Söyleşi-Tunç Üner

0
791

Tunç Bey öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Umarım bu söyleşi içinde Galatasaray için güzel pencereler açar ve kulübümüze fayda sağlarız.

Tunç Üner: Galatasaray için elimizden, beynimizden ne gelirse yaptık, yaparız. Sizlere de çabanızdan ötürü teşekkür ederim.

Hikmet: Galatasaray’ın sürdürülebilir başarı hedefinin önündeki en büyük engel/engeller sizce nelerdir?

Tunç Üner: Sorunun cevabı basit, Genel Kurullarda Divan kurullarında defalarca söylediğim gibi Galatasaray’ın sürdürülebilir başarı hedefinin önündeki en büyük engel giderlerinin kontrol altına alınamaması. Daha da açarsak Galatasaray’ın parazitinin çok olması. Şu anda Mustafa Cengiz’e verdiğimiz desteğin de nedeni bu parazitleri biraz da olsun elimine etmeye çalışmasından. Başarılı oluyor mu olmuyor mu o ayrıca tartışılır. Yapılacak birçok şey var, hep söylüyorum tekrar edeyim; bizim problemimiz gelir problemi değil. Galatasaray Türkiye’nin en büyük markalarından birisi belki de teki, dolayısıyla bizim problemimiz giderlerimizin kontrol altına alınamaması. Bunun yanında tabi daha da açarız konuyu, kurumsallaşıyor muyuz? Nasıl kurumsallaşabiliriz? Nasıl dünya kulübü olabiliriz? Özellikle altyapımızı nasıl düzeltebiliriz? bunlar ileride konuşulacak konular.

3 Numaralı Üye: Tunç bey biraz geçmişe gidelim,Galatasaray’la nasıl tanıştınız?

Tunç Üner: Çok erken tanıştım, daha çocukken. İlkokuldan sonra Galatasaray Lisesi’ne girme sınavını kazanıp orada okumak şansına ulaştım. Galatasaray Lisesi’ne girip, ailede de Galatasaraylı çok olması nedeniyle de, lisede sarı-kırmızının içinde büyüdük. Obelix’in çocukken kazana düşmesi gibi bir şey. Genç yaşlarda lise takımında futbola başladık. O zamanlar, benim zamanlarımda lise Galatasaray’a futbolcu yetiştiriyordu hala, şimdi maalesef söz konusu değil. Liseden genç takıma, genç takımdan şimdiki PAF dediğimiz amatör takıma, oradan Bursa’ya, Bursa’dan tekrar Galatasaray A Takımına dönerek futbola iyice bulaşmış olduk ama erken yaşta sakatlandığım için bir de Avrupa’ya yurt dışına gitmem söz konusu olduğu için 27 yaşında futbolu bıraktım. Daha sonra Fransa ve İsviçre’deki profesyonel hayatımın sonunda emekli olduktan sonra arkadaşlarımın da ısrarı sonucunda tekrar futbola girdim. FIFA’dan lisans aldım ama yurt dışında çalışıyorum Türkiye’de çalışmıyorum _benim her zaman vurguladığım gibi Galatasaray’dan herhangi bir çıkar ilişkisi beklemem söz konusu değil_ maalesef bunu herkes söyleyemiyor içimizde. Dolayısıyla dışarıdan bazen Drogba-Adebayor olayında olduğu gibi bazen ara ara olduğu gibi tavsiyelerde bulunabiliyorum, dinliyorlar mı? Hayır, çok dinlenmiyor, bu yüzden Galatasaray çok ciddi zararlara uğradı o başka ama ben yine de elimden geleni dışarıdan yapmaya çalışıyorum. Liseden olduğum için kulübe üyeyim uzun süredir, Divan Kuruluna üyeyim, sporculuk yaptığım için Sporcular Derneği’ne üyeyim, Galatasaraylılar Derneği’ne üyeyim, dolayısıyla Galatasaray’ın tam göbeğindeyim diyebilirim.

İlker: Tunç bey çok teşekkürler, daha önce sizinle Ali Sami Yen Stadyumu hakkında sohbetimiz olmuştu. Oraya o genç yaşta çıktığınızda neler hissettiniz? Ali Sami Yen sizin için ne demekti?

Tunç Üner: Ali Sami Yen ilk açıldığı gün biz hem okul hem kulüp sporcuları olarak genç yaşta o stada adım attık, yanılmıyorsam Bulgaristan Milli maçıydı. Bir de kötü bir olay olmuştu, tribünler çöktü dediler ama tribünün önündeki parmaklıklar yamulunca üst kattan alt kata insanlar düştü, öyle bir kötü anımla başladı ama bu soru İlker’ciğim burnumun direğini sızlatan bir soru, gözlerim yaşardı… Biz o zaman _şimdi maalesef öyle değil tabi yabancı çok, altyapıdan yetişen yok_ biz Galatasaray forması giyebilmek için üste para vermeye hazırdık. Yani çıkıp orada ter akıtmak değil, kanımızı akıtmaya hazırdık. O zamanlar Galatasaray bir başkaydı, taraftarlık bir başkaydı, futbolculuk bir başkaydı… Anlatılmaz, yaşanması gereken bir şey. Ali Sami Yen’de maalesef çok maça çıkamadım dediğim gibi erken sakatlandım.  Çıktığım tek tük maçta da o duygularla, ayağın titreyerek çıkarsın; hakem başlangıç düdüğünü çaldığı anda da aklında bir tek şey vardır; takımına faydalı olmak, takımın içinden elinden gelenin en üstünü yapmak. Şunu şu anda kabul edemiyorum; işte dış etkenler şunlar bunlar… Bence pek söz konusu değil çünkü eğer formanı böylesine hissedebiliyorsan, dışarıdan pek etkilenmiyorsun. O anda tek bir amacın var; kazanmak. Benim Ali Sami Yen için söyleyeceğim bu. Gerçekten alt yapıya önem verilmesi _benim bir yazım var bu konuda Türk futbolu nasıl kurtulur?_ Galatasaray’a da uygulanabilir. Okullardaki sporcu adedini arttırmamız, yardım etmemiz yani bir nebze Amerikalıların basketbolda yaptıkları gibi kolej takımları vesaireden bahsediyorum, burslardan bahsediyorum bu işi ele almamız lazım. Yani Galatasaray Lisesi eskiden olduğu gibi Galatasaray’a futbolcu yetiştirebilirdi. Alt yapı fabrika gibi çalıştırılabilirse, Galatasaraylılık sorumluluk ve hissini çocuklara genç yaşlarda verebilirsek ne mutlu bize. O zaman belki işte tekrar forma aşkı, renk sevgisinden bahsedebiliriz diye düşünüyorum. Bir soru sordun bak neler çıktı ortaya, bu gerçekten benim için etkileyici bir konu, benim içimde bir yaradır.

Tunç Üner’in futbolculuk yıllarından…

3 Numaralı Üye: Tunç bey tabii nesiller değişiyor, nesiller değiştikçe de algılar, hikayeler, duygular değişiyor. Yeni nesilin şu an ilk isteği bir an önce paraya kavuşmak. Belki liseden futbolcu olarak gelseler bile böyle düşüneceklerdi. Bunu nasıl kırabiliriz peki?

Tunç Üner: Kötü soru (gülüyor) Türkiye’nin problemini dile getirdin bu soruyla, doğru çok haklısın… Aslında Galatasaray Lisesi derken okuldan bahsediyorum, gençlerden bahsediyorum, o daha henüz kaybolmadı. Bu arada yeri gelmişken bahsedelim; bir gerçek liseliler var, gerçekten Galatasaray’a aşık olanlar var, bir de liseli olup ta daha çok bu işin ticaretini yapmaya çalışan küçük bir topluluk var. Bu ikisini iyi ayırt etmemiz lazım. Bütün mücadelem, camianın yarısının beni sevip yarısının benden nefret etmesinin sebebi bu. Ben liseli olmama rağmen bu küçük güruha karşı çıkıyorum. Sorun evet doğru günümüz gençliği eskisinden farklı ama inan bana hem altyapıda hem Galatasaray Lisesi’nde hala Galatasaray’a aşık, kendini paralayabilecek çocuklar var. Biliyorsunuz benim bir Afrika projem vardı, çok çetrefilli,etraflı bir projedir o. Direkt o çocukları getirip oynatamıyorsunuz, fizik olarak mental olarak hazırlamak lazım. Şu an çok güzel bir örneğimiz var Ozan. Kendisine özellikle takip ediyorum çünkü hem duruşu hem söylemleri çok hoşuma gidiyor, hem duruşu çok hoşuma hem de bu dediğimi doğruluyor. Yapılabilir, çocukların nasıl yetiştireceğine bağlı, altyapı eğitimlerini kimlerin verdiğine bağlı. Yeri gelmişken bir şey daha vurgulamak istiyorum, biz Galatasaray olarak biliyorsunuz liseden gelmekle övünüyoruz, Türkiye’nin batıya açılan penceresi olmakla övünüyoruz, Fransız kültürü almış olmakla övünüyoruz ama ne gariptir ki yönetimlerimizden herhangi birisi gidipte Fransa’da bu işi nasıl yapıyorlar diye bakma zahmetine katlanamıyor. Neden Fransa? Altyapıda ve futbolcu yetiştirmede şu anda dünyada bir numara. Brezilya en çok futbolcu ihraç eden ülkeyken Fransa Brezilya’yı yakaladı ve geçti. Yani Fransa’nın son dünya şampiyonluğu ve 98’de “ben geliyorum” şampiyonluğu tesadüf değil, tamamen çalışma ürünü. Gidip onu yerinde görüp inceleyip burada aynı tesisi kurabiliyorsak, o çocuklara inanın hem Galatasaraylılık öğretilir, hem modern futbol öğretilir, hem de Galatasaray kulübü kurtarılır.

Hikmet: Futbol oynadığınız dönemi baz alarak düşünürsek o dönemin efsanelerinin, o dönemin baş aktörlerinin genel özellikleri nelerdir? Hangi özellikleriyle öne çıkıp öne çıktılar? Bugünkü mevcut şartlarda iki-üç senede efsane haline getirilen futbolcularla aralarındaki temel farklar nelerdir?

Tunç Üner: Sevgili Hikmet, belki sana ters gelecek bir cevap vereceğim bu soruna. Benim oynadığım dönemde de, benim oynadığım dönemden sonrada bence Türk futbolunda efsane falan yok, sadece şişirdiğimiz bazı futbolcular var. Bildiğiniz gibi TFF’yi Avrupa’da İsviçre’de bir süre temsil ettim. Görevlerimden bir tanesi de Türk asıllı olup yabancı ülkelerde oynayan gençleri izleyip, genç takıma rapor etmekti. Bu çalışmanın sonucunda hem Avrupa’yı hem Türkiye’yi bilen bir futbol adamı olarak şunu gözlemledim; bizim genç takımlarımız U-19’a kadar çok başarılı, finale kadar yükseliyorlar, final kazanmak zor çoğu zaman kaybediyorlar, ama U-19’dan sonra “dekreşendo” dediğimiz gittikçe azalan bir performansları var. Bunun nedenini araştırdım ve şöyle bir sonuca vardım; futbol fakir çocukların oyunu. Bir arsa, birkaç taş ve top yeterli çocukları eğlendirmek için. Dolayısıyla sıradan ailelerin çocukları futbolcu oluyor, daha üst ailelerin çocukları ya tenis oynuyorlar ya basketbol oynuyorlar vesaire vesaire.. Yani futbolda mütevazi ailelerin çocukları mütevazi şartlarda yetiştikleri için ben ona biraz da abartarak “ekmek jenerasyonu”diyorum, beslenme ve yetişme problemleri… Yetenek ile profesyonelliğe adım atana kadar idare ediyorlar ve yetenek var Türkiye’de. Profesyonelliğe adım atar atmaz, yani profesyonel futbolun gerektirdiği fizik gücüne sahip olmadıkları için kayboluyorlar. Bizim efsanelerimiz biraz amiyane tabir olacak ama bizim “palavramızdır”. Efsaneler eskidendi, Metin Oktay, Lefter, Can Bartu,Turgaylar efsanelerdi. Bir Metin Oktay’a bakın bir Arda Turan’a bakın, ikisinin tutum, davranış, sosyal hayattaki tutumlarına bakın, farkı çok açık göreceksiniz. Herhalde başka bir şey dememe gerek yok.

3 Numaralı Üye: Tunç bey Ozan Kabak meselesine geri dönmek istiyorum; Ozan Kabak benim de tüylerimi diken diken ediyor arkadaşlarım bilirler, O’ndaki o duruşu başından beri hissediyorum, umarım başarılı olur bunu yürekten hissediyorum. Peki O’nun kariyeri nasıl ilerlemeli? O’nun kariyer planlayıcısı olsaydınız ne yapardınız?

Tunç Üner: Birincisi; Ozan’ı basından uzak tutardım. İkincisi; Ozan’ı yurt dışında orta halli bir ülkenin orta halli bir takımına kiraya verirdim bir yıllığına, çok değil bir yıllığına. Neden? Birincisi; bizdeki bu kokuşmuş ortamdan uzaklaştırmak. İkincisi; Avrupa futboluna daha yatkınlaşmasını sağlamak. Çünkü Ozan benim çok takdir ettiğim, çok beğendiğim bir futbolcu, ama bir takım eksiklikleri var, eksiklerin çoğu da ne fizik ne taktik, mental. Bu orta halli dediğim ülkeler Belçika, Portekiz, Hollanda gibi ülkeler. Ozan şu anda Galatasaray’da zorlanacak gibi dediğim etkenler dolayısıyla. Çok genç yaşta çok fazla şey bekleniyor, genç yaşta bu yükün altında ezilir mi onun endişesiyle söyledim. Bu yükü üzerinden kaldırmanın yoludur benim aklımdan geçen çare.

3 Numaralı Üye: Peki bunu Ocak ayında yapmak mümkün olur mu sizce? Stoper sorununu çözüp Ozan’a Avrupa’da hızlandırılmış kurs açmak?

Tunç Üner: Pek mümkün gözükmüyor. O konuya ben özellikle eğildiğim için biliyorum. Birincisi; Ozan’a ihtiyacı var Galatasaray’ın maalesef. İkincisi; elimizdeki futbolcuları satmadan yeni futbolcu alamıyoruz. Maalesef önceki yönetimlerin günahını bu yönetim çekiyor. Aşırı yüksek maaşlarla hak etmeyen futbolcular alınmış. _Maicon’u satabiliyor musunuz?_ imkansız, _ya Belhanda’yı?_ satamazsınız. Biliyorum bir çok ülkeyi, bilerek konuşuyorum, yurt dışında çok ilişkim olduğu için araştırıyorum soruşturuyorum bu maaşları kimse vermiyor. Bu mali imkanları hiçbir kulüp üstlenemiyor. Dolayısıyla Ozan’ın gitmesi bana zor gibi geliyor.

Hikmet: Uzun yıllardır futbolun içinde olan birisiniz. Dünya üzerindeki normal altyapı sistematiği formasyon, teknik taktik ve pozisyon bilgisi anlamında üst yapıyla ne kadar fark arz eder? Mesela herhangi bir formasyonla alt yapıda başlayıp çeşitli alternatifleri öğrenip mi üst takıma geçerler, yoksa her takımın kendine has bir karakteristiği vardır, ona mı uygun oyuncu yetiştirirler?

Tunç Üner: Hikmetçiğim bu konuda ben Johan Cruyf gibi düşünüyorum. Barcelona’da uyguladığı gibi, Ajax’ta uygulandığı gibi futbolcuların o kulübün prensipleri ile yoğrulması gerekiyor. A takım hangi sistemdeyse, altyapıda da o çocukların kafasına onun çakılması gerekiyor. Sistematikte zaman zaman değişiklik yapsanız dahi, futbolcular öyle bir formasyondan geçip geliyorlar ki uyum sağlayabiliyorlar. Bana kalırsa ısrarla söylüyorum Fransa’yı incelemekte fayda var. Orada bunu en iyi yapanlardan birisi de Rennes’tir, küçük bir takımdır, Avrupa kupalarında nadir görünür, ne düşer ne çıkar orta sıralarda yer alır, ama sadece futbolcu yetiştiren bir kulüptür. Orada da aynı şeyi uyguluyorlar. İnşallah bir gün altyapıda nelerin olması gerektiğini konuşuruz. Gerçekten zor bir iş değil, sadece organizasyon ve kurumsallık işi.

İlker: Galatasaray’ın her yerinde bulunmuş birisiniz. Galatasaray’a önereceğiniz bir model var mı? Ya da uygulamak istediğiniz,hayata geçireceğiniz bir proje var mı?

Tunç Üner: Olmaz mı İlkerciğim? 2002’de Özhan Canaydın seçildiğinde bizlere “Bana proje getirin” dedi. Mart 2003’te Galatasaray Dergisi’nde bir yazı çıktı; ben kendi imkanlarımla Afrika’ya gittim, Senegal Projesini geliştirdim. Senegal Projesi çok etraflı bir projedir. Senegal’den futbolcuları, Avrupa’daki Türk futbolcuları, Brezilya’daki ilişkilerim dolayısıyla bazı genç Brezilyalı futbolcuları -ki biraz araştırırsanız görürsünüz bunların içinde Kaka falan vardı da yönetici kardeşlerimizden bir tanesi “abi öyle isim mi olur, herkes bizle alay eder” demişti,  o da ayrı bir komik olay.  Yani var, defalarca çok detaylıca kasetler halinde, dosyalar halinde projeyi sundum. Avrupa’da bir kulüp bulup bizim pilot kulüp yapmak, bulunan futbolcuları buraya getirip altyapımızı burada hazırlamak, buradan Türkleri oraya götürüp, oradan yabancıları buraya getirip kaynaştırmak ve tecrübe alışverişinde bulunmak. Çok güzel bir projeydi. Benim projemde öyle Almanya, İngiltere değil, maliyetlerin düşük olduğu başka bir ülke söz konusuydu, çünkü gerçekçi bir projeydi. Galatasaray’ın tek kurtuluşu bu projeyi gerçekleştirmektir. Yapacaklar mı? Hayır. Şu andaki yönetimin böyle bir imkanı yok zaten. Tek çare birilerinin buna ön ayak olması. Ben birkaç arkadaşımla şuan onun üzerinde çalışıyorum, Galatasaray faydalanır faydalanmaz bilemem de. Birincisi; başka çaresi yok Galatasaray’ın. İkincisi; bir şeyleri ispat etmek için; hırsızı olmayan kulüp futbolda para kaybetmez! Çünkü sportif başarı gelirse mali başarı da gelir, UEFA’nın, FIFA’nın, yerel hükümetlerin büyük desteği var. Pazarlama iyi yapılırsa, sponsorluk iyi takip edilirse yapılacak bir çok şey var. Yani kurumsal olmak bence yeterli. Kendi imkanlarımızla bunu yapıyoruz, ileride Galatasaray’a diyeceğiz ki “buyrun size bu futbolcuyu teklif ediyoruz,para falan istemiyoruz, ileride satarsanız katma değerden bize FIFA’nın öngördüğü yetiştirme payını verirsiniz” diyeceğiz. İlkerciğim bu konuda örnek vermem gerekirse yine Rennes diyeceğim, Ajax bu işi çok iyi yapıyor, St Etienne bu işi çok iyi yapıyor, alt yapıda liderlerden birisi La Havre diye bir kulüptür, Monaco da bu işe çok eğildi, Fil Dişi Sahilleri’nde  futbol okulları var patır patır futbolcu yetiştiriyorlar. İşte en son PSG’ye sattıkları çocuk muhteşem bir futbolcu oluyor. Alınacak bir sürü örnek var.

İlker: Umarım bu proje gerçekleşir, umarım bunları yaşarız.

Tunç Üner: Sevgili İlker, zaten Galatasaray’ın kurtuluşu ya bu projedir, çünkü sürdürülebilir bir durum değil, şu an Galatasaray teknik olarak iflas etmiş durumda. Dolayısıyla ya böyle bir altyapı programına gidecekler ya da kulüp eninde sonunda satılacak, başka çıkış yolu yok kulübün. Bir Galatasaraylı olarak kulübün satılması hoşuma asla gitmez ama Galatasaray’ın şu anki durumu sürdürülebilir bir durum değildir.

3 Numaralı Üye: Peki Tunç bey böyle güzel projeler var, kenardan sunuyorsunuz. Bunu yapmak yerine neden futbolun yönetimine talip olmuyorsunuz?

Tunç Üner: Galatasaray’da görev istenmez, görev verilir, bu birinci kural. İkincisi; bana bu zamana kadar görev teklif eden bir Faruk Süren oldu, bir de Özhan Canaydın. İkisi de olmadı, neden? Çünkü Faruk Süren dayanamadı bildiğiniz nedenler dolayısıyla, cephe alındı. Özhan Canaydın’ın bana “gel futbolun başına geç” teklifi stratejik bir teklifti, beni susturmak için yapılmış bir teklifti. Ben de kendisine “ağabey benim alnımda aptal yazmıyor” deyip reddetmiştim. Diğer yönetimlere gelince, maalesef az önce dediğim gibi Galatasaray’dan şahsi menfaat sağlayan çok, bunu sağlamanın da en kolay yolu transferledir, bizim yıllardır transferlerden para kaybetmemizin yegâne nedeni budur. Herkes biliyor kimlerden bahsettiğimi, damda gezer miyav miyav der, isim vermiyorum. Dolayısıyla benim Galatasaray’da görev almam söz konusu değil, çünkü hep engellendi. Mustafa Cengiz başkanla olan ilişkilerim bambaşka, yakın bir ilişki, tribün ilişkisi, taraftar ilişkisi, kardeşlik ilişkisi. Kardeşim yönetime girdi, benim de girmem doğru olmazdı. Kardeşim çıktı, daha sonra problemleri biliyorsunuz. Benim ne vaktim, ne isteğim var. Çünkü şu an Galatasaray’da isteseniz de bu türlü projeleri gerçekleştiremezsiniz. Gerçekten inanın bana kasa tam takır. Dolayısıyla tek çare Galatasaraylı olarak biz birkaç arkadaş toplandık, ben topladım herkesi, bir fırsat çıktı. Dedim  ki “arkadaşlar biz bu işi yapalım, Galatasaray’ada teklif edelim, yaparlarsa faydalanırlar, hayır derlerse biz de gider para kazanırız, aynı futbolcuyu 10 milyon Euro’ya İngiltere’ye satarız” dedim. Kabul gördü, bakalım inşallah faydası olur, Galatasaray’a faydası olur diye düşünüyorum.

İlker: Verdiğiniz mücadelede açıkça bahsettiniz, siz de “Liselisiniz”, bu insanlara Galatasaraylılık değerleri işlemiyor mu? Bahsettiğiniz kesimle neden az mücadele ediliyor? Ayrıca mevcut yapımız dışarıdan çok insanın dahil olmasına müsaade etmiyor. Bazı insanlar istiyor ki “sadece bizim olsun.” Peki aynı insanlar bu kulüp elden çıkarsa, satılırsa mutlu mu olacaklar? “Sadece biz olalım, sadece bizim olsun” diyen kimseler buna nasıl müsaade edecek?

Tunç Üner: İlker problemin can damarı bu soru. Benim şahsi bloğum var orada bir yazım var: 300 Ispartalı… Cevabı orada yazıyor. Ben ve benim gibi birkaç kişi ara sıra cengâver gibi ortaya çıkıyoruz. Fakat karşımızda demin bahsettiğim gibi “Lise” orjinli olup, Galatasaray’dan şahsi menfaat sağlayan 300 kişilik bir grup var. Bunların 250 kişisi bizim “peşmerge” dediğimiz dövüşenler, organize edenler, koşturanlar falan. Diğer kalan 50 kişisi döne döne yönetimlere girenler, bunların içinde de birkaç tane satelite uydular var, onlar fayda sağlıyor ve sağlatıyor, demin dedim transferler bu işin en kolay yolu. Bu bahsettiğim grup çok iyi organize grup. Örneğin bu son krizde liseli kardeşlerimizi manipüle edip, onların kulübe alınmaması dolayısıyla Mustafa Cengiz’i ‘Lise Düşmanı’ ilan etmeye çalışmalarının nedeni de bu. Ellerinden oyuncakları gitti, geçim kaynakları gitti bunu tekrar ele geçirmeye çalışıyorlar ve çalışacaklar da. Neden ben, neden birkaç kişi? Biz organize değiliz, olamıyoruz. Ama bu yönde çalışmalar var. Mustafa Cengiz başkana sürekli diyorum; sonuç ne olursa olsun bizden fazla “Liseli” olmanıza gerek yok, ben biliyorum çünkü benden fazla “Liseli”. “Aman bir zarar gelmesin, “Liseye” dokunmayalım” çabasında. Buna rağmen “Lise” düşmanı ilan etmeye çalışıyorlar. Buradan sayın başkana tekrar diyorum; ne olursa olsun bu işin peşini bırakmayın, hırsıza hırsız denilsin, gerekiyorsa adli yollara başvurulsun, gerekirse Adli Tıp’ta imza kontrolü yapılsın. Ben oturdum üşenmedim bir sürü belge hazırladım, dosyayı almazlar diye Divan Kurulu’nda Divan Başkanına verdim, aldılar “tamam ileteceğiz” dediler sonra da “üç beş gazete küpürü” dediler. Tamam içinde vardı ama bir tane gazete küpürü vardı, kalan kısmı olduğu gibi dokümandı. O grup yönetim içinde birkaç tane de olsa çok iyi organizeler, yaptırmıyorlar, araştırmayı engelliyorlar. Bu konuda Galatasaray’ın çok parası gitti. Sır gibi saklıyorlardı ben buldum. Dünya üzerinde altı tane şirket var bu işleri yapan. Galatasaray’da kısacası geçmiş hırsızlıkların açık şekilde belgelerle ortaya dökülmesi ve bu insanların ifşa edilerek insan içine çıkılmayacak edilmesi şart elzem! Bunun dışında Galatasaray’ın kurtuluşu yok! Bunun dışında bunları durdurmaya imkan yok çünkü bunların kartvizitinde Galatasaray’dan başka bir şey yok. Galatasaray’dan, örnek veriyorum 100 bin TL maaş alan adam dışarıda bana kalırsa 3 bin TL maaş bulamaz. Hep söylediğim gibi, bu kulüp boşa batmadı…Ben Tunç Üner, “Liseli,” taraftar Galatasaraylı, ben Galatasaray’ın satılmasından memnun olur muyum? Hayır. Ama Galatasaray’ın tek kurtuluşu buysa ben göz yumarım. Neden? Bu insanların o zaman herhangi bir etkinlikleri kalmayacak. Bu insanlara imkan bırakmayacaklar. Satın alacak olan finans grubu, şahıs ya da devlet-devlet diyorum çünkü biliyorsunuz Katar bu işi yapıyor- “benim şirketimde ne işin var kardeşim, yürü git” diyecekler. İlk bağırmaya başlayanlar dikkat ederseniz onlar. İnşallah bu yönetim başarılı olur da _çok şans yok ama_ inşallah oralara gitmeyiz, ama gidersek de çok üzülmem doğrusu.

3 Numaralı Üye: Bu belgeler ortaya çıkınca mutlaka bir kaos çıkacaktır. Galatasaray bu kaosun altından kalkabilir mi? Yoksa çok kötü bir yerlere mi gideriz?

Tunç Üner: Bir kaos çıkacağına pek ihtimal vermiyorum. Çünkü bu gibi durumlarda biliyorsunuz iş ciddiye binince herkes kuyruğunu kıstırıp kaçar, bu konuda çok net söylüyorum hiçbir şekilde kaos çıkmaz. Birbirlerini korumaya kalkarlarsa rezil olurlar, hiç ihtimal vermiyorum.

3 Numaralı Üye: Belgelerle ifşa işini Mustafa Cengiz yönetimi yapabilir mi? Stratejik bir zaman beklerler mi?

Tunç Üner: Herhangi bir yönetim yapabilir aslında, tabii yönetimin yapmış olması gerekiyor bunu. Demin de söylediğim gibi bir önceki yönetim saklı tutmaya çalışıyordu. Görüşmek istemiyorlar, ben “görüşmek istiyorum kardeşim, şifaen de olsa iletmek istiyorum” dediğim zaman “hayır gizlilik istiyorlar” dediler. Ama üşenmedim bu işlerin içinde olduğum için hem bankacılık hem futbol tarafım var, araştırdım dünyada altı tane şirket var. Divan Kurulu’nda söyledim “bunları yapan şu şirketler var diye, bunlardan birisi değilse parayı yine sokağa attınız” dedim YouTube’da var. O zamanın sorumlusu arkadaş “evet,bunlardan biri” demek zorunda kaldı. Adı geçen şirketler çok büyük ve imkanları çok geniş şirketler. Dünya Olimpiyat Komitesi’ndeki yolsuzluğa ortaya çıkarmak için bunlar Olimpiyat Komitesi’nin Lozan’daki bürolarına girdiler, bilgisayarlardan kopyaları aldılar ve yolsuzluğu ortaya çıkardılar. Bir başka şirket İngiltere Premier Ligi’ndeki yolsuzlukları ortaya çıkardılar. Dolayısıyla yönetim eğer ister ise, bunlara da gereken imkan sağlanır ise bal gibi çıkar bütün bunlar ortaya. İnanın bana sadece Galatasaray’ın değil, Türk futbolunun da kurtuluşu olur. Çünkü sadece Galatasaray’da yok bu, çok iyi takip ettiğim için biliyorum,kulüplerin çoğunda bu durum maalesef mevcut.

İlker: Teşekkürler, umarım bu hamleler yapılır bir an önce, Galatasaray kurtulur. Siz bir “Liseli” olarak Galatasaray’ın bu durumda satılmasından rahatsız olmayacağınızı söylediniz, ben “Liseli” olmayan bir taraftar olarak Galatasaray’ın yabancı sermaye elinde olmasını asla istemem, gönlüm kaldırmaz. Bir diğer konu tüzük konusu. Taraftarın talebini yakından biliyorsunuz,sosyal medyayı da aktif kullanıyorsunuz. Bu yönde bir gelişme olacak mı, olabilir mi? Bu işin realitesi nedir, çaba gösteren insanlar var mı?

Tunç Üner: Tüzüğün değiştirilmesi şart, şöyle şart; üyelik konusuna girmeden daha, tüzük maalesef hukuk profesörü olup ta böyle bir tüzük hazırlayan kardeşimizin, Galatasaray’ın başına dert ettiği bir tüzüğümüz var. Neresinden baksan elimizde kalan bir tüzük bu, mutlaka değişmesi şart. Taraftara açılması olur mu olmaz mı? İstense olur. O bahsettiğim grup istemez bunu, “küçük olsun,bizim olsun” derler. Bizler ise belli şartlar dahilinde, herkese değil, belli şartları dolduran kişilere açılması taraftarıyız. Galatasaray bir dünya kulübü, bu şartları taşıyan kimselere açılması şart. Diğer dünya kulüpleri gibi bizimde üye sayımızın artması gerekiyor. Prensipte 12-13 bin üyemiz var. Bunların ne kadarı aktif? 7-8 bini aktif. Bunların kaçı Genel Kurullara katılıyor? 1500-2000. Kaçı seçimlere katılıyor? 3 bin ya da 4 bini. İşin vahim tarafı da Galatasaray’ın kaderinin çizildiği Mali Genel Kongrelere katılıyor birkaç yüz kişi. İşte işin acı tarafı bu. Eğer açılırsa ve aidiyet konusu işlenirse bunun değiştirilmesi mümkün. Özellikle Mali Kongreler çok önemli, çünkü orada bilerek bilmeyerek el kaldırıp ibra ediyoruz milleti. Yok yani bunun çaresi bu değil. Mutlaka ve mutlaka olmazsa olmaz ilgisiz üyelerin temizlenmesi, birkaç yıldan fazla aidatını ödemeyen üyelerin çıkarılması, onların yerine yeni üye alınması gibi bir sürü konu var. Ancak ve ancak aidiyet duygusunu ön plana çıkartıp insanları özellikle Mali Genel Kurullara getirilmesi şart. İnşallah olur, bu yönetimin bu konuda bir talebi var, istiyorlar. Muvaffak olacaklar mı bilemiyorum, bir başka mücadele konusu. Çünkü çıkar çevreleri “küçük olsun bizim olsun aman açılmasın”endişesindeler. Bakalım zamanla göreceğiz sonucu.

3 Numaralı Üye: Bizim özellikle son zamanlarda kongrelerde gördüğümüz bir sevgisizlik ortamı var Galatasaray’da. Bu 250-300 kişi yüzünden mi oluyor yoksa diğer tarafın organize olamamasından mı kaynaklı oluyor?

Tunç Üner: Çok doğru, Galatasaray’da son yıllarda bir sevgisizlik atmosferi olduğu çok doğru. Şöyle bir örnek vereyim; Dursun Özbek. Benim 50 yıllık arkadaşım, kendisini eleştiriyorum diye beni kulüpten atmaya kalktı, kendisi gitti o başka. Fakat sevgisizlik saygısızlık son derecede. Neden bu örneği verdim? Çünkü bunun altında bir takım çıkarlar yatıyor. Şimdi ben çıkıp da “Falancayı falanca futbolcunun menajeri ile gördüm, sonucunda falanca futbolcuyu ederinin beş misline Galatasaray’a kakaladılar” dediğim zaman karşı taraftan sevgisizlik ve saygısızlık oluyor, bunu da bekliyorum. 300 Ispartalı dediğim “Liseli”, çıkarcı zatları elemine etmediğiniz müddetçe bu sevgisizlik bu saygısızlık devam edecektir. Bunu da dediğim gibi ifşa ederek, ortalığa çıkararak ve artık bırakın kulübe, insan içine çıkamayacak hale getirerek düzeltebilirsiniz. Daha henüz dışarıya sızmayan bir çok şey var, yani Galatasaray’da yapılan resmen hırsızlık. Adamlara “hırsızlık yaptınız” diyorsunuz, adam bunu çeviriyor, durumu kendi lehine çevirmek için “işten attığınız insanların hepsi “”Liseli”, bu da tesadüf mü?” diyor. Yahu sen çalmışsın, bunu neden konuşmuyorsun da “Liseli” düşmanlığını körüklüyorsun? Bu sevgisizlik ortamı çok doğru tespit.

İlker: Bahsettiğiniz projelerden bizim gibi maziye sahip olup uygulayan bir kulüp var mı?

Tunç Üner: İlkercim aklıma ilk gelen 1893 doğumlu Ajax. Biliyorsun dünya futboluna hükmetti, total futbolu çıkardı ortaya. Son zamanlarda gerileselerde alt yapıya çok ciddi önem verdiler. Gümbür gümbür bir jenerasyon geliyor ve tekrar ön plana çıkacak Ajax.

İlker: Galatasaray’ın en iyi yönetimi sizce hangisiydi?

Tunç Üner: Bence tanıdığım, okuduğum, bildiğim en başarılı yönetim Alp Yalman yönetimidir, çünkü Galatasaray’ı artı bütçeyle bırakan tek yönetimdir. Faruk Süren yönetimi ise vizyon olarak en beğendiğim yönetimdir. Evet mali bocalamalar ilk o dönemde başladı ama vizyon olarak Faruk Süren yönetimidir.

3 Numaralı Üye: Hikayemiz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tunç Üner: Çok güzel bir hikâye. Yazılan yazıların hepsi ayrı güzel, hepsi ayrı değerli. Bazen vaktim oluyor yorumluyorum, bazen vaktim olamıyor. Umarım yazdıklarınız çok daha büyük kitlelere ulaşır, çünkü yazdıklarınız gerçekten faydalı şeyler. Hem teknik taktik konuda hem de ekonomik ve duygu konularında çok güzel yazılar okuyorum.

İlker: Son dönemde amatör branşlarımız maalesef çok kötü gidiyor. Bu konuya bakışınız nedir?

Tunç Üner: Galatasaray bir dünya markası dedik, Galatasaray Türkiye’nin tek markası dedik. Ben gezdiğim için biliyorum Afrika’nın en ücra köşesinde bile bilinir Galatasaray. Dolayısıyla Galatasaray’ın bir kere dünya futbolu içindeki yeri yadsınmaz, Türkiye içi faydası da yadsınmaz. Amatör şubelerden bahsederken aslında amatörden bahsetmiyoruz, çünkü bir takım maliyetleri var. Bu maliyetleri de göz ardı edemeyiz. UEFA “futboldan kazandığını futbola harca” diyor, futboldan başka bir gelirimiz de yok. UEFA FFP icabı Galatasaray’ın bir şansı da yok. Buradaki şansımız ne? Galatasaray’ın bir dünya markası olması ve Türkiye’yi de gerektiği gibi temsil etmesi. Buna devletin katkı sağlaması lazım, amatör sporların devlet desteğine ihtiyacı var. Şöyle açayım belki biraz daha açıklayıcı olur; belediyelerin futbolda ne işleri var? Ben bir vatandaş olarak kendime sürekli şu soruyu soruyorum: “Kardeşim ben belediyeye vergi veriyorum,bu vergiyi niye veriyorum?” Belediye hizmetleri bana dönsün diye. Benim sana hizmet alayım diye verdiğim vergiyle sen gidip yabancı bir futbolcu transferini nasıl yaparsın? Böyle bir mantıksızlık var mı? Eğer böyle bir para var ise bunu belediyelerin amatör sporlara yardım şeklinde kullanması bence elzem. Bunu artık dile getirmek lazım çünkü Galatasaray’ın hiçbir şansı yok, “futboldan kazandığını futbola harca” diyen bir UEFA var, ortada demin dediğim gibi teknik iflas durumu var, ne yapsın? Bu yönetim ne yapsın, diğer kulüpler ne yapsın? Aklımızı bir an önce başımıza alıp belediyelerin amatör sporlara kaynak aktarmasını istemek. Belediyelerin işlevi bu; hizmet götürmek. Amatör sporlarda bir hizmet, çocuklar sokakta kalmasın, çocukların spor yapacağı alanlar olsun, çocukların spor malzemeleri olsun, bunlar belediye tarafından karşılanmalı. Eldeki kısıtlı imkanlarla maalesef amatör şubeler iyi değil. İçimde büyük bir yaradır üç beş kuruş için Engelsiz Aslanlarımızın turnuvaya gidememesi. Keşke böyle şeyler olmasa, keşke belediyeler artık aklını başına alıp gerçek işlevlerine dönse.

***

3numaraliuye.com adına: Tunç Bey bizim adımıza çok keyifli bir sohbet oldu. Sorularımıza verdiğiniz içten cevaplar için çok teşekkür ederiz. Umarım bahsettiğiniz projeleri gerçekleştirir ve Galatasaray’a faydalı olursunuz.

Çok büyük keyif aldım, çok çok teşekkür ediyorum. İnşallah en kısa zamanda yüz yüze otururuz. Gerçekten çok değerli çocuklarsınız, Galatasaray’a katkısı olabilecek insanlarsınız. Gelecek bizlere ne gösterecek bilmiyoruz ama inşallah sizlerle el ele bir yerlere varırız.

3 Numaralı Üye’nin notu: Yeni açtığımız you tube kanalımızı ziyaret edin. Videoyu beğenip, abone olun. Ayrıca  Galatasaray’a bizimle birlikte dokunun! ⇓ ⇓ ⇓

Ayrıca yeni açtığımız ana twitter hesabımızı: https://twitter.com/3numaraliuyecom hesabımızı takibe almayı unutmayın!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız