Aşağıdaki yazı ilk olarak 17 Ekim 2017 tarihinde yayınlandı. Bir Galatasaray taraftarı olarak hem eski bir Galatasaray oyuncusu hem de bizler gibi Galatasaraylı olan Arda Turan’ın dönülmez bir viraja girmeden silkelenmesine vesile olmak dileğiyle yazmıştım. Önce Galatasaray taraftarından sonra da Fatih Hoca’dan özür dileyip Galatasaray’a gelmenin yollarını bulmak ya da Avrupa’da tekrar kendini ispat edip Türkiye’de Galatasaray’ın karşısına çıkmamak Arda’nın seçenekleriydi. Ancak O kaderin O’na artan oranda sunduğu fırsatları bir bir harcayarak adeta “siyasetspor” olmuş bir takıma katılıp Galatasaray’ın rakibi oldu. Futbol hayatına Galatasaray gibi bir tarihsel bağları güçlü bir takımda başlayan ve Atletico Madrid gibi başka bir dev gelenekle rütbesini arttıran Arda Turan, finalde çoğu futbolcunun hayal bile edemeyeceği bir takım olan Barcelona’ya transfer olduğunda hepimiz çok mutlu olmuştuk. Ne yazık ki bu mutluluk kısa sürdü. Yavaş yavaş çıktığı basamaklardan adeta uçarcasına inen Arda Turan futbol hayatının son dönemecinde şansını yine Galatasaray’da denemek istiyor. Peki ya biz Galatasaray taraftarı olarak O’nu istiyor muyuz? Galatasaray taraftarı Arda Turan’ı bir anne-baba tutkusu ile severdi adeta. Ancak bir ebeveynin büyük utançlar sonucunda içi yanarak evlatlıktan reddettiği çocuğu gibi artık Galatasaray taraftarı için Arda… Ne kadar sevseniz de masanızda tabağına yer ayırmayacağınız bir evlat o. Arda Turan’ı affetme hakkının sadece Fatih Hoca’da olmadığını düşünüyorum. Arda Turan’ı transfer etmek yerine hikâyesini ibret olarak anlatmalı, O’na verilecek her kuruşu ve zamanı başka bir potansiyele harcamalıyız… Buyurun iki sene önce yazdığım bahsi gecen zaman tüneli niteliğindeki yazıya. Belki hafızaları tazelemek faydalı olur.
Çemberin dışından bakan birisi olsanız ve sosyal medyada dönen tartışmaları takip etseniz, Galatasaray taraftarının “yabancı sevdalısı” olduğunu söyleyebilirsiniz. Kısmen doğru da olsa ben tüm resmin böyle olduğu kanısında değilim. Galatasaray taraftarı aslında alt yapıdan yetişen oyuncuların sevdalısıdır. Yeteneğinin çok önemi yok, takıma katkı versin, çalışkan olsun, mütevazi olsun ve şımarık olmasın, yeter! Gelelim Arda meselesine: Arda’yla Galatasaray tribününün arasının açılması ilk 2010-11 sezonunda; Galatasaray adına başarısız geçen bir dönemde medyada fazla gözükmesi, özellikle Sinem Kobal ilişkisi nedeniyle fazla magazinleşmesi ve fazla “ben” li cümleler kurarak konuşmasıyla başladı. “Futbolcunun özel hayatıdır, kimse karışamaz” gibi yorumlayanlar ve O’nu sahiplenenler olsa da taraftarların büyük bir kısmının kızgınlığı dinmedi. Uzun süreli sakatlıkları, “kendine bakmıyor” söylentileri, takımın başarısızlığının faturasının o zaman takım kaptanı olan Arda’ya kesilmesine yol açtı.
Aslında “Aysal-Terim-Albayrak dönemi” yıldız oyuncu için taraftarla barışmak adına yeni bir şanstı. Kamp döneminin neredeyse sonuna kadar kalan oyuncu ani bir kararla Atletico Madrid’in teklifini kabul ederek rekor bir ücretle İspanya’ya transfer oldu. Bu kararın tam da kamp sonu verilmesi Terim’in planlarını bozdu. Taraftarın büyük bir kısmı bu ani ayrılığa kızsa da kazandırdığı bonservis ücreti ve gittiği takımın kalitesi nedeniyle, tepkilerin yerini bir süre sonra övgüler almaya başladı. Bir nevi bizi Avrupa’da temsil eden “gurur”umuz olmuştu Arda.
Bu kariyer ideal bir şekilde ilerleseydi sizce bu evreden sonra ne olurdu?
Bence Arda Turan sözleşmesinin son yılına kadar Barcelona’da kalıp başarılarını bu oranda sürdürür; sözleşmesinin son yılında çocukluk aşkı Galatasaray’a dönüp, oradaki tecrübelerini takımına aktarıp, başarılarının bir benzerini Galatasaray formasıyla tekrar yaşar ve kariyerini Galatasaray’da mutlu bir şekilde sonlandırabilirdi. Ne yazık ki mevcut durum pek de böylesi “ideal” bir gelişmenin sinyallerini vermiyor, aksine bu kariyer bu aşamada hem kendisi hem de kulübü için tamamen bir kaos içinde…
Peki Arda’nın Galatasaray taraftarınca istenmeyecek hale gelmesinin sebepleri nelerdir?
Kronolojik ilerlersek:
- Barcelona transferi sonucu şımarması (Bu şımarmayı ölçülü olsa, kısmen haklı bulabilirim).
- Barcelona’da 6 ay oynayamayacağı dönemde Galatasaray’ın kiralık teklifi için yaptığı şu açıklama: “Barcelona’ya geldik; ben kulübe ve yatırımına sadakatimi göstermek için kiralık gitmedim. Galatasaray kiralamak istedi. Orada yapılan teklif kötü ve komikti. Ama ne yapalım, Galatasaray’ı, kulübümüzü seviyoruz.” (Bu açıklama Galatasaraylıları yaraladı.)
- “Yükselenim Beşiktaş.” açıklaması.
- Referandum sürecinde Türkiye’nin zihinsel olarak iki kutupta kendini tarif ettiği bir dönemde “Rıdvan Dilmen’in Evet Kampanyası” ‘na katılması ve bunun birçok evet oyu verecek insan tarafından bile antipatik karşılanması.
- Euro 2016 başarısızlığı, prim krizi ve Bilal Meşe olayı: Bu gelişmelerin neticesinde Galatasaray’ın önemli isimlerinden Fatih Terim’le düştüğü ayrılık ve milli takımı bırakma kararını Fatih Terim gidince geri alması. (Özellikle Fatih Terim’e zarar verdiğini düşünüp ona kızgın olan çok büyük bir Galatasaray kitlesi var)
- Galatasaray’ın çoğu taraftarının bu koşullarda O’nu takımda istemediğini anlayıp yaptığı açıklama: “Galatasaray taraftarının ne hissettiğini bilecek kadar Galatasaray taraftarıyım. Ben aslanlar gibi Barcelona’da da oynarım. Kimse merak etmesin. Ben Barcelona’da kalacağım.” demesi ve aslanlar gibi oynayamaması.
- Son olarak milli takıma döndükten sonra A Milli Takım’ın Dünya Kupası’na gidemeyişi.
Kabul etmek gerekir ki Arda Turan çok önemli bir futbol değeri. Arda’nın Türkiye ile ilgili kısımlarda son iki yıldır tabiri caizse “batırması” sadece onun sorunu değil. (Onun üzerinden mevcut federasyon yapısının ne kadar kötü ve yanlış yürüdüğünü çok rahat işleyebiliriz. Ancak bu çok uzun ve başka bir yazının konusu.)
Arda Turan Ne Yapmalı?
- Öncelikle psikolojik destek almalı, (psikolojik destek derken hasta falan demiyorum. Bu kadar çok para kazanıp, bu kadar çok popüler olmayla baş edememek gayet insani bir şey) sorunlarıyla yüzleşmeli , sosyal medyadan ve Türkiye ortamından uzun bir süre uzaklaşmalı.
- Barcelona’nın bu yaşananlardan sonra ona forma vereceğini zannetmiyorum. Kendine yeni bir varoluş macerası bulmalı ve var gücüyle çalışmalı. (Bu takım Atletico Madrid seviyesinde bir takım olabileceği gibi sorunlu yıldızları ayağa kaldıran Nice formatında bir takım da olabilir.)
- Bulduğu takımda kendini hem fiziksel hem ruhsal hem de performans açısından toparladıktan sonra arınmış bir şekilde 66 numarayı talep edip futbolu Galatasaray’da bırakmaya gelmeli.
- Bir seçenek de daha önce izlediğimiz bir senaryonun başka bir versiyonunu izletmesi. Tüm hayatının geri kalanının yalan olduğunu söyler, Fenerbahçe’ye transfer olur, Emre gibi Galatasaray’dan “o takım” diye bahsedebilir ve hayatını yalanlar üzerine kurgulayabilir.
Hayatının bundan sonraki perdesinde sergileyecekleri Arda’nın elinde…
His Takımıdır Galatasaray
Tüm bu koşullar altında Galatasaray taraftarının artık Arda’yı istememesi çok anlaşılır. Arda bu kadar sağlam bir kariyere ve yeteneğe rağmen Galatasaray taraftarının kendisini istememesini anlamıyor olabilir. Ancak Baba Gündüz’ün o meşhur sözünü O’na bir kez daha hatırlatmak isterim: “Bilirsiniz ki her insanın ayrı bir huyu, ayrı bir karakteri olduğu gibi her futbol takımının da kendine has bir karakteri vardır. Biz sizlere burada Galatasaray’ımızın huyunu suyunu açıkça ve iyice anlatabilirsek, onu adamakıllı tanıyıp, inşallah senelerce dost geçinirsiniz. Galatasaray bir his takımıdır, renklerine âşık, birbirlerini seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat (vazgeçiş) ve fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır.”
İşte tam da bu yüzden Galatasaray taraftarının bu dönemde Arda Turan’ı sahiplenmemesine şaşılacak bir neden yoktur. Ancak Arda derse ki “bu taraftar Lincoln gibi şımarıkları bile bağrına bastı”, ben de O’na Lincoln gibi oyuncuların parası ödenen geçici kontratlı oyuncular olduğunu hatırlatırım. Taraftarın Arda’dan beklediği ile Lincoln’den beklediği asla aynı olamaz. Onların Arda’dan beklediği Baba Gündüz’ün felsefesini ülkemize yabancı olarak gelen Hagi, Kewell, Elmander gibi yüceltmesi(!) onlar gibi “aynı halatı” çekmesi ve kendinden sonra gelenlere bu felsefeyi öğretmesi…
Arda’ya…
Sen Gül Baba’nın, Baba Gündüz’ün, Metin Oktay’ın, Ali Sami Yen’in hikayeleriyle büyümüş Arda Turan’sın! Sen Hagi gibi, Bülent gibi efsaneleri görerek, izleyerek büyümüş Arda Turan’sın! Sen Hagi gol attığında “o koca şirin kafasıyla” sevinen top toplayıcı çocuksun! Sen 66 numarayı sırtına geçirmiş ve çamurlar içinde Galatasaray için savaşmış bir Galatasaray çocuğusun. Kimse komşunun çocuğuna ölümüne küsmez, kendi evladıdır onu yaralayan…
Bu yazıyı yazarken sokakta oynayan çocukların sesini duyuyorum. Messi, Ronaldo,Neymar ve Arda oluyorlar. Şu iki senedir “Nerelere gelmişim, nelere yazık etmişim?” diye bir düşün istersen…
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!
Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye
Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/
Vaybe. Abi ne güzel yazmışsıniniz ya. Çok beğendim severek okudum.
Yazilariniz cok cok guzel. Klasik taraftar yazisi gibi degil hic. Cok basarili analizler yapiyorsunuz. “bilimsel” denilebilecek nitelikte 🙂 Bunun disinda tarih ve biyografinizi de cok iyi harmanliyorsunuz. Umarim degerlenir buralar en kisa zamanda. Basarilar…