Haftaya lider Başakşehir’in ligde zor günler geçiren Fenerbahçe’yi 2-1 yenmesiyle başladık. Alınan galibiyetle birlikte gelen üç puanla aradaki puan farkı onbire çıkmış oldu.
Şampiyonluk yarışındaki rakibimizin arayı açmasıyla birlikte üzerimizde oluşan baskı giderek artıyordu. Bu baskıyla beraber kendi sahamızda Antalyaspor’la mücadele ettik.
Fatih hoca maçın başında oluşacak seyirci baskısıyla beraber gelecek gol ve golleri hesaplamış olacak ki, sahaya tamamen ofansif bir kadroyla çıktı. Amacı maçın hemen başında skor üstünlüğünü yakalayıp psikolojik baskıyı kırmaktı. Sıklıkla izlemeye alışkın olduğumuz Donk , Fernando gibi iki kalın, çapa ön libero yerine, defansın hemen önünde N’diaye’yi tek başına koyup önlerine Belhanda, Emre Akbaba, Soso, Onyekuru gibi ayakları iyi, ofansa dönük dört oyuncu yerleştirdi. Bunun meyvesini de Soso’nun attığı golle birlikte aldı. Bu gol de haftalardır eleştirilen Diagne’nin ters taraftan oyunu açışı ve boştaki Soso’yu görmesi çok iyiydi. Son zamanların formda oyuncusu Soso’nun güzel vuruşu rakibe de çarparak filelere gitti.
17. dakikada gelen golden sonra ise tam anlamıyla uyuyuşa geçtik. Her hafta yazılarımda değiniyorum, değinmeye de devam edeceğim. Galatasaray futbol takımının genel yapısında kontrollü futbol yok. Kontrollü futbol oynamaya başladığımız her an bizim için tehlike oluşturuyor. Hele ki, sahaya tamamen hücuma yönelik bir kadroyla çıkıp golü bulduktan sonra baskıyı arttırarak rakibi bunaltmak yerine frene basıp kontrollü futbola dönüyorsanız pozisyon yemenizde normal oluyor. Allah’tan oyundan düştüğümüz anlarda Muslera yardımımıza koştu ve maçın lehimize dönmesine yardımcı oldu.
Kaptanın harika kurtarışları olmasa bugün çok daha farklı bir yazı yazıyor olabilirdik.
Duran toplarda ki alan savunmasını bir türlü anlamış değilim. Alt yapılarda duran toplar üzerine eğitim verilirken bile adam ve kale arasına girilip tuttuğun oyuncunun bırakılmaması öğretilir. Alan savunması yüzünden fazlasıyla dili yanmış bir takımın ısrarla bunu uygulamak isteme çabasını anlamıyorum maalesef. Yediğimiz pozisyonların üç tanesi duran top üzerine. Adam adama savunma yapıp itiş kakışla rakibi kovalayacağımıza altı pas üzerinde pozisyon alıp alan savunması yapıyoruz. Geriden gücünü alarak gelip iyi zıplayan oyuncu da rahatlıkla kafayı vurup pozisyon yakalıyor. Neyse ki, yukarıda da yazdığım gibi kaptan devreye girdi ve bu pozisyonlarda gole izin vermedi.
Aslında Muslera’nın kurtarışlarıyla birlikte değinmek istediğim başka bir önemli nokta var o da duran toplar…
Yaptığı kurtarışlardan da önemlisi, oyunu ve pozisyonları sezip ikinci yarı direkten dönen kafa pozisyonu sonrası, arkadaşlarını alan savunması yapmamaları yönünde uyarmasıydı. Birebir defans yapmaya başladığımız an hiç pozisyon vermedik.
İlk yarı Emre, Belhanda ve Soso’yu ikinci bölgeye sokup defans arkasına koşu yaptırmayı düşündüğümüz Onyekuru’yla oynanan oyun ilk 15-20 dakika ofansif anlamda etkili olmuş gibi gözükse de, golü bulduktan sonra defansif anlamda takıma çok fazla sıkıntı yarattı. İkinci bölgemiz mücadele anlamında sadece N’diaye’nin rakibi kovalamasına ve savaşmasına kaldı. Hal böyle olunca da takım düştü, seyirci maça daldı, üretkenlik ortadan kalktı.
Neyse ki devre arasına 1-0 galip girdik. İkinci yarı beklenen değişiklik oldu ve sakatlık sonrası fizik olarak bir türlü toparlayamayan Emre Akbaba yerine son zamanların en diri ve formda oyuncusu Donk oyuna girdi. Sözleşmesinin otomatik uzamasından kaynaklı mıdır bilinmez ama Donk’un neden kesik yediğini bir türlü anlamıyorum. Sahaya girdiği an varlığını takıma ve seyirciye hissettirdi. İkinci bölgeyi iyi kapattı, pas organizasyonlarında yer aldı. Bana göre takımdan şu an için kesilmesi gereken en son oyuncu Donk olmalı.
Donk’un oyuna girmesiyle defansif anlamda toparlayan takımımıza Soso ve Belhanda önderliğinde yüklenmeye başladı. İlk yarı Belhanda, Soso ve Emre’yi içeri sokarak Onyekuru’yu defans arkasına sarkıtıp forveti tamamlaması yönünde uygulatılmak istenen sistem, bu sefer Belhanda, Soso ve N’diaye’ye kaldı. Tam da bu uygulamanın üstüne Belhanda’nın ara pası sonrası defans arkasına koşu yapan Onyekuru temiz bir vuruşla takıma ikinci golü kazandırdı.
Re re re Ra ra ra Gassay Gassay Cim bom bom!
Gol öncesi uyuyuşa geçen Galatasaray seyircine maçın hala devam ettiğini hatırlatan Doğu 416 bloğuna teşekkür etmek istiyorum. Re re re Ra ra ra tezahüratıyla adeta stadı ayağa kaldırdılar. Büyük bir ses bombasıyla uyanan diğer blok taraftarları da bu tezahürata eşlik edince gollerin gelmesi de kaçınılmaz oldu. O yüzden maçın daha akıcı bir hale gelmesinde buradan çıkan ses çok önemliydi.
Üçüncü gol öncesi Donk’un sağ taraftaki Soso’ya oyunu açması müthişti. Maçın yıldızı Soso’nun akıl dolu ve bitirici pası sonrası Antalya defansının yapacağı hiç bir şey kalmamıştı. N’diaye skoru 3-0’a getirdi.
Dördüncü gol de N’diaye’nin harika pasına hakkını vermek lazım. İçeri kat ederek defansı uyutan Soso’yu çok iyi gördü, Soso’nun akıl dolu dokunuşla Onyekuru golü buldu.
Attığımız en son gol de büyük bir çok şükür çekmeyen yoktur sanırım. Bu atılan gole değil, gol atamadıkça üstünde baskı oluşan Diagne içindi. Golden önce, büyük Galatasaray taraftarı Diagne’yi bağrına basmış ve ismini haykırarak moral vermeye çalışmıştı. Diagne’nin teşekkürü de son dakika kafayla attığı golle oldu.
Böylelikle stres altında çıktığımız maçı güzel bir skorla sonlandırarak 25. haftada üç puanı almış olduk.
Futbolcularla alakalı ufak ufak notlara değinerek maç yazımızı bitirelim;
– Muslera, Soso’yla birlikte gecenin yıldızıydı.
– Luyindama ve Marcao, uyumları arttıkça daha da faydalı oluyorlar. Bu ikili bireysel hata yapmadıkları sürece rakip takımın ofans hattına sahayı dar ederler.
– Mariano’nun Soso’yla olan uyumuna bayılıyorum. Özellikle Belhanda’nın da yanlarına yanaştığında oluşturdukları üçgenleri izlerken mest oluyorum.
– N’diaye: Görünmez kahraman benim için. Beğenen kadar beğenmeyenin de olduğunun farkındayım. Ben, beğenen taraftayım. Tam bir takım oyuncusu. Defansif yönünün yanında, ofansa çıktığı anlarda da etkili olması çok iyi.
– Emre Taşdemir. Bu çocuk güçlendiği an Avrupa’nın radarına girmeye aday oyuncu olur. Müthiş bir oyun zekasına sahip. Uzun bir sakatlık sonrası özverili oyunu ve ileri geri çalışması da mükemmel. Maç kondisyonunu tamamladığı an takıma katkısı çok daha fazla olacak. Bu sene maç eksiğini kapatıp seneye takımın banko oyuncusu olma yolunda hızla ilerliyor. Umarım yeni sözleşme imzalanır…
– Onyekuru: Ben hala çözemedim. Çözdüğüm tek bir nokta varsa, o da forveti tamamlayarak oynadığı her maç iyi oynaması. Ekstra işlerden uzak, bireysel futboldan arınmış bir Onyekuru’nun ne kadar etkili olabileceğini dün akşam görmüş olduk. Umarım bu çıkışı tek maçlık değil, sezona yayılmalıktır. Önümüzdeki maçlarda çıkışının sürmesini umut ediyorum.
– Diagne. Çoğu kişi eleştirirken de oyuncunun arkasındaydım. Yeni geldiği bir takımda gol atıp atmaması benim için çok önemli değil. Saha içinde yer bulduğu her dakika diğer ofans oyuncularına çok fazla katkı sağlıyor. Rakip stoperler Diagne’ye dalınca Soso, Onyekuru ve Belhanda çok daha fazla pozisyon buluyor. Bugün Belhanda, Soso gibi oyuncuların yükselen performansını konuşuyorsak bunda Diagne’nin de payı büyüktür.
Oyuncu performanslarına da değindikten sonra maç yazımızın sonuna gelelim yavaş yavaş.
Dün akşam net skorla birlikte alınan üç puana kanma Galatasaraylı. Unutma ki, bizim bizden başka dostumuz yok. Fırsat verdiğimiz an tepemize binmeyi bekleyen sırtlan sürüsüne karşı uyanık ol, omzunu yanındaki arkadaştan eksik etme…
Şampiyonluk gelecekse hep birlikte, omuz omuza olmamızla gelecek.
Darısı önümüzdeki haftalara. Allah yardımcımız olsun…
twitter: https://twitter.com/emana312
Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom