Türk Futbolunun Serbest Düşüşü-2 (Şike)

0
434

Yazı dizimizin ilk bölümündeki tespitlerimizi irdelerken bir yandan da futbolumuzu yakıp kavuran yozlaşma ikliminde, gözden ırak tutulamayacak bir noktaya dikkat çekmemiz gerekiyor: Şike!

Yazının ilk bölümü için -> https://www.3numaraliuye.com/2019/03/04/turk-futbolunun-serbest-dususu/

Taraflı ya da tarafsız futbolun kıyısından dahi geçmiş olsa bile birçok kişinin şike hakkında fikri vardır. Şike denen habis ur, futbolu kemirir, futbolcuyu şahsiyetsiz hale getirir, sporu pisliğe batırır. Yıllar boyu, Dünya ve Türk Futbolunda, kendini çeşitli formlarda hissettirmiştir.

Kimi zaman bir kalecinin yaptığı söylenir, kimi zaman ise bir futbol kulübünün bütünüyle yanlışın içine battığı. Oysa gerçek değişmez; birilerinin hedefine varması için vasıta olanlarla beraber çirkin, iğrenç bir eylemin içinde olmasıdır aslında.

Dünya üzerinde türlü örnekleri vardır. Ve genele bakıldığında, cezası hep bir türlü kesilmiş, caydırıcı tedbirler konulmuştur. Özellikle İtalya bu konuda ciddi sabıkaya sahip. Nerede şike yapılmışsa ciddi cezalar ve küme düşürme sonuçları olmuştur.

Ya bizde?

Yapanın yanına kar kalan bir sistem mevcut. Çıkarların kollandığı, mağdurların oluştuğu bir sistem. Kimi zaman şampiyon olmak için, kimi zaman ise bir takımın şampiyonluğunu engellemek için. Şampiyonluk şikesi, kümede kalma şikesi, hatır şikesi. Hatta hatırlayın, at şikesi bile var…

Futbolumuzun yozlaşma sebeplerinden birisi şikedir. Çünkü emek hırsızlığı, hak ve adaletin gasp edilmesi, gelişmenin önündeki en büyük engellerdir.

Detaylara girmeden şöyle bir düşünelim; Futbolumuzda şike gerektiği gibi cezalandırılmış olsaydı, bugün bizlerin dahi izlerken hayâ duyduğu nice takım, futbolcu ve hatta yönetici ekranlarda, sahalarda, şeref tribünlerinde olmayacaktı. Onların yerine o mevki ve alanları daha çok hak eden kişiler dolduracaktı.

Sizler, güvenmediğiniz bir kişiye herhangi bir şey emanet eder misiniz? Tabi ki etmezsiniz.

Avrupa ve Dünya futbolunda yeterli sayıda yönetici ve futbol adamımızın olmayışının en büyük sebebi işte bu güvensizliktir. Şike yaparsan bu lobilere adam sokamazsın, Avrupa ve Dünya ile entegre olamaz gelişmenin yolunu açamazsın.

Ya da yaptığınız işin karşılığını almazsanız, o işi layıkıyla yapmak ister misiniz? Sahada alın teri döken ve sonucunda istediği dereceye ulaşamayan, küme düşen kulüpler futbola inancını yitirir ve gelişmeye yönelemezler.

Şike, Türkiye’de sıradanlaşmış, yapılması ve temize çıkarılması kolaylaşmış bir hale getirilmiştir.

Tüm bunların sonucunda özellikle son 7-8 yılda Türk Futbolu içi boş bir balona dönmüş, ne Avrupa kulüpleri seviyesinde ne de Ulusal Takımlar seviyesinde başarı kazanamaz hale gelmiştir.

Şikenin 50 tonu

Bu noktada analize kronolojik olarak tersten başlayalım ve VAR diyelim:

Geçtiğimiz sene Galatasaray’ın taraftar tabiriyle, “hepsini üst üste koyup şampiyon” olmasından sonra TFF şike çetesi baktı ki olacak gibi değil, teknolojiye sarıldı. Diğer bir deyişle şikenin aracı teknoloji oldu. Kullanışlı bir araç ama değil mi? Benzer pozisyonlara farklı yorumlar getirmek için kılıf yarat. İstersen orta hakemi çağır, istersen çağırma, baktın işine gelmedi VAR bağlantısını kes oda olmadı Riva ile linki kopart. İnanılmaz bir fırsatlar cenneti. Nereye çekersen oraya gider. Kime yaradığını söylersek şike çetesinin kime çalıştığı zaten belli olacak. Proje takımımız tabi ki. Bir takımın nasıl olur da aleyhine bilmem kaç maçtır penaltı çalınmaz. Bu takımın ceza alanına kimse giremiyor mu? Ya da en son geçen sene kırmızı kart görmüşler bu sene yok. Bitirim kankalar, e.b’nin ve a.t’nin oynadığı bir takım kırmızı kart görmeyecek, normal mi? Bas arkadan aşil tendona, oyna devam. Çok net olarak, gün gibi ortada, bu takım şike çetesi olarak rahatlıkla adlandırılabilecek TFF tarafından kollanıyor. Bu şekilde giderse de VAR şikesi ile tarihe geçen ilk ekip olacak.

Peki Türk futboluna ne katkıları VAR?! Koca bir sıfır. Olmayacak da. Şampiyonlar ligine gitseler başarılı mı olacaklar? Orada, “inanmak” da yetmiyor. Orada hakemler bir projeyi böyle kollamaz. Avrupa’da başarı ön şart olarak, kültür ister, tecrübe ister, çok çalışma ister. Göbeği önde olan futbolcuları değil, burnu havada olan yalandan kibir yapan hocaları değil.

Şike erbabı olarak, uluslararası arenada başarılı olunamaz.

Bir başka rakip ki onlar keşke bizi UEFA’ya şikâyete uğraşacakları kadar takımlarını düzeltmeye uğraşsalardı şu an düşme tehlikesi yaşamazlardı.

Türkiye’de şikenin mucidi, alamet-i farikası. Hangi birini sayalım; dört penaltı ile galip geldikleri maçları mı? Ali Haydar Şen zamanında Rizespor’u şikeyle küme düşürüp averajla ligde kalmaları mı? Yoksa “Biz şampiyonlukların sadece sahada kazanılmayacağını öğrendik” diyen şikeden tescilli hükümlü başkanın “tarla sürmeleri” sonucu kazandıkları şampiyonluğu mu?

Galatasaray şampiyon olmasın diye lisanssız futbolcular oynatarak hükmen mağlup olması ise bu “köklü kültür”ü oluşturmaya başlangıç adımlarıdır.

Daha NATO komutanı paşaları saymıyoruz bile. Bu ülkede futbolda şike ile ilgili hangi taşı kaldırsanız altından bu takım çıkar. Eh bir de Ankaragücü kariyerinden şike uzmanı hocaları var artık. Hayırlı, uğurlu olsun.

Avrupa’da başarılarından söz etmek mümkün değil zira Edirne’den sonrayı neredeyse unuttular. En büyük başarıları ise Galatasaray’ın Avrupa’daki rakiplerini tutup galip gelmeleri!

Tineri ile meşhur olan kulüp ise başka bir âlem. Mesela efsane başkanlarının MİT üyesi olmasını mı sorgulamak lazım yoksa Semra Özal’lı yılları mı? (Düşünsenize Galatasaray başkanlık makamında MİT kökenli bir şahıs olsaydı yapılacak edebiyatları)

Bırakın onlar hala Ankaragücü desinler. Ama ondan bir önceki sene namağlup ikinciliğimizde, şampiyon olduklarında, çevirdikleri dolapları açıklayamazlar. Metin-Ali-Feyyaz’dan çok aklımda o yıllardan Samet Aybaba-Semra Özal anekdotları kalmış. Ya 100. yıl şampiyonlukları, her maçı galip gelene kadar oynatan hakemler ve Sinan Engin faktörü.

At şikesi olur mu? Söz konusu bu güzide “ekibimiz” ise olur tabii!

Ya da siz kazanılan kupanın geri verildiğini gördünüz mü hayatınızda?

Hatırlarsanız, 2010-11 sezonu lig şampiyonu ve kupa şampiyonu arasında oynanması gereken bir final vardı. Sahi bu kupa neden hâlâ sahibini bulmuş değil? Neydi oynanmasına engel diye, sormazlar mı adama?

Avrupa başarıları ise sadece iki sene. Geçmişlerini biliyoruz zira. Valerenga, Dinamo Kiev, Malmö, Liverpool maçları gibi. Bundan sonra epey bir süre Avrupa’ya uzak kalacaklar. Şimdiden belli. Çünkü tüp işiyle uğraşan ağababaları gitti.

En son Karadenizli bir takımdan bahsedeceğim ama çok da gerek yok aslında. Çünkü geçenlerde Golfçu başkanları konuşurken, ben son şampiyonluklarını Çanakkale savaşı yıllarında kazandılar hissine kapıldım. O kadar zaman geçmiş ki, herhalde o da unutmuş son şampiyonluk tarihlerini. Keza 1984’ten beri şampiyonlukları yok. Hani ligde 5-6 Karadeniz bölgesi takımı olduğu 2 puanlı sitemli yıllar. Hani Şenol’un kaleci olduğu yıllar. Aslında karakutu Özkan Sümer’dir. Bir kitapta anılarını yazsa neler okuyacağız kim bilir?

Ben bu takımın en son ne zaman Avrupa’da başarı kazandığını hatırlamıyorum. Hami’li yıllardan sonra yok gibi aslında.

Peki ya Galatasaray

İşte Galatasaray olarak biz, bu kirli düzenin Don Kişot’uyuz. Bizim 500 yılı aşkın kültürümüz bu denli çirkin işlere bulaşmaya müsaade etmez. Belki kişisel olarak münferit yanlışlar olabilir ancak koca camiayı şayia altında bırakacak bir hata asla bulamazsınız. Bakmayın siz, yıllar boyu temcit pilavı gibi, Ankaragücü maçı ya da Malatya’daki Şahin arabalar dediklerine. Meyve veren ağaç taşlanır misali, başarılı olanı aşağıya çekerler bizim memlekette. Nasıl 14 sene şampiyon olamadan sabırla bekledik? Şike yapsak o kadar sene bekler miydik?

Avrupa’daki yegâne kulüp başarıları ve başarılı olan Ulusal Takım’ın nüvesini oluşturan Galatasaray’ı hazmedememek gibi bir sorunları var. Madem Galatasaray sizin gibiydi nasıl bu başarıları kazandı?

Bizim memleketimizde, o başarılı olmuş, bizim daha iyisini yapmamız gerekli denmez. O başarılı olmuşsa ona kulp takalım, çukurumuza çekelim denir.

İşte tüm bu tabloya karşın son zamanlarda Galatasaray’ın da geçmiş yıllara göre zafiyet içinde olmasının genel sebebi budur. Rekabet başarıyı getirir ama adil rekabet olursa. Rakibinin birisi VAR ile şike yapacak, diğeri eski başkanın borcundan dolayı kollanacak, bir diğeri –kabul etmeseler de- siyaset lobisiyle ayakta duracak. Ve hepsi aynı iğrenç tavırlarıyla seni kendilerindenmiş gibi yaftalayacak. Bu şartlarda ülkenin genel futbol ikliminde başarılı olunmasını asla bekleyemeyiz.

Daha önceki yazımızda yazdıklarımızdan dolayı tekrar düşmek istemeyiz. Ama Türk Futbolu’nun gelecekteki iyi günler için bir an evvel şike belasından kurtulması gerekmektedir. İlk aşamada da bunun yolu sanki VAR’dan çıkmak gibi görünüyor. Hakem satın alınan bir ülkede tabii ki VAR’dan kurtulmak tek çözüm değil ama bir başlangıç. Çünkü amacına hizmet etmiyor ya da sadece bazılarının amacına hizmet ediyor.

Nihai çare tabi ki TFF’nin tüm kurulları ile temizlenmesi, şikeyi aklayan değil cezalandıran bir kurum haline gelmesi. Avrupa ve Dünya’daki örnekleri gibi en ağır ve men edici, caydırıcı cezaların verilmesi. Çıkarılan kanunların laf olsun diye değil şike yapılmasını gerçekten önleyecek şekilde işletilmesi. Hatta geçmiş dönem yapılan şikelerin geçmişe dönük cezalarının verilmesi. Hak ve adaletin tecelli ettirilmesi.

Bu adımlar atılmadıkça maalesef içinde bulunduğumuz serbest düşüş tüm hızı ile devam edecektir.

Biz Galatasaray olarak şerefimizle mücadelemizi her daim sürdürmeye devam edeceğiz.

Yaşasın Tam Bağımsız Galatasaray Taraftarı…

Twitter: https://twitter.com/byymiralay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!

Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız