0-0
0-0 ne acayip başlık değil mi? Garip ama Galatasaray’ın tarihinde benim tanık olduğum 3 dönüm noktası maçın skoru 0-0. Tarihsel olarak yeniden başlarsak; bunların bir tanesine beni okuyanlar kesin tanık oldu. İkincisine okuyanların bir kısmı ya çok küçükken ya da yetişkin sayılacak yaşlarda tanık oldu. Diğer en son efsane olan ve en eski sıralamadaki maça tanık olanlarsa Galatasaray’ın en etkin zamanlarını yaşayan şanslı insan grubu. Bu grup içinde “14 yıllık çile’yi” yaşayanları da barındırıyor, onlar da sabırlarının sonunu tarihin en etkin Galatasaray’ını izlemenin gururunu yaşayarak taçlandırdılar. Onlar Galatasaray’ın en cefakâr taraftarları, eğer yaşadığı duyguları anlatan biri olursa zevkle ve gururla okurum.
İlk Maçımız: Galatasaray-Manchester United
Tarih 03 Kasım 1993. Galatasaray-Manchester United’la Şampiyonlar Ligi giriş vizesi için Ali Sami Yen’de maç yapacak. O zaman ki Şampiyonlar Ligi Statüsü şöyle.
- Sadece lig şampiyonları Şampiyonlar Ligi’ne katılabiliyor.
- Ön eleme yok.
- Gruplara kalmak için 2 normal tur geçmeniz gerekiyor.
- Gruplara kalan takımlar ilk 8’e girmiş oluyor. Yani pratikte gruplara kalan takımlar çeyrek finale kalmış oluyor. Grupta ilk ikiye giren takımlar yarı final turundan şampiyonaya devam ediyor.
Welcome to Hell
İşin özü şu; futbol endüstrisi büyük bir örgütlenmeye gidiyor. Yaptıkları ayarlamalarla sadece kalburüstü ülkelerin takımlarıyla bir turnuva oynatma hedefi güdüyorlar. Bundan da pek şüpheleri yok. Ta ki olaya bir ‘Spartaküs’ edasıyla dalan Galatasaray devreye girene kadar. Evet buradan Manchester maçlarına dönelim. O yılın Şampiyonlar Ligi’nin en büyük adaylarından biri İngiliz ekibi. Önce 20 Ekim 1993’te Galatasaray’ı sahasında ağırlıyor. Maça çok rahat başlıyor ve 2-0 öne geçiyor. Sonra Galatasaray müthiş bir dönüşle skoru 2-3’e getiriyor, son dakikalarda İngilizler bir gol atıyor ve maç 3-3 bitiyor. Müthiş bir geri dönüş ve çok iyi bir deplasman skoru. Rövanş için Ali Sami Yen’e gelen İngiliz ekibini müthiş seyircimiz karşılıyor. O gün sahada açılan “Welcome to Hell” pankartı ve seyirci coşkusuyla birlikte İngilizlere büyük bir baskı yapıyor. Galatasaray çok güzel bir oyunun ardından mücadeleden 0-0’lık skorla ayrılıp istediğini alıyor. Şampiyonlar Ligi’ne kalıyor ve futbol endüstrisine atılan en büyük gollerden birini atıyor. Bu maçla birlikte;
- Galatasaray Şampiyonlar Ligine kalan ilk Türk takımı oluyor.
- Bir çoğu hala anlamasa da Şampiyonlar Ligi’nde ilk çeyrek final gören Türk takımı oluyor.
- Şampiyonlar Ligi logosunda yer alan yıldızlardan biri Galatasaray oluyor.
- Galatasaray bu turu geçmesiyle Şampiyonlar Ligi statüsünün değişimine sebep oluyor, devamında yapılan düzenlemeyle pastanın büyük kısmına sahip ülke takımları gruplara direkt katılıyorlar. Böylece başka ‘Spartaküs’ kazalarının önüne geçmiş oluyorlar.
- Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinden sonra gelen bu başarı ile tüm dünyada Galatasaray adı büyüyen bir markaya dönüşüyor.
- Bu başarı gelecek başarıların hem öncüsü hem habercisi oluyor.
- Bu maçla ilgili ilginç bir anekdot daha var: Galatasaray’ın UEFA kupası aldığı sezonun kilit maçı olan Milan maçının tarihi de 3 Kasım. Bu iki tarihin aynı olduğunu görünce tüylerim diken diken oldu.
İkinci Maçımız: UEFA Kupa Finali
Evet ikinci maçımızı hemen tahmin etmişsinizdir. Tarih 17 Mayıs 2000’i gösteriyor. Galatasaray’dan yine bir ilk. İlk defa bir Türk takımı Avrupa Kupası finali oynuyor. Finale namağlup ve kalburüstü takımları eleyerek geliyor. Macera tıpkı Manchester United maçı gibi 3 Kasım 1999’da başlıyor. Ümit Davala’nın son dk. penaltısı ile açılan yol Galatasaray’ı finale kadar taşıyor. Galatasaray kupayı bir ucundan tutmuş ama karşısında dönemin en formda ekiplerinden Arsenal var. Maça Galatasaray çok iyi başlıyor. Çok iyi pozisyonlar var. Özellikle Arif’in sol ayakla vurmayı tercih ettiği pozisyonla, Hakan Şükür’ün direkten dönen topu benim aklımda kalıyor. Maç büyük bir mücadele içinde geçiyor ve 0-0 bitiyor.
Uzatma dakikaları
Uzatma dakikalarında benim en güvendiğim futbolcu Hagi, Tony Adams’ın tahrik kokan hareketlerine verdiği ölçüsüz yanıtla kırmızı kart görüyor. Bu kırmızı karttan sonra mücadele gücünü kaybetmesek de pozisyon üstünlüğünü Arsenal’e kaptırıyoruz. Devamında iki kahraman devreye giriyor. Birisi büyük kaptan cesur yürek Bülent Korkmaz. Maç içinde omzu sakatlanan değişiklik hakkı tamamlandığı için kenara alınamayan kaptan sargılı omzuyla hem arkadaşlarına can veren bir mücadele ortaya koydu hem de Arsenal tarafına bu kupayı ne kadar istediğimizi gösterdi. Diğeri efsane kalecimiz Taffarel. Aslında eksik kalana kadar ona Arsenal kalecisi Seaman kadar iş düşmemişti. Bu eksiklik neticesinde Arsenal pozisyon bulmaya başladı. Bunlardan biri Henry’nin kafa şutuydu, o bir saniyede hepimiz gitti derken Taffarel Henry’ye müthiş bir kurtarışla hayır dedi. Efsane kurtarıştan sonra ilk penaltıyı atan Ergün Penbe’nin soğukkanlığını, son penaltı ve Popescu’yu, Okan Buruk’un ayakkabısız koşuşunu bu yazıyı okuyanlardan bilmeyen yoktur sanırım. Oradaki duyguları herkes kendi yaşadı, kendi duygularıyla hatırlasın. Ben bu maçı ikinci 0-0 sonuçlu zafer olarak not ediyorum. Bu maçtan sonra:
- Galatasaray sonunda hak ettiği, yıllarca hayalinin peşinden koştuğu bir Avrupa Kupası zaferini elde etmiş oldu.
- Bu final sayesinde oynadığı Süper Kupa finalini de Avrupa devi Real Madrid’in elinden aldı.
- Galatasaray markası daha da bilinir ve büyük oldu.
- Bu maçla birlikte bazı sıkıntılar ortaya çıktı. Böyle bir başarıyı reklam ve pazarlama açısından kullanmaya hazır değildik. Kupaya giden yol bize büyük ekonomik kazanç getireceğine ekonomik gedikler açtı. Çok iyi bir fırsat kaçmış oldu.
Kupanın ardındaki sezon kulüpten benim çok bilmediğim arka plan neticesinde Fatih Terim ve Hakan Şükür ayrıldı. Burada hep aklıma takılan bir soru var; Terim ve Şükür ayrılmasaydı Porto’nun yaptığı gibi UEFA Kupasının peşine bir Şampiyonlar Ligi ekleyebilir miydik?
Son Maç: “Kadıköy Hatırası”
Son maçı bu yazıyı okuyabilen hemen hemen herkes tanık olmuştur. “Meşhur 12 Mayıs 2012 Kadıköy Hatırası“. Hukuku ilgilendiren kısımlara çok girmeyeceğim. O kısımlar hepinizin malumu. 3 Temmuz süreci tapeler sonucu ‘durum vahim’ görüşleri ortaya çıktı. Mevcut yasalar ve UEFA’nın kriterleri gereği adı geçen kulüpler mutlaka ceza alacaktı. Bu ceza adı geçen kulüplere eksi puan vererek geçiştirilecekti. Mevcut federasyonun eksi puan alan takımları şampiyonluk potasına sokmak için bir plan yapması gerekiyordu. Güzel bir plan yaptılar. Taraftarların adını “Digitürk” kupası koyduğu play-off müsabakaları modern Türk futbolunda ilk kez uygulanacaktı.
Puan Farkları ikiye bölünüyor
Sezon sonunda puan farklarının ikiye bölündüğü bir sistem tasarlandı. Federasyon değişip eksi puanlar verilmeyince 9 puan farkla bitirilen lig için diğer takımlara ciddi bir şans doğuyordu. Bu uzatma çocukluğumuzun sayılı biten maçları gibi “iki gol daha” diyen rakipleri kıramadığımız uzatmalara dönmüştü. Play-off maçları ile sizi boğmayacağım direkt finale geleceğim. Beraberliğin şampiyonluğa yettiği, kenarda kupanın beklediği maçta her ne kadar galibiyet arzulasak da 0-0 biten sonuçla istediğimizi aldık. Bu sonuçtan sonra tribün olaylarını bahane ederek kupa seremonisini ertelemek isteyen federasyona karşı ısrarlı bekleyişle ezeli rakibinin sahasında kupayı aldı. 12 Mayıs 2012 işte böyle “Kadıköy Hatırası” olarak tarihe geçti.
Digitürk Kupası ve Federasyon
Kupa seremonisiyle ilgili benim anlamadığım bazı sıkıntılar vardı. Özellikle play off maçları çok gergin geçmişti. Gerçekten yönetmeyi bilen bir federasyon olsaydı o büyük finale kupayı götürmezdi. ‘Kupayı kazanan takıma şu tarihte kendi sahasında vereceğiz’ gibi bir açıklamayla ortamın bu kadar gerilmesine izin vermeyebilirlerdi. Ancak onlar Fenerbahçe’nin kupayı alacağından emin bir şekilde gittikleri için bu seremoni onlar için bir sorun teşkil etmiyordu. Unuttukları şey rakibin Galatasaray olduğuydu. Kupanın saha kenarında olduğu maçların % 80’e yakınında Galatasaray istediğini almıştır. Bunu unutmuşlardı. İstemeye istemeye verdikleri kupanın sonunda Galatasaray için ‘karanlık’ ama çok renkli fotoğraflar ve anılar birikiyordu Kadıköy’de. Bu maçtan sonra:
- Fenerbahçeli yöneticilerin ışıkları kapatması, sahayı ıslatması gibi “gerilla taktikleri”,
- Galatasaraylı oyuncuların soyunma odası duvarını imzaladıkları fotoğraflar,
- Yine Galatasaraylı oyuncuların karanlıkta ve ıslak zeminde aldıkları kupa sevinci fotoğrafları hafızalara kazındı.
Kupa Kazanılamasaydı !?
Eğer o yürekli ekip kupayı kazanamasaydı Galatasaray Trabzonspor’un 1996’da yaşadığına benzer bir travmayla ciddi bir düşüş yaşayabilirdi. Bu kupa ezeli rakibin elinden alınması mutluluğu dışında böyle de bir öneme sahiptir.
Not: Bu yazının son bölümünde Fenerbahçeli arkadaşları elimden geldiğince rencide etmemeye çalıştım. Yaptığım göndermeler Fenerbahçeli yöneticilere ve federasyon başkanınadır. Geri kalanlar ezeli rekabet tarihinde birbirini kızdıran taraftarlar için iyi ya da kötü bir anı olarak belleklere kaydedildi. Umarım bir gün daha centilmen yöneticiler eşliğinde futbolu bir “savaş” olmaktan çıkarıp eğlence haline getirebiliriz.
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!
Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye
Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/