Söyleşi-Reşit Ömer Kükner

0
3027
Ömer Reşit Kükner, Hagi, Mehmet Şenol
Mevzu Galatasaray olunca yüzler gülüyor...

Söyleşi-Reşit Ömer Kükner

Öncelikle Galatasaray Sportif A.Ş. Eski Genel Müdürü Sayın Reşit Ömer Kükner’e söyleşi teklifimizi kabul ettiği için teşekkür ederiz. Bu söyleşi de tıpkı Burak Elmas söyleşisi gibi bizim sıkça vurgulamaya çalıştığımız “Bağımsız Galatasaray Medyası” önermesinin bir adımı olacaktır. Tüm Galatasaray camiasına yararlı olmasını dileriz. Söyleşinin yapıldığı ve yayınlandığı zaman arasında Galatasaray’ın çok yoğun ve gergin bir dönemden geçmesi nedeniyle biraz fark oldu ama bizler yine de konu bütünlüğünü çok fazla etkilemediğini düşünüyoruz.

3 Numaralı Üye: Ömer Bey, öncelikle site adına söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Galatasaray’la ilişkiniz nasıl başladı? Galatasaray Lisesi mezunu musunuz?

R.Ömer Kükner: Merhaba, Galatasaray Liseli değilim, ortaokul ve liseyi Tarsus Amerikan Koleji’nde okudum. Mersin’liyim, ailemin bir tarafı da Urfalı, Urfa’yı da çok severim. Annem aracılığıyla Galatasaraylı oldum. Aydın bir kadındı annem, bize Akşam Gazetesi’ni okurdu hatırlıyorum, bize Çetin Altan okurdu, Aziz Nesin’den hikayeler okurdu, pazar günleri odalarına giderdik anne ve babamın. Bana hep ‘Metin Oktay’ derdi. Metin Oktay sayesinde Galatasaraylı oldum. Çok emin değilim ama Metin Oktay başka takımlı olsaydı, başka takımı tutabilirdim.

3 Numaralı Üye: Harikasınız, sembol oyuncuların önemi bir kere daha ortaya çıkıyor o zaman…

R. Ömer Kükner: Çok doğru saptama, bizim dönemde dikkat edin 40 yaşın üstünde adı Metin olan insanlara ben sorarım; “Babanız Galatasaraylı mı?” diye, yüzde doksanı dokuzu da Galatasaraylı’dır. Şöyle söyleyeyim sizlere; Galatasaray’ı bugünlere getiren benim tespitlerime göre üç dalga vardı. Birincisi Metin Oktay, ikincisi Birch dönemi. O zaman sembol oyuncu yoktu, simge oyuncu yok ama çok güzel takımımız vardı. Üç sene üst üste şampiyon olduk. Öyle bir takım, öyle bir performans ilk kez Galatasaray tarafından sergilendi ülkemizde. Ve çok güzel modern futbol oynayan bir takımdı. Üçüncü dalga ise 96/2000 dönemidir. Orada tabi ki Fatih Hoca’dan bahsetmemiz lazım, ama Hagi’nin de büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Bu arada şimdi aklıma geldi, bir şey daha geldi; “Dördüncü dalga var mı?” diye sohbetimize devam ederken, Galatasaray artık bir seviyeye geldi. Bu seviye içerdeki taraftar açısından zirveye geldi, ulaşabileceği zirveye geldi. Yeni bir dalgaya ihtiyaç yok gibi. Ancak dünya çapında yeni bir dalgaya ihtiyaç var gibi. O da Şampiyonlar Ligi’nde imza atacağı yeni başarılarla mümkün olacak gibi.

3 Numaralı Üye: Derwall ve Prekazi daha mı az etkili size göre?

R. Ömer Kükner: Şimdi sizinle bu sohbette bulunmanın güzelliği şu; düşünüyorum da bir taraftan. Bu üç dalganın en önemlisi Metin Oktay’dı, çünkü buzkıran vazifesini gördü. Diğerleri nispeten daha rahattı. Metin Oktay’dan sonra Galatasaray belirli bir kitleselliğe kavuşmuştu. O sebepten dipten gelen en önemli dalga Metin Oktay’dır. Derwall çok önemli futbol adamı ama Galatasaray tarihinde saydığım bu üç önemli aşamaya koyamıyorum. Prekazi çok büyük futbolcuydu, seveni çoktur ben de çok severim ama Metin Oktay ve Hagi seviyesinde değildir; (düşünüyor) diğer ikisine haksızlık etmeyim, Metin Oktay ve Hagi seviyesinde değildir. Galatasaray’a önemli katkıları olmuştur ama diğer ikisinin seviyesinde değildir. Derwall deyince aslında Alp Yalman’dan söz etmek lazım, o kadar büyük bir ismi düşünüp, getirmeyi düşünmek, Almanya’yla büyük başarısızlık yaşadıktan sonra Galatasaray’a gelmesini ikna etmek Alp Yalman’ın başarısıdır. O dönemler Derwall ve Prekazi’den çok, Alp Yalman’nın başarısıdır.

R. Ömer Kükner ve Galatasaray efsanesi Hagi bir arada. Bu arada GS Store’a Ömer Bey’in üzerindeki tişörtünü tekrar hatırlatmak isteriz. Bu tişörtü bir daha basın; yok satacağından eminiz!

İlker: Şu an bu sembol isimler neden çıkmıyor sizce?

R. Ömer Kükner: Bir kere aidiyet duygusu çok azaldı ve futbol çok büyük paraların döndüğü sektör haline geldi. Paranın çok öne geçtiği bir yerde futbolcuların kendilerini bir yere hasretmeleri, orayla özdeşleşmeleri çok zor. Bu oluyorsa daha az yetenekli futbolcular da oluyor. Örneğin; Sabri’de oluyor, Bülent Korkmaz’da oluyor. Yabancılarda böyle bir şeyin olması mümkün değil. Drogba geldi, ağzımıza bir parmak bal çaldı son dönemlerinde ama O’nun ya da Sneijder’in Galatasaray sembolü olması çok zor. Orayı biraz Muslera zorluyor şu anda. Ama ben doğal karşılıyorum, yani hemen hiçbir takımda yok. Barcelona’yla özdeşleşmiş Messi var. Xavi gitti, İniesta gitti. O açıdan doğasında var bu işin. Çok da çıkmasın ona razıyım. Mesele Gomis geldi, herhangi bir tarihte biz O’na Galatasaray sembolü demeyeceğiz ama şampiyon olduğumuz senede taraftar sayısına ciddi katkısı olduğunu düşünüyorum.

İlker: Sektörden bahsettiniz, sektörün gittiği yeri neresi olarak görüyorsunuz, bunun sonu nereye varacak?

R. Ömer Kükner: Sonu yok. Türkiye’deki ligin 600 milyon dolarlara geldiği bir yerde, Premier Lig galiba 3 milyar pound. Şampiyonlar Ligi’nin bu seneki Türkiye faturası ne onu bilmiyoruz, çünkü paket olarak almadılar, maç maç ya da hafta olarak alıyorlar diye biliyorum. Sınır yok, futbol artık tek tek oyunculara ödenen paralar açısından değil ama, yaygınlık açısından, dünyada bilinirlik açısından NBA seviyesine geldi. Sınırı olmayan bir şey, hayalini bile kuramıyorum. Size tarihi bilgi; Türkiye’de ilk naklen yayın kavgasını Alp Yalman vermiştir. O zaman maçlar yayınlamazdı, tek tek maç bazında pazarlıklar yapılırdı ve para vermezlerdi. İlk pazarlığı Alp Yalman yaptı. Galiba bir Fenerbahçe maçıydı, Alp Bey 25 bin dolar istedi Ali Sami Yen’deki maç için, TRT’de o parayı vermedi, Alp Bey ise maçın yayınlanmasına izin vermedi. Herkes maç yayınlarını havuzla başladı zanneder. Lig TV’de genel müdürlük yaptığım için biliyorum, reklam açısından en büyük maç Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan maçlardır.

Hikmet: Türkiye’de ödenen ücretler, yayın ihalesinde bahsi geçen ödemeler, havuzun genel toplam değeri ile başarı sizce neden ters orantılı biçimde seyrediyor?

R. Ömer Kükner: Gelecek ihalenin bir miktar düşeceğini tahmin ediyorum. Rakamı tam söylemeyeyim ama geçmişteki kurdan sabitlediler doları. Türkiye’de futbolun kalitesi düşmüyor, futbolun kalitesi yükseliyor. Suni bir şişkinlik oldu son ihalede ama onun dışında söyleyeyim; benim seyrettiğim en güzel futbol, Fatih Terim’in tüm dönemleri dahil, Feldkamp’ın ilk dönemidir. Son iki senede Galatasaray’ın futbolu o seviyeye yaklaşıyor. Anadolu takımlarının da kalitesi yükseldi. Yapı Kredi Kültür Sanat’ta çalışırken, Yapı Kredi Bankası altmışların sonu ve yetmişlerde, seksenlerin de ortasına kadar Türkiye’deki maçların görüntüleri çekerdi. Ve onların görüntülerini üç-dört gün sonra sinemalarda reklam olarak oynatırdı. O arşiv benim çalıştığım kurumdaydı ve o asetatlar bozulmaya, çürümeye başlamıştı. Onları dijital ortama aldırdım. Çok emek verdi arkadaşlarımız, ciddi paralar harcadık o zaman. O dönemde ki futboldan bugüne kalabilecek üç ya da dört tane futbolcu vardır, 600 civarı maç seyretmiştim. Aslında bugün Türkiye’de oynanan kötü bir futbol değil. Avrupa’da ki başarıyı kast ediyorsanız orada haklısınız. Nedeni de aranın çok açılmış olması. İspanyol kulüplerinin, İngiliz kulüplerinin, Almanya’da Bayern Münih’in bütçeleri inanılmaz rakamlara geldi. Bu sene İtalyanlar da onlara katıldı, gerçi bir Juventus hegomonyası var ama, onlarla rekabet çok zor. Avrupa’da başarı her şeyin üst üste binmesinden, bütün bileşenlerin bir araya gelmesiyle mümkün. Onu 2000’de hem hoca, hem başkan, hem de kadro olarak yakaladık. Galatasaray’ın başarılı olabileceğini düşünüyorum ben Avrupa’da, çünkü tarihsel bir misyonu var. Onun dışında başka bir kulübümüzün gideceği yer Beşiktaş’ın geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde elde ettiği başarı ve Fenerbahçe’nin Zico döneminde oynadığı çeyrek finaldir, onun ötesine pek geçemezler. Ara çok açıldı, büyük dengesizlik var Avrupa’da ki takımlarla Galatasaray ve diğer ülke takımlarımız arasında.

3 Numaralı Üye: Lig TV demişken; Galatasaray medyada yalnız mı? Lig TV döneminde bir çıkarımınız oldu mu?

R. Ömer Kükner: Yalnız düşüncesine çok katılmıyorum. Ama Lig TV’de özellikle Galatasaray’ın az temsil edildiği, Beşiktaş hegomanyasının olduğu çok belirgin. Ondan sonra Fenerbahçeliler geliyor. Tugay var ama Tugay Kerimoğlu’nu çok etkin bulmuyorum. Gökhan Zan var, çok iyi bir Galatasaraylı. Lig TV’de her zaman Şansal Büyüka’nın bir ağırlığı vardır. Şimdi bir miktar geri planda duruyor ama, O’nun tercihleri etkili olur. Galatasaray’ın Lig TV’de çok yankı bulmadığını söyleyebilirim.

3 Numaralı Üye: Galatasaraylıların genelde objektif olma derdini abarttıkları ve bu sebeple savunmaya geçmedikleri için orada bulunsalar bile Galatasaraylılar için bu durum oluyor, belki de kurumu objektif olmaya sevk etmek lazım.

R. Ömer Kükner: Galatasaray’ı bir miktar daha savunan bir Galatasaraylı olsa daha iyi olur. Ben geçen sene mesela Galatasaray TV’de Bülent Korkmaz’ı çok eleştirdim Lig TV’deki yorumlarından ötürü. Objektifliğini bile yitirmişti zaman zaman. Çok da önemli mi? _emin değilim_. Galatasaray topunu iyi oynadıktan sonra, hocası takımını iyi hazırladıktan sonra, futbolcular sorumluluklarını hissettikten sonra önemli değil. Tabi ki basın desteği olsa iyi olur ama yoksa fazla önemli değil. Hatırlayın Galatasaray’ın geçen sezon ki durumunu, nereden nereye geldi.

İlker: Avrupa ile açılan makastan bahsettiniz, bu makasın kapatmanın bir yöntemi var mıdır?

R. Ömer Kükner: Çok zor, inanılmaz rakamlar konuşuluyor. 225 milyon Euro Neymar. Siz 2 milyon Euro’luk oyuncu getirirken FFP engeline takılıyorsunuz, bütçe engeline takılıyorsunuz, ülkenin yaşadığı döviz sıkıntısı ile karşılaşıyorsunuz, öbür tarafta Katarlı şeyh çıkarıp 220-225 milyon Euro’ya Neymar’ı alıyor. Bütçe olarak çok zor, ancak Galatasaray için bence Şampiyonlar Ligi’nde başarı seviyesi çeyrek ve onun bir üzeri yarı finaldir. Oralara geldiği zaman çok başarılı saymamız lazım. Şuna benzetebiliriz; geçen sene Kasımpaşa’nın yaptığı gibi. Başakşehir başka bir kategori çok destekli o. Kasımpaşa nispeten mütevazi bütçeyle çabalıyor, geçen senen ciddi başarılara ulaştı. O durumdayız biz, Kasımpaşa’nın Türkiye Ligi’nde şampiyon olması ne kadar mümkünse, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde şampiyon olması o kadar mümkün. UEFA başka bir kategori, Galatasaray UEFA’yı tekrar alabilir buna canı gönülden inanıyorum. Orada birkaç takımı geçebilmeniz söz konusu, Galatasaray onu yapabilecek durumda. Hatırlayın; UEFA’yı alırken elediği takımlar inanılmaz başarılı takımlardı, Leeds United dahil.

İlker: Konu dışı olacak ama, Yapı Kredi Kültür Sanat’ta ki görevinizden haberdarız, genel müdürlük seviyesinde göreviniz var. Ülkedeki okuma-yazma/kültür-sanat alanlarında yeterli miyiz? Nasıl ileri gidebiliriz? Değerlendirir misiniz?

R. Ömer Kükner: Şimdi Galatasaray’dan başladık, beni ülkenin derin tahlillerine götürmeyin. (gülüyor) Aslında her ülkede belirli bir azınlıktır entelektüel dediğimiz okuyan, düşünen, bunu paylaşan insan sayısı her zaman azdır. Ama Türkiye’de son yıllarda bu konuda belirli bir azalma olduğunu düşünüyorum. Örneğin Türkiye altmışlarda müthiş bir patlama yaşamıştı fikri gelişim açısından. Oraları yakalamak zor artık. Çok iyimser değilim ama Türkiye’nin seviyesini yeterli bulmamakla birlikte çok da kötü bulmuyorum. Güzel kitaplar çevriliyor, başarılı yayın evleri var, özellikle roman konusunda çok başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Entelektüellik dünyanın her yerinde zor zanaattir.

Hikmet: Medyada yer alan Galatasaraylıların özellikle tartışmalı pozisyonlar başta olmak üzere objektif olmaktan ziyade mevcut düzenin değirmenine su taşıyan yapılarını neye bağlıyorsunuz? Bülent Korkmaz gibi bir Galatasaraylı, canlı yayında bize neden haksızlık etmek zorunda?

R. Ömer Kükner: Orada size doğrudan söylenmese bile belli bir hakimiyet vardır. O hakimiyetin dışına çıkmak sizin bir sene sonra ya da altı ay sonra yapacağınız kontratın sürüp sürmeyeceğine ilişkindir. Örneğin Bülent Korkmaz açısından, Bülent Hoca’nın parasal açıdan Lig TV’yi önemsediğini düşünmüyorum. Ama orada vitrinde bulunmak için, belirli bir zorunluluk hissetmiş olabilir. Bir de etrafınız da üç kişi dört kişi belirli bir görüş empoze ediyorsa, onların karşısına çok sağlam argümanlarla, alt yapıyla çıkmanız gerekiyor, bilginizin yeterli olması lazım; belki oralarda bir eksiklik olabilir.

Hikmet: Sizce, bahsettiğiniz bütçeler, saha içerisinde kurgulanacak mantıklı bir oyun sistematiği ile kısmen de olsa alt edilebilir mi?

R. Ömer Kükner: Mutlaka baş edilebilir. Galatasaray UEFA Kupasını aldığı zaman rakipleri kimlerdi; Milan’dı, Arsenal’di, Mallorca’ydı, Bologna’ydı, Dortmund’du, Leeds United’dı. Hepsinin bütçesi uçuk, belki Bologna’nın bütçesine yakındı Galatasaray’ın bütçesi. Elediği takımlar efsane takımlar ve bütçeleri çok çok yüksek. Bütçe=Şampiyonluk demek değildir. Tabi ki bütçe önemli bir faktör.

İlker: Galatasaray Sportif A.Ş.’nin başında iken hangi alanlarda çalışma yaptınız?

R. Ömer Kükner: Tam geçiş dönemiydi, Özhan Bey’in son döneminde geldim İlker. Özhan beye söz vermiştim ben, çok uzun yapmadım. Benim dönemim de Sportif A.Ş. ile Futbol A.Ş.’nin birleştirilmesi söz konusuydu. Birleşmeden yaklaşık iki-üç ay önce istifa ettim.

İlker: Günümüzdeki mali tablodan yakından haberdarız. Bunun için bir kurtuluş reçetesi var mı sizce? Kulüp maddi düzlüğe çıkabilecek mi?

R. Ömer Kükner: Galatasaray büyük camiadır, büyük kulüptür. En kötü zamanlarda bile Galatasaray’ın mali sorunları aşabileceğini düşünüyorum. Mustafa Cengiz başkan ve yönetimi ciddi bir mali disiplin sağladılar. Ayrıca alt yapının da ciddi ve önemli desteği var. Ben alt yapının birkaç sene sonra daha fazla katkı verebileceğini diye düşünüyordum ama, Ozan ve Yunus bu seneden önemli isimler olarak gündeme geldiler, katkı verdiler. Ve her birisi gelecek sene en azından, takımın 5-6 milyon Euro’luk iki tane transferini engellediğini düşünüyorum, o açıdan da ciddi bir tasarrufumuz var. Takım iki sene daha üst üste şampiyon olup Şampiyonlar Ligi’ne giderse, Galatasaray’ın mali sorunları aşacağını düşünüyorum.

***

3 Numaralı Üye: Bu iki şampiyonluk ile altyapı ve mali disiplin desteğiyle birlikte Galatasaray bu zorluktan çıkarsa, Bayern Münih’in Almanya’daki hegemonyası durumu gibi bir duruma doğru gidebilir mi sizce?

R. Ömer Kükner: Orada büyük bir ikilemdeyim. Her sene Bayern Münih’in şampiyon olacağını bildiği bir ligi seyretmek istemezsiniz. Bir taraftan da Galatasaraylı olarak, her sene şampiyon olmamızı istiyorum (gülüyor). Ama futbolun gelişimi açısından iki-üç senede bir Galatasaray’ın es vermesi, başka bir takımın da şampiyon olması çok fazla üzer ama canımı yakmaz, orada bir ikilemdeyim ama Galatasaraylı yanım ağır basıyor bir taraftar olarak size onu söyleyeyim. Ülkenin futbolu ve dışarıya yansıması açısından her sene Galatasaray’ın şampiyon olması, bunu söylediğim için üzülüyorum.

Hikmet: Eski ve yeni dönem futbol olarak sınıflandırma yaparsak, bu dönüşüm esnasında kaybettiğimiz en büyük değerler nelerdir? Futbolcu bazında da kaybımız var mı?

R. Ömer Kükner: Yeni stadı çok seviyorum ben, ileride büyük başarılara imza atacağını düşünüyorum ama Ali Sami Yen’nin orada kalarak Faruk Süren başkanın, Mehmet Cansun başkanın projeleri hayata geçebilseydi orada kalabilseydik daha iyi olur mu diye düşünüyorum. En büyük kaybımız Mecidiyeköy’de ki stadyumumuzdur. Onun dışında fazla şey yok. Bu dönemde Galatasaraylı olmak isteyen insanların “yahu şunlar  vardı, öyle olsa Galatasaraylı olurdum, şimdi Galatasaraylı olmam” diyeceği bir şey düşünemiyorum. Bir miktar bu başkanlık seçimlerinde zaman zaman yaşanan sıkıntıları söyleyebilirim. Onun  dışında Galatasaray benim için çok çok kutsal ve çok güzel bir yaşam tarzı onu söyleyeyim. Futbolcu bazında ise Ribery tartışmasız. Altyapıdan ise Oğuz Sabankay müthiş futbolcu olmalıydı. Kaleciler Fevzi ve Ufuk’ta aynı şekilde.

3 Numaralı Üye: Ömer Bey, seçimlerde bu seviyenin düşmesi ve katılımın azalmasını neye bağlıyorsunuz?

R. Ömer Kükner: Galatasaray ile ilgili şöyle bir gözlemim var; Galatasaray’da en yüksek katılımlı seçim oy verme hakkına sahip olanların %60 ile olmuştu. Çok önemli değil, yüksek olsa daha iyi tabi. Galatasaray’da oy sayıları çok önemli değil. Ama önemli olan insanların gerçekten Galatasaray’a hizmet vermeleri amacıyla belli bir program ve bir liste ortaya koyup sunmaları, onun dışında bu konu fazla rahatsız etmiyor. Kişisel reklama yönelik olduğunu bildiğim, her zaman bir iki aday çıkar, bu hoşuma gitmiyor. Galatasaray başkan kulübüdür, son sözü başkan söyler. Ayrıca her yönetimde maksimum üç ya da dört kişi çalışır. Etrafında 20 civarında seçilmiş insan olsa da böyle çalışır yedek üyelerle birlikte. Başkan ve konusuna hakim ve iyi çalışan dört kişi Galatasaray’ı çok rahat yönetir, bu durumdan da rahatsız olmuyorum.

İlker: Galatasaray’ın en başarılı yönetimi sizce hangisiydi?

R. Ömer Kükner: Şöyle, UEFA Kupasını eğer bir takım bir sefer kazandıysa, o kupayı getiren başkan en başarılı başkandır sportif açıdan. Ama şöyle bir şey var; Ali Tanrıyar başkanın yönetim kurulundan Alp Yalman, Faruk Süren, Mehmet Cansun başkan olarak çıktı. O bakımdan belki yönetim olarak değil ama yönetim kurulu olarak çok başarılı. Bir de benim kalbimde Alp Yalman’ın yeri çok başkadır. Galatasaray eğer bugün buradaysa o görüş açısını, o derinliği, büyük hedef koymayı Alp Yalman getirdi Galatasaray’a, Alp Bey’i ayrı kategoride değerlendiririm. Onun dışında da en başarılı başkan Faruk Süren başkandır.

Hikmet: Soruya ek olarak sizin 2013’de yazınızda belirttiğiniz “Galatasaray gibi kulüplerde başkan majör kişilik olmalıdır. Diğer yöneticiler ise vasıfları ne olursa olsun minör olmalı” söyleminiz aklıma geldi. (karşılıklı gülüşmeler) Alp Yalman ve Faruk Süren demişken Derwall’in bir adım öncesi ve Derwall’in gelişi günün şartlarında nasıl bir durumdu sizce? Alp Yalman ve Faruk Süren, henüz yöneticilik döneminde vizyon ve gelecek hedeflerini ortaya koymuş iki özel şahsiyetti anladığımız kadarıyla. Bahsi geçen dönemde Derwall gibi bir isim getirerek etrafında yapılanmak sanıyorum müthiş bir vizyondu.

R. Ömer Kükner: 1984 Avrupa Şampiyonası’nın bize kattığı iki değer var; Derwall ve Simoviç. Derwall Almanya ile başarısız oldu ve boşluğa çıktı. Yoksa Avrupa Şampiyonu olmuş bir hocayı Türkiye’ye getirmek mümkün değil. Bir de Simoviç Nottingham Forest’le ya ön sözleşme ya da protokol imzalamıştı. Fakat bir maçta dört gol yedi ve o turnuvada da kötüydü. Bu sayede Simoviç’i Galatasaray kalesinde izleme şansına kavuştuk. Derwall’in gelişi çok ilginçtir. Tabi ki 96-2000 çok önemli ama o kadar önemli olmasa da ilk kilometre taşlarından birisidir. Galatasaray’ın Avrupa ve dünyaya çıkışı açısından gelişi çok önemlidir. Ben çok iyi bir teknik direktör olduğunu düşünmüyorum Derwall’in. İyi bir futbol adamıydı, ve Galatasaray’ın futbola bakışını, Galatasaray’ın hedefleri arasına Avrupa’nın girişini de Derwall’e borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Derwall’i aldığınız zaman Türkiye şampiyonluğu artık sizi kesmemeye başlıyor diye herkese bir haber gönderiyorsunuz, ben artık dünyanın en büyük futbol ülkelerinin en önemli hocalarını getiriyorum diye bir haykırışınız oluyor. Derwall’in önemi daha çok simgeseldir, futbol olarak çok büyük katkı yaptığını düşünmüyorum.

İlker: Galatasaray TV’nin sponsor bulamama nedeni nedir?

R. Ömer Kükner: Sponsor yaygınlık ve izlenilirlik ister. GS TV kurulurken Digiturk ile bir anlaşma yapıldı. O zaman hatta ücretli idi, sonradan ücretsiz hale getirildi. Belirli bir kısıtlama var. Uyduya çıkma çabası var. Şu an ki GS TV yöneticilerinin ve kulübün böyle bir çabası var. Uyduya çıkması belirli ölçüde elini rahatlatacaktır. Çünkü izlenmesi zor bir kanalın sponsor bulması zor, uyduda olunca eli rahatlayacaktır.

İlker: Geçmiş dönemlerde altyapılarımız da görev alan hocalarımızın eğrileri ne durumda?

R. Ömer Kükner: Abdullah Avcı vardır. Meşhur 87-88 kuşağının hocasıydı. O’nun haricinde daha büyük başarıya ulaşmış olan hoca hatırlamıyorum. Şu an ki altyapıyı çok iyi görüyorum. Başlarında Ali Yavaş var, Nedim Yiğit var, iyi tanırım Nedim Hoca’yı çok iyi bir insan ve iyi bir alt yapıcıdır, A Milli takımda Fatih Hoca’nın yardımcısıydı. Dolaylı olarak o konuya da girmiş olalım, altyapıda özellikle U-19 takımı müthiş bir takım. Oradan gelecek senelerde en az 3-4 oyuncunun A takıma yükseleceğini düşünüyorum. Hatta bazıları sadece kadroda yer almayacak, yıldız olacaklar, o potansiyelde çocuklar var U-19’da, o takıma çok önem veriyorum ben.

İlker: “Galatasaray başarılı ise Milli Takım da başarılı” gibi bir gerçeklik var. Milli Takımın başarılı dönemlerinde Galatasaray etkisi var. Altyapının yeniden dizaynı ve çıkardığımız/çıkaracağımız futbolcuların Milli Takıma etkisi olacak mıdır?

R. Ömer Kükner: Mutlaka etkisi olur. U-19 Milli Takımın büyük kısmı Galatasaraylı mesela. iki-üç tane de transfer yapıldı, Malik Karaahmet geldi, Antep’ten Mirza alındı. Mutlaka etkisi olacaktır.

İlker: Önümüzde Ozan Kabak ve Yunus Akgün gibi iki örnek var, fakat bildiğiniz üzere sosyal medya diye bir gerçekte var, biz insanları ya göklere çıkarıyoruz ya da en dibe indiriyoruz. Bu söyleşi vesilesi ile genç futbolcularımıza söylemek istediğiniz şeyler var mı?

R. Ömer Kükner: Bir ara en sevdiğim iş altyapı maçlarına gitmekti. Şimdinin futbolcu olarak değilde, magazin figürü olarak hayatını yönlendiren Arda mesela, Özgürcan’ın, Uğur Demirok’un, Ferhat’ın, Cafercan’ın, Mülayim’ın, Anıl Karaer’in, Erkan’ın olduğu takımı, A takımdan daha fazla izlerim. Yetenek çok önemli kabul ediyorum; ama asıl olan futbolcuların geleceğini belirleyen dirençleri ve saha dışında kendini yetiştirmeleri. Onu yapanlar mutlaka Süper Lig’de oynuyor ve başarılı oluyorlar. Bu direnci gösteren Uğur, Anıl ve Ferhat örnekleri var. Yeteneklerine güvenmekten çok, kendilerini yetiştirmelerini önemsiyorum ben. Bir de babalarını bulaştırmasınlar bu işe, baba derken aileyi de kast ediyorum ama asıl olan baba figürüdür orada. Babalarının bulaştığı, hayatlarını yönlendirmeye çalışan çocuklar kayboluyorlar. Kendi kendilerini yetiştirmelerini diliyorum. Altınordu’nun çok güzel bir sloganı var, onu olmalarını diliyorum. Zaten Galatasaray altyapısında U-19/U-21 oynuyorsanız belirli bir potansiyeliniz var demektir, o yolda yürürler. Bu sene Florya’da altyapı maçına gittim, iki sıra yanıma Yunus Akgün oturdu. Mahçup bir şekilde oturdu. Yanında ailesi de vardı, yanına gelen küçük çocuklarla oturdu sohbet etti ve maçı sonuna kadar seyretti. Orada gördüm ki bu çocuk istese de kötü insan olmaz, kötü futbolcu olmaz. Şu anda benim hissettiğim altyapıya çok önem veriyor Galatasaray. Hem iyi oyuncu hem de iyi insan olacaklarını düşünüyorum ve çok da başarılı olacaklar. Ozan ise başarılı bir öğrenci iyi bir aile yapısı var. Ozan’ın ileride çok başarılı olacağına inanıyorum. Tekirdağ’dan Silivri’den Florya’ya idmana gelecek kadar azimli. Sezon başı idmanını yemedi, yedi kere üst üste alt yaş Milli Takımlarında oynattılar çocuğu sakatlandı pes etmedi. Yoksa sürekli 11 oynayacaktı, Ozan eğer İsviçre kampına katılabilseydi… Bu tür örnekleri alsınlar. İyi örneklerden bir tanesi de Sabri’dir. Sabri’nin doğal yetenekleri fazla değildi ama Sabri çok çalışkan bir çocuktu, orada Sedat Yeşilkaya vardı mesela, O çocuk Sabri’den daha yetenekliydi, Zafer vardı mesela yetenekli çocuktu. Dört elle sarılma hislerinin olduğunu görmüyordum ben. Mehmet Düz vardı mesela, çok severdim O’nu; tepeden tırnağa yetenek dedikleri gibi. Yetenek olarak Arda’nın falan çok çok üzerindeydi. Ama şimdi nerede ne yapıyor, amatör de dahi oynuyor mu bilmiyorum mesela, kaybolup gitti. Ama Florya’da gördüğüm en yetenekli adamdır.

Reşit Ömer Kükner’in Şampiyonlar Ligi’ndeki Spartak Maçı öncesi Moskova ofisinden…

3 Numaralı Üye: Fatih Terim sizce olgunluk çağında mı?

R. Ömer Kükner: Fatih Terim bence artık futbol adamı değil futbol bilgesi, iki hafta önce televizyonda da söyledim bunu. Hem düşünce hem uygulama da zirvede artık.

3 Numaralı Üye: Fatih Terim ayrılıklarından sonra kulüp bocalıyor bence. Bu sefer sürdürülebilir bir yapı kuracak mı? Böyle bir  fikir beyan etti mi?

R. Ömer Kükner: Şimdilik günü düşünelim, Fatih hoca var diyelim.

3 Numaralı Üye: 3 Numaralı Üye hikayesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Camia bu olayı önemsiyor mu? Biz mi kendi kendimize çok anlam yüklüyoruz?

R. Ömer Kükner: 3 numaralı Üye deyince iki tane anlamı var, birisi tarihsel anlamı, Emin ve Asım beylerin tatlı çekişmeleri, hoş bir anekdot o. Diğeri de sizin kullanımınız. Ben açık konuşayım artık gazete neredeyse okumuyorum, futbol ile alakalı yorumlara pek bakmıyorum, bazen denk gelirsem bir-iki tane sevdiğim program var, sevmediğim de bir iki program var, sevmediklerimi de izliyorum. Suya sabuna şeylere dokunmayan değil de, net olan programları izliyorum. Onun dışında bütün beslenmem internetten, sizin yazdıklarınız, twitter’da başka arkadaşların yazdıkları, ben oralardan çok daha fazla bilgi ediniyorum. O nedenle çabalarınızı yazılarınızı okuyanların, gazete yazılarından daha etkili olduğunu görecekler. Ben bir dönem hem Akşam’da hem Fanatik’te yazarken yazılarım çok tıklanırdı TV’ye çıkmamama rağmen, TV gazete yorumculuğunu çok besler. Şimdi bambaşka yere gitti, yani on sene önce bunu söyleseler inanmaz, deli saçması derdim. Benzer bir teknolojik hatayı yıllar evvel yapmıştım, internet bankacılığını Türkiye’ye ilk olarak Yapı Kredi getirdi, o zaman genel müdür yardımcısıydım, dedim ki içimden “zaten telefon bankacılığı var, kim uğraşacak bilgisayarı açacak internet bankacılığını kim ne yapsın”. Ama internet bankacılığı dışında şubeye senede bir ya da iki kere ancak gidiyorum. Gazete ve TV’lerin inandırıcılığı giderek azalıyor. İnsanlar bilgilenme ve değerlendirme konusunda interneti çok daha güvenilir buluyor. Karşılıklı etkileşimin varlığı, anlık tepki ölçmesi büyük avantaj. Ayrıca yazanların çoğunluğunun gizli hesapları yok. Saf Galatasaray ve futbol aşkına çabalıyorlar. 3 Numaralı Üye bu açıdan futbolseverler için vaha gibi.

Not: Bu söyleşi 14.10.2018 tarihinde yapıldı.

3numaraliuye.com adına: Sorularımıza verdiğiniz içten ve samimi cevaplar için tüm Galatasaray taraftarı ve site yazarlarımız adına teşekkür ederiz Sayın Reşit Ömer Kükner. Sizin gibi insanların Galatasaray açısından önemli olduğunu ve deneyimlerinizin paylaşılmasının çok değerli olduğunu düşünüyoruz. 

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız