Ve artık ne olur biraz sakin ol.
Kör kuyularda merdivensiz bırakma bizi,
ÜZME ARTIK SENİ SEVENLERİ!
Ve bu hikayeyi bitir artık… “Nerede Kalmıştık?”

Öyle bir anda geldin ki!
Umut yoktu, ışık yoktu içimizde,
Biz hâlâ bekleyenin…
Olsun!
Sen kapımı çal ansızın gir içeri!
Her zaman başımın üstünde senin yerin,
dilim tutulur, sözcükler uçarsa aklımdan…

BENİM GÜZEL MİSAFİRİM SEN HEP HOŞGELDİN

SON SÖZ
BAYANLAR BAYLAR, ŞİMDİ ARKANIZA YASLANIN VE… HAYIR HAYIR O BAŞKA BİR ŞEYDİ PARDON.

İÇERDE VE DIŞARDA GÖZÜNÜ DİKTİĞİ TÜM KUPALARIN SAHİBİ OLAN, RAKİPLERİNİN KORKULU RÜYASI OLAN İMPARATOR, HOCALARIN HOCASI OLDUĞUNU BELLİ ETTİ BİR KERE DAHA.
BİTTİ, YOK OLDU, BİR DAHA DİKİŞ TUTTURAMAZ DEDİKLERİ İMPARATOR, KARİYERİNE MEYDAN OKUYARAK EN BÜYÜK KUMARINI OYNUYOR.
ŞİMDİ AYAĞA KALKIN, ELLERİNİZ PATLARCASINA,
BOĞAZINIZ ÇATLARCASINA DESTEKLEYİN.
ALLAH YARDIMCIMIZ OLSUN!

 

Twitter’dan takip için: http://@DoguTribunUst

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız