İmparator’un sessiz çığlığı…

0
348
İmparator'un sessiz çığlığı...

Geçmişten Günümüze Terim’li Kadrolar ve Oyun Yapısı

Dün akşam ki maç yorumuna girmeden önce, geçmişten günümüze Fatih Terim takımlarının oyun ve futbolcu yapılarına değinip bugüne gelelim. Özellikle futbol takımının bugünkü yaşadığı sıkıntıyı daha net görmemiz açısından geçmişi kurcalamanın çok daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Fatih Terim’in Galatasaray da görev aldığı her yıl tek bir futbol anlayışı oldu. Nedir bu anlayış? Sahanın her yerinde topa basan, birinci bölgesini sürekli önde kurarak alanların daralmasını sağlayan, çabuk oyuncularla hızlı futbol oynayan, elindeki papaz isimlerle de hem mental hem de taktiksel anlamda maçı yönlendiren bir futbol yapısı…
(buradaki papaz oyunculardan kastım şudur; yeri geldiğinde taraftarın sahadaki sesi olan, takım içinde ağırlığı bulunan, ismiyle ve icraatıyla rakibe korku salan lider futbolcular.)

Canaydın dönemini pas geçerek Terim’in geri kalan yıllarda kazandırdığı şampiyonluklar ve alınan kupalarda ki kadro şekillenmelerine bakalım.  

Fatih hocanın futbol anlayışını yukarıda özetlemiştik.
Gelelim başarılarla dolu 1996 -2000 ve 2011 -2013 yıllarında ki futbolcu yapılarına.

Tam da hocanın futbol anlayışına uygun kadrolar kurulmuştu. Aralara serpiştirilen papaz oyunculara, bitmek bilmeyen enerjileriyle rakibe önde basan, alanı daraltan çabuk ve çalışkan oyuncular eşlik ediyordu. Maç, yetenekli oyuncuların bireyselliğinden çok takım şeklinde oynanıyor,  çok sıkıştığı noktalarda da kaliteli isimlerinden gelen icraatla sonuca doğru ilerliyordu.

O dönemin oyuncularına kısaca göz atalım

1996-2000 : Tafarel, Popescu, Hagi, Bülent, Okan, Emre B., Ümit Davala, Suat, Arif, Hakan Şükür…

2011 – 2013 : Muslera, Ujfalusi, Melo, Selçuk, Hamit, Engin Baytar, Wesley, Drogba, Burak, Umut, Elmander…

Yukarıda yazdığım isimler, başarılarla geçen yılların en kilit isimleri olduğu için yazdım. Bunlara daha bir çok oyuncu ekleyebiliriz tabi ki.

Üst üste gelen dört yıllık şampiyonluk serisinde Terim’in istediği presi ve baskıyı en önde Hakan Şükür-Arif ikilisiyle başlatıp  Okan, Suat, Ümit, Emre B. ile sağlıyor, Taffarel – Popescu liderliğinde birinci bölgeyi oluşturuyor, Hagi’nin ayağından da oyunu yönlendiriyorduk. Bu oyuncu yapısı ve futbol anlayışıyla alınan dört şampiyonluk peşi sıra gelen sayısız kupa…

Gelelim 2011 -2013 yılında ki kadro şekillenmesine.

Galatasaray çok zor dönemlerden geçmiş Ünal Aysal Başkanın ve Fatih Terim’in başa gelişleriyle de ” Aslolan Galatasaray’dır” mottosuyla yola çıkılmıştır. O dönem kadronun şekillenmesinde Fatih Terim isminin büyük ağırlığı vardır. İki şampiyonluğun baş mimarlarından Selçuk’un bonservisi elindeyken Galatasaray’ı tercih etmesi, bu oyuncuya Engin Baytar’ın, Hamit’in, Umut’un, Burak’ın eklenmesi, Terim’in ikili ilişkilerini kullanarak Melo, Eboue gibi oyuncuları takıma kattırması gibi…

İki sene peş peşe gelen şampiyonlukta da, tıpkı 1996 – 2000 senesinde ki gibi bir kadro kurulmuş, araya serpiştirilen papaz futbolculara, çalışkan, koşan, ayağı iyi orta saha oyuncuları eşlik etmiş, ileri uçta da  stoperleri çıkartmayan, pozisyon geldiği anda da cezayı kesen forvetlerin futbol yapıları eklenmiştir.

Terim tıpkı geçmiş yıllarda ki gibi; Elmander, Burak, Umut ve Drogba’yla presi en önde başlatmış, zamanın Okan’ı, Ümit Davala’sı, Suat’ı, Emre’si gibi, Selçuk’u, Melo’yu, Hamit’i, Engin Baytar’ı ikinci bölgede rakibi boğma adına etkili bir şekilde kullanmıştı. Bu dönemde de papaz oyuncuların önemi takımımız adına bir hayli fazlaydı. Kalede Muslera, geride Ujfalusi, ortada Melo, Wesley ileri de Drogba. Bu oyuncular maçın temposunu ayarlamada ve seyircinin ateşlenmesinde o kadar etkili figürlerdi ki, puan kaybının kaçınılmaz olduğu noktada bile devreye girip fitili yakıyor, olayların terse dönmesine meyil veriyorlardı…

Yukarıda ki kadrolarda dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Kanat oyuncularımız…

Kanat oyuncularımızın özelliklerine dikkat ederseniz, hepsi de orta saha orjinli futbolcular. Okan, Ümit, Hamit, Engin Baytar. Bu oyuncularla sahada yer almanın en büyük artısı, orta saha orjinli oldukları için ikinci bölgenin daralmasında ve birinci bölgeye yapılan yardım da büyük etkileri vardı. Top bizdeyken kenarlara açılarak oyunun açılmasına neden olurken, top rakibe geçtiği anda da prese başlıyor, içeri girerek ikinci bölgenin göbeğinde yer alan Suat- Emre B. ve Melo – Selçuk ikililerini rahatlatarak topun tekrar kazanılmasını sağlıyorlardı. Teknik yapılarıyla, futbol zekaları bu çalışkanlıkla birleşince sonuca giden yolda da isimlerini skora yazdırıyorlardı…

Sonuç itibariyle, kazanılmış altı şampiyonluk, sayısız kupa…

Geçmiş kadro yapılanmaları ve oyuncu profillerine değindikten sonra gelelim günümüz futbol anlayışına ve oyuncu şekillenmelerine.

Terim sonrası hepimizin bildiği üzere; Mancini, Prandelli, Jor ve Tudor’la çalıştık. İtalyanlarla gelen başarısızlık serisi, kötü kadro yapılanmasıyla birlikte alt yapı hocası Jor’la devam etti, bir umut başımıza gelen Tudor’la da son buldu.

Geçmiş yıllarda yaşanan başarısızlığı gidermek için Dursun Özbek ve yönetimi Tudor’un istediği doğrultuda bir çalışma yapmış, her ne kadar verilen bonservisler ve oyuncu maaşları tartışma konusu olsa da Türkiye için fena olmayan bir kadro kurmuşlardı. Bu kadroyla sezona iyi başlayan, ilk sekiz maçta seyirciyi mest ettiren bir Tudor vardı. Daha sonra, ben oldum havasına girerek denediği saçma sapan sistemler ve eleştiri kabul etmeyen yapısıyla kendi ipini çekerek Terim’in 4. kez camiaya gelişine zemin hazırlamış oldu.

Fatih hocanın takıma geldiği dönem mental olarak bitmiş, özgüvenini kaybetmiş, seyirci tepkisine maruz kalan bir Galatasaray futbol takımı vardı. İmparator her zaman ki babacan tavrı, disiplini ve oyuncuların kendine gelmesine sebep olan motivasyon yöntemiyle hem takımı hem de camiayı ayağa kaldırdı.

2017-2018 sezonunu da, yarım adamlarla, seyircinin ittirmesi, Rodri ve Gomis’in ekstra performanslarıyla şampiyon olarak tamamladı.

İmparator’un sessiz çığlığı…

Fatih hoca sezon başı takıma gelse bu kadroyu kurar mıydı? 

Yukarıda özetini geçmeye çalıştığımız altı şampiyonluğun futbol anlayışı ve oyuncu yapılarına baktığımız zaman rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu kadroyu kesinlikle kurmazdı.

Nedenine gelince; mevcut kadronun en büyük eksiği bana göre “Papaz” oyuncuların olmayışıdır. Seyircinin tepkisini sahaya yansıtacak, ismiyle, ağırlığıyla, icraatıyla oyunu yönlendirecek, hocanın saha içi lideri olacak oyunculara şu an o kadar çok ihtiyacımız var ki…

Diğer taraftan elimizde ne pres yapacak ve ileride top tutarak arkadaşlarını rahatlatacak Hakan gibi, Arif gibi, Elmander gibi, Drogba, Burak, Umut gibi bir forvet ne de sahanın her yerinde basacak, içeri girerek alanları daraltacak Okan, Ümit, Suat, Emre B, Selçuk (güçlü olduğu dönem), Melo, Hamit, Engin Baytar gibi orta saha oyuncuları var. Nerede yukarıda yazdığım isimler, nerede Onyekuru, Garry, Feghouli, Sinan, Eren, Fernando, Donk…
Şu an elimizde tek basma potansiyeli olan oyuncu N’diaye, birazda Belhanda. O da hala oynayacak diye bekliyoruz. İnişli çıkışlı performansın üstüne bir de sakatlık eklendi maalesef…

FFP (finansal fair play) gerçeğiyle istenilen ama yapılamayan transferler, hocanın transfer sezonunda yaptığı sitemle ” transfer sadece masa başında oturmakla yapılmıyor” göndermek istenilen oyuncuların yollanamaması, dar imkanlarla alınan futbolcularla bugünün kadrosu kurulmuş oldu. Hal böyle olunca, Fatih Terim mevcut kadroya göre oyun yapısını şekillendirmeye çalışıyor.

Hepimizin şu an söylendiği kadro, Terim’in futbol anlayışına tamamen ters oyuncularla dolu. Hoca istediği kadroyu kuramadığı için geçmiş yıllarda kendine oturtmuş olduğu EZBERİ BOZMUŞ DURUMDA. Mevcut kadroya göre teknik taktik kurmaya çalışıyor ama olmuyor. Forvetsiz sahada yer almak bile takımı büyük derecede etkiliyor. Üstüne bir de T.F.F nin bizi bitirme çabası, atanmış hakemleriyle puanlarımızın çalınması, sakatlıklar, formsuzluklar eklenince tam bir buhran ortamı oluşuyor.

Bugünlere nasıl gelindiğini özetledikten sonra mağlubiyete rağmen çokta hayal kırıklığı yaşamadığımız Lokomotif Moskova maçına değinip cümlelerimize son verelim.

Takım maalesef bal yapmayan arılarla dolu. Hemen yukarıda forvetsiz oynamak takımı büyük etkiliyor yazmıştım. Eren harika bir fiziğe sahip olmasına rağmen parmak ucunda oynayıp rakip stoperlerin kucağına oturmaktan bir türlü kendini sıyıramadı. Ne pres yapacak gücü var, ne de top sürüp, saklama yetisi. Ceza alanı içerisinde boş yakalarsa atıyor işte. Onu alt yapıda ki Ali Yavuz da yapar. Böyle olunca Rodri’nin performansı da ister istemez düşüyor. Top attığında yanaşıp pas alacağı, kendisine duvar olacağı, al ver yapacağı bir oyuncu yok. Keza Onyekuru da, Feghouli de öyle… Bunlara ek olarak arkadan öndeki oyunculara da yeterli düzeyde pas gelmiyor. Durum bu şekilde ilerleyince oyun tamamen bireyselliğe dönüyor. Onyekuru ve Garry’e topu ver icraat bekle. Nereye kadar? Patladılar işte…

Ezberi bozulan İmparator da devre arasına kadar oyunu tutup puan farkının açılmamasına oynuyor. Hiç tarzı olmadığı halde bunu yapmak zorunda. Geriyi üçleyip ortayı kalabalık tutarak gol yemeyeyim, arada bir tane sıkıştırır maça yatarım diye düşünüyor. Onda da hepimizin taktiridir ki, ya hakemler rahat bırakmıyor ya da şanssızlık yakamızdan düşmüyor.

Futbolun kitabı çok fazla şaşmaz aslında. Havaya girip şahlandığınız an şans da yanınızda olur, maçı çevirmenize etkendir… İşler kötü gitmeye görsün, vurursunuz direğe çarpar, vurursunuz top çizgiden çıkar, topu uzaklaştırırsın gitmez, rakip vurur oyuncumuza çarpar kaleye girer vs vs…

Dün akşamda bu sahneyi yaşadığımız bir 90 dakika oynadık. Rakibin cılız atağında Krychowiak kötü vurdu, Donk’a çarpan top Muslera’yı kontrpiye de bırakarak ağlara gitti. Keza ikinci yediğimiz golde de ceza sahası içinde Serdar’a çarpan top rakibe gitti ve  golü yiyerek maçtan 2-0 mağlup ayrıldık.

Takım olamayınca bireysel performanslar da yetersiz kalıyor. İyi niyetiyle mücadele eden bir oyuncu bile kötü gözükebiliyor. (Donk-Fernando)

Bizim adımıza en sevinilecek yan, Ozan Kabak gibi gencecik bir kardeşimizin her maç büyüyen futbolu olmalı. Helal olsun Aslan parçasına. Darısı diğer gençlerin başına inşallah…

Oluşan olumsuz havayı lehimize çevirmek için artık son beş maç.

Hocanın içi kan ağlıyor. 

İMPARATOR SESSİZ BİR ŞEKİLDE ÇIĞLIK ATIYOR. 

T.F.F’ ye hak ettiği dersi veremediği için, mevcut kadro yapısıyla istenilen futbolu oynatamadığı için, yöneticilerimiz yetersiz kaldığı için, omuzlarına yığılmış yükle başarı isteyenlere cevap veremediği için, Galatasaray’ı bir adım daha öne taşıyamadığı için…

Büyük Galatasaray taraftarına düşen en büyük iş, hocaya ve takıma sonsuz destek vermek, asla homurdanmamak olacaktır. 17 takımla üstümüze de gelseler, maç içinde tetikçileriyle bizi katletmeye de çalışsalar, masa başı oyunlarıyla bizi dibe çekmeye de çalışsalar, hepinizin hakkını vereceğimiz bir yılı geri geride bırakacağız.

Şu takımı beş maç ittirelim. Devre arasında sakatların aramıza dönmesi, cezalı oyuncuların tekrar takıma kavuşması ve gideniyle geleniyle umutların filizlenmesiyle geleceğe çok daha  güvenli bakacağız…

Şu süreçte Allah yardımcımız olsun.

Geçmişten günümüze kafanızı şişirdiysem affola.

Saygılarımla,

Umut COŞKUN

Twitter: https://twitter.com/emana312

3 Numaralı Üye’nin notu: Yeni açtığımız you tube kanalımızı ziyaret edin. Videoyu beğenip, abone olun. Ayrıca  Galatasaray’a bizimle birlikte dokunun! ⇓ ⇓ ⇓

Ayrıca yeni açtığımız ana twitter hesabımızı: https://twitter.com/3numaraliuyecom hesabımızı takibe almayı unutmayın!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız