Maç ile ilgili düşüncelerimize geçmeden önce sezon başından bu yana üzerimize oynanan oyunlara sessiz kalan yönetimimize ve katil Federasyona iki kelam edelim istedim.
Öncelikle bu sahada futbol oynatan Federasyona yazıklar olsun. Bu ülkenin şanlı bayrağını Avrupa’da ve tüm dünyada sallandıran Galatasaray’a bu kadar oyun oynanmaz, oynanmamalı. Sezon başından bu yana ceza verdiniz olmadı, maçlarda tetikçi hakemlerinizle üstümüze gelip puanlarımızı çaldınız olmadı, bugün de taraflı tarafsız herkesin böyle bir havada böyle bir zeminde futbol oynanmaz yorumlarına aldırış etmeden iki takımı sahaya sürdünüz ve maç yaptırdınız. Allah’a şükürler olsun ki, Gassama’nın son dakikalarda ki şanssız sakatlığının haricinde iki takımda sıkıntı yaşamadan maçı tamamladı. Türkiye Futbol Federasyonu sezon başından bu yana üzerimize bu denli gelirken yönetimimizin hala neden sessiz kaldığını anlamış değilim. Maç içinde yaşadığımız pozisyonlara birazdan geleceğim ama öncelik rezil bir zeminde hem U-21 maçımızın oynatılmasına itiraz edilmemesi hem de kısıtlı kadroyla mücadele eden A takımımızın sahaya çıkartılmasında…
Takım kelle koltukta mücadele ederken hiç mi vicdanınız sızlamıyor, o taraftar bütün kalbiyle statlara akın edip takımı desteklerken Galatasaray’ın hakkını aramadığınız için hiç mi rahatsız olmuyorsunuz?
Sezon başından buyana Mustafa Cengiz Başkan ve ekibi için düzgün insanlar, en azından Galatasaray’ı düzlüğe çıkartmak için canla başla mücadele ediyorlar diye savunduk durduk. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya şampiyon olacağımız bir sezon başlarken transferde ki beceriksizliğinizi sineye çektik.
Federasyonun hakemleri tarafından doğranırken arkanızda durduk, ya sabır dedik. Lakin; bıçak kemiğe dayandı artık. Size Galatasaray taraftarının son uyarısı bu. AKLINIZI BAŞINIZA ALIN! GALATASARAY’IN SAHADA DOĞRANMASINA İZİN VERMEYİN! İş bilmez yönetim tavrınız bir şekilde sineye çekilebilir ama bütün kalbiyle takımını desteklemek için Storelara akın eden, deplasmanlara koşan, kendi sıkıntısını kenara bırakıp Galatasaray’ın derdini kendine gam eden gönülden sevenler yakanızı ne bu dünya da ne de öte tarafta bırakmaz. Sizin de en az bizim kadar Galatasaraylı olduğunuzdan yana şüphe yok. Çok bir şey istemiyoruz, koltuk sevdanızdan, hükümet korkusundan sıyrılıp eğriye eğri, doğruya doğru deyin, hakkımızı yedirmeyin…
Gelelim maç için yazılacak dipnotlara.
Böyle bir zeminde süper ötesi futbol oynamak zaten beklenemezdi. Yapılacak en iyi şey, basit ve sabırlı oynamak, çok iyi mücadele etmekti. Sezon başından devre arasına kadar olan her yazımda bu takımın iyi çalışmadığını, fizik olarak yetersiz kaldığını, sahada katledilişimize bile isyan edemeyecek kadar gücümüz kalmadığını yazıp durdum. Çok şükür ki Fatih hoca da bu yetersizliğin farkına vardı ve İtalyan kondisyoner Bartali’yi takımın başına getirdi. İlk devre kuru ve güzel zeminde bile 60 dakika çıkartamayan takımımız bugün oynadığı rezil zeminde bile 90 dakika savaşarak maçı kazanmayı bildi.
İlk yarıya kadar olan Galatasaray’la ikinci yarı canını dişine takarak oynayan, 90 dakika savaşan Galatasaray’ın arasındaki farkın en güzel görüleceği maç Göztepe maçıydı. Fizik açıdan dirilen takımımız zemine alışma aşamasında maça kötü başladı. Islak ve topu tutan zeminde defansımız tarafından yapılan gereksiz paslaşmalar sonunda Muslera’nın da büyük hatasıyla golü yeyip maça moralsiz başlayabilirdik. Neyse ki Göztepeli oyuncunun dokunuşuyla top auta çıktı.
Defans hattımızın sağ ve sol beki olan Linnes’le, Mariano, Göstepe’nin sürekli önde oynamayı seven iki bekini çok fazla çıkartmadığı gibi kazandığımız toplarda da oyunu kenara açıp takımımızın ileri daha rahat çıkmasını sağladı. Beklerimizin kenarlara oyunu açmasıyla içeri girip rakip stoperlerin arkasına sarkan Feghouli – Onyekuru ikilisi çok rahat gol pozisyonuna girdiler. İlk yarı Sinan’ın harika pasını değerlendiremeyen Feghouli’yle ikinci yarı da iki tane bom boş götürdüğü topu akılsız plaselerle harcayan Onyekuru’nun kaçırdığı goller olmasa maçın sonunu çok daha rahat bir şekilde görecektik. Hakemin taraflı tutumu da havada kalacaktı.
Yukarıda da yazdığım gibi, yönetimimize çok büyük iş düşüyor. Tekrar ediyorum, lütfen sessiz kalmayın! Bakın, saatli bomba Maicon’un penaltı pozisyonunda rakip oyuncu kafaya çıkarken eliyle stoperimizin üstüne basıp kafayı vuruyor daha sonrasında top Maicon’un eline çarpıp penaltı oluyor.
Pozisyonu inceleyen Var odası hakem Bülent Yıldırım’ı kamera karşısına çağırdığı an görüntü tekrarlarını beyaz noktaya gidecek şekilde ele alıyor. Yani Göztepeli oyuncunun sıçrarken Maicon’u geriye doğru çektiği açı görüntülerde yok. Penaltı gol olsa bunun hesabını kim verecek? Yine emek harcayan Galatasaray’ın puanları çalınacak. Maç devam ediyor bu seferde var odası faciası Linnes’in penaltı verilmeyen pozisyonunda devreye
giriyor. Taraflı kuruluş (yayıncı kuruluşun yeni ismi) Beinsport,, Linnes’in açıkça ayağına basılan pozisyonda ağır çekim bile yapmadan görüntüyü tek seferlik geçişle ekrana getirip maçın devam etmesine neden oluyor. Bu pozisyonlara ek olarak Poko’nun 2-3 kere kırmızı göreceği her pozisyon devam ettiriliyor, rakip takımın eksik kalmaması sağlanıyor. Allah’ın adaleti haklıları ve çok çalışanları yanıltmaz. Maçın yıldızları arasında göstereceğimiz ve mükemmel bir 90 dakika çıkartan Mariano kötü bir zeminde takımımızın katledilmesine isyan ediyor, sağ taraftan topu getirip Sinan’a golü attırıyor. Gümüş soyadlı Sinan’dan gelen altın değerinde ki golle de çok kritik bir deplasmandan üç puanla dönüyoruz.
Transferde ki belirsizlikle her geçen gün bozulan moraller çok şükür ki biraz olsun düzeliyor. Her türlü olumsuz koşula rağmen sahada aslanlar gibi mücadele eden takımımızın dışında bir övgüyü de, Kötü hava koşullarına aldırış etmeden deplasman arşınlayan taraftarımız hak ediyor. Emeklerine, yüreklerine sağlık.
Sonsöz
Ufak bir Nostalji!
18 Mart 1992 yılında Kupa galipleri çeyrek final maçında Galatasaray – Werder Bremen’le bugünkü gibi kötü bir zeminde karşılaşıyor Rotariu’nun son dakikalarda vurduğu top kale çizgisine takılı kalınca takımımız kupadan eleniyordu. Bu şanssızlığın şansa dönüşü Galatasaray’ın 2007-2008 sezonun en kritik haftalarında Ankara’da ki Gençlerbirliği maçıyla oldu. Werder ve Göztepe maçında ki gibi kötü hava şartlarıyla ağırlaşan zeminde futbol oynatılmak zorunda bırakılan takımımız 88. dakikada Lincoln’ün attığı golle maçı 1-0 kazanmıştı. Bu galibiyetle birlikte hem şampiyonluk yolunda ki inanmışlık artmış, hem de hedefe ulaşmada çok kritik bir üç puan alarak yolumuza devam ederek sene sonu ligi zirvede tamamlamıştık.
Bugünkü galibiyet sonrası yukarıda yazdığım maçlar film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Galatasaray ıslak zeminlerde mücadele ederek, alnında ki teri sahaya akıtarak, her türlü olumsuzluğa rağmen dimdik yürüyerek şampiyonluğa ilerlemeyi sever. Ankara’da, İzmir’de, ışıkları kapatılan Kadıköy de… her yerde bu böyle olmuştur. Tugay Kerimoğlu’nun da söylediği gibi; Aslan olmak için Karınca gibi çalışacaksın. Çok şükür ki bugün sahadan karınca gibi çalışıp üç puan alarak ayrıldık…
İnanmışlığın mükafatını sene sonu şampiyon olarak alacağız inşallah.
İnandık biz sizlere
Cimbom yüzümüzü güldür bu sene
Şampiyonluk şarkısı
Düşmesin dillerden tribünlerde
Haykırıyoruz yine
Tek bir dileğimiz var Cimbombomum
Şampiyon ol!
Bugün sahada terinin son damlasına kadar mücadele eden futbolcu kardeşlerime sesleniyorum, annenizin ak sütü kadar helal olan bugünkü üç puanla birlikte terinizin son damlasına kadar ıslattığınız formanızı çerçeveletip duvarınıza asın. O formalar, İleride torunlarınıza anlatacağınız şampiyonluğun bir parçası olacaklar.
Sarıyla kırmızıyla, alnınızın akıyla, Yürüyedur GALATASARAY…
twitter: https://twitter.com/emana312