Maçtan önce Drogba’yı yeniden yeşil çimler üzerinde gördüğümüzde hissettiklerimiz sanırım biz Galatasaraylılar için tarifi pek de mümkün olmayan duygulardı. Türkiye’deki mali şartlar da göz önünde bulundurulduğunda uzun bir müddet daha böyle “Top Class” kalitede oyuncuyu izleyeceğimizi hiç sanmıyorum. Maç boyunca adeta sahada gölgesini hissettik.
Aynı rakiple üç gün arayla üst üste iki maç oynamanın bazı zorlukları vardır. Sizin onları ezberlediğiniz kadar onlar da sizi ezberler. Oyunu bozarak oynamak isteyen takımın işine yarar bu durum. Sanırım, kupada rakibimize karşı üç gün evvel iyi oynamadığımızı ve on kişi kaldığımızı da düşünürsek o maçın golsüz beraberliğini iyi bir sonuç bile kabul edebiliriz.
Bir başka klasik algı da; ligin boyu kısaldıkça, oyun kalitesinin düşebildiği ama sonuçta galip gelmenin önemli olduğudur. Bunların hepsi birleşince, maç öncesi, oyun ve skor olarak kısır geçecek bir maç ve belki de zor bir galibiyet bekliyordu taraftar.
Bu, kısmen doğru bir yaklaşımdı ama maç öncesi şahsi beklentilerime uyan oldukça iyi bir performans seyrettik bu akşam. Çünkü kadromuzda, üzgünüm ki maç seçen oyuncumuz bir hayli fazla. Örnek olarak Belhanda, Feghouli hatta Fernando’yu sayabiliriz. Evet, Fernando neredeyse ilk 30 dakika sahada yoktu. Ama ardından kendine geldi ve oyuna ağırlığını koydu.
Aslında, bugünkü endişenin en büyük sebeplerinden biri de cezalı Luyindama’nın yerine, acaba “Semih ya da Ahmet oynar da bir kâbus görür müyüz?” olmuştu. Ancak Fatih Hoca kendinden beklenileni yaptı ve maça Donk’la başladı. Donk da stoper mevkisinde gayet iyi bir grafik çizdi maç boyunca. Kupa maçına göre bir başka değişiklik ise, Emre Taşdemir ile Linnes değişikliğiydi. Linnes, bu takımın vazgeçilmezi olduğunu 90 dakika harika oynayarak ve maçın yıldızı olarak gösterdi. İlave olarak bir önceki maçtan farklı olarak Emre Akbaba da ilk onbire monte edilmişti. Netice olarak Galatasaray, attığından fazlasını kaçırmakla beraber, iyi bir futbolla, bizleri mutlu edip geceyi tamamladı.
E.Y. Malatyaspor, maçın 90 dakikasının tamamında, ilk şutları olan 30. ve bir de 62. dakikalarda olmak üzere sadece iki net pozisyon bulabildi. Maçı, özellikle ilkyarısı olmak üzere büyük bir bölümününde kalecileri hariç ceza sahalarında sekiz kişi sürdürdüler. Maç boyunca tek bir köşe vuruşu yapabildiler.
E.Y. Malatyaspor’un silik futbolunun iki sebebi vardı; E.Y Malatyaspor kapanmaya, kontratakla gol bulmaya gelmiş ki devre arası % 72’ye %28 ve maç sonunda ise % 67’ye % 33 Galatasaray lehine olan topla oynama oranı da bunu ispatlıyor.
Bir başka etken ise Galatasaray’ın oturmaya başlayan takım savunması. Galatasaray, özellikle geçen senelerde yediği saçma sapan kafa gollerine sebep olan acemiler mangası görüntüsündeki savunmasını oldukça toparladı. Geri dönüşleri iyi yapıyoruz ve rakibin ani çıkışların yerinde, zamanında karşılıyoruz. Yukarıda da bahsettiğim gibi 30. Dakikada E. Y. Malatyaspor’un ilk tehlikesinin ardından Fernando, savunmayı orta sahadan komuta ve idare etmeye başlaması da gelecek haftalar adına çok önemli. Bu savunma görüntüsü, final haftaları öncesi için son derece olumlu gözüküyor diye düşünürken hem Marcao hem de Luyindama’nın kritik derbide oynayamayacak olması içimizi acıttı.
Hakeme sonra değineceğim ama çok fazla önemsediğimiz ve en fazla verim almaya başladığımız birinci bölgedeki iki kıymetli futbolcumuzu, böyle bir maçta umarım aramayız. Ben bu ikilinin, suyun karşı yakasındaki önemli maçta oynamasını çok istiyor ve başarılı olacaklarına da inanıyordum. Topu geriden oyuna iyi sokan hızlı ve hamleli iki stoper bir tarihin yazılmasına fazlasıyla katkıda bulunacaklardı.
Şimdi Fatih hoca bu maçta Donk-Fernando stoper tandemi mi yapar? Yoksa Semih-Donk-Ahmet, üçlü savunmasına mı döner? Yeni bir şapkadan tavşan çıkarma operasyonu mu yapar? Bekleyip göreceğiz…
Kadıköy’de, Başakşehir’de kedi gibi olan Erol Bulut’u yine her zaman ki gibi bir Galatasaray maçında kendisini paralarken gördük. Çok da alışılmadık bir görüntü değil tabiki. Bize karşı bu hırsın sebebi geçmişte mi saklı? Bunu elbet tarih yazacaktır. Ama naçizane tavsiyemiz, ileride Erol Hoca olarak anılmak istiyorsa, önce işin adamlık, tarafsızlık kısmını çözmelidir.
Nasıl oynadık?
Maçın genelinde, futbolcuların performans tahliline değinirsek, öncelikle şunu söylemekte fayda var, takımda vasatın altına düşen yok gibiydi.
Linnes bu gece harika bir performans gösterdi. Bir penaltı yaptırdı ve bir diğer golün de asistini yaptı. Neden iptal olduğunu çok da anlayamadığımız Feghouli’nin golü sayılsaydı asist yine ona ait olacaktı. Çok koştu, çok mücadele etti. Belhanda- Feghouli ikilisi de hem savunma hem de hücumda gayet iyiydiler. Fernando, Donk ve sağda Mariano maçın genelinde iyi mücadele ettiler. Muslera’ya hemen hemen hiç iş düşmedi. Bu sezonki en rahat maçlarından birini oynadı. Marcao, Luyindama’nın yokluğunda ekstra katkı verdi. Ta ki gördüğü sarı karta kadar. Orta sahaya yakın bir bölgede hata yapıp bu fırsatı vermemeliydi. Sonrasında, morali bozuldu ve sahada dengesini belirgin bir biçimde kaybetti.
Peki ya hücum üçlüsü?
Emre Akbaba sakatlık sonrası en iyi oyununu sergiledi. Ben hâlâ, ondan beklenen verimi alamadığımızı düşünsem de umarım bu performansını olumlu manada katlar. Bu sene çok da fazlasını alamayabiliriz diye düşünüyorum. Emre gelecekte daha çok rakip savunmayı karıştırabilmeli ve daha çok ayakta kalabilmeli.
Onyekuru, bildiğiniz gibi. Ne onunla oluyor ne de onsuz. Vasata ulaşmakta zorlandı. Belki vasatı bile bulamadı. En büyük özelliği olan hızını, nasıl olurda daha iyi kullanamaz? Anlaşılır gibi değil. Bilhassa oyun zekâsı istenen düzeye bir türlü ulaşamıyor. Sene sonu tutulmayacağını tahmin ediyor, hatta daha fazlasıyla da umuyorum.
Ve Diagne… Geldiğinden beri ilk kez bu kadar şut çekti, bu kadar oyunun içinde sıcak kaldı. Üst üste iki penaltı atmak sadece şansla açıklanamaz. Usta bir penaltıcı olduğu da yadsınamaz. Ama bir oyuncuya sadece penaltı atması için 10M€ bonservis bedeli ödenemez. Kısa ve uzun vadede daha fazlasını vermeli.
Maçın istatistiklerine baktığımızda 11’i isabetli olmak üzere toplam 37 orta göndermişiz rakip ceza alanı içerisine. Bu sebeple Diagne’nin bu maçta şut sayısı arttı ve oyunun içinde kaldı. Bu miktardaki orta sayısında, isabeti oranını % 50 seviyesine çekebildiğimiz zaman penaltı dışında da gollerini izleyebileceğimizi tahmin ediyorum. İki penaltı golündeki soğukkanlılığı, oyunun içinde olma isteği ve önceki maçlara görece çalışkanlığı, bize “yetmez ama evet” Diagne dedirtti.
Yaşar Kemal Uğursuz
Her maçta hakem konuşmak zorunda mıyız? Konuşmak zorunda neden bırakılıyoruz? Üç gol atıp iyi bir futbol oynamışız ama yine hakem hataları. Öyle görünüyor ki, istemesek de sezon sonuna dek iyi oynarken bile hakem konuşmak zorunda kalacağız.
Üzerinde hakem forması olmasa çok da hakem olacağına inanamayacağımız garip bir adam Yaşar Kemal. Maç öncesi istatistikleri bakıldığında da böyle kritik bir maçta taraftarın en istemeyeceği hakemlerden biriydi. Hatayspor maçı faciası, hafızalarda yerini korumaktaydı. Daha evvel yönetiminde oynadığımız sekiz maçta, üç galibiyet, bir beraberlik ve dört mağlubiyet yanında yirmibeş sarı ve iki de kırmızı kart bu hakemin bugüne kadar ki Galatasaray istatistikleriydi. Özellikle seçilip gönderilmiş bir atama gibiydi: Yaşar Kemal “Uğursuz”.
Feghouli’nin iptal edilen golünü proje takımı atsaydı, VAR’a gidip iptal eder miydi sanıyorsunuz? Ya da suyun karşı yakasında? Yine faul ve kart standardında inanılmaz bir adaletsizlik vardı. Marcao’nun sarı kart pozisyonu bana göre biraz ağır ama itiraz da edilemez. Aynısını, proje takımının herhangi bir oyuncusuna, böylesine kritik bir maç öncesi gösterebilir miydi?
Ama en vahimi üç adım önündeki ikinci penaltıda, nasıl pozisyonu görmez de VAR’a gitmek zorunda kalır? Bu, düpedüz acziyet. Net olarak bilinmeli ki kalan yedi maçımızda en büyük rakibimiz federasyon ve onun hakemleridir. Daha doğrusu üzülerek söylüyorum ki hakem terörüdür.
Şimdi fark, bir maç fazlasıyla üç puan. Bilemem birilerinin bu gece kimyası mı bozulur, yoksa devreleri mi yanar? Ama Mayısların bizim olduğunu kafalara bir çivi misali çakmak zamanı yaklaşmıştır. Kalan yedi haftada hakemleri ve rakipleri yenecek gücümüz var. Yeter ki büyük Galatasaray ailesine layık duruşu, saha içinde, saha dışında ve tribünlerde yansıtalım.
Haftaya oynayacağımız maç, bizim için sıradan bir lig deplasmanı. Böyle baktığımızda belki de problemi çözebileceğiz.
İhtiyacımız olan kudret, armamızda ve renklerimizde saklıdır…
Twitter: https://twitter.com/byymiralay
Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!
Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom