Akıl ve Duygu

0
362
Akıl ve Duygu
Akıl ve Duygu

Akıl ve Duygu

Tarih aynı, hocalar aynı, hakem aynı, direk yine aynı. Olmadı mı olmuyor. Çok takıldıkça da olmayacak. Önemli olan şampiyonluklar yolunda gerekene odaklanmak ve ligin uzun maraton olduğunu unutmamak.

Evet Galatasaray 19 senedir Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenemiyor. Bu beni üzüyor mu; evet üzüyor. Peki mantıklı bir şekilde düşününce bu skor kötü mü; hayır kötü değil. Özellikle bugün Galatasaray açısından bu böyle. Peki Fenerbahçe açısından? Eğer 8 yaş seviyesinde kalıp, “biz size 19 senedir yenilmiyoruz, biz sizi 6-0 yendik” gibi nidalarla sevinirseniz, bilin ki iyi bir Fenerbahçeli değilsiniz. Takımınızı küçük hedeflere odaklamaktan başka katkınız yok demektir. Tekrar Galatasaray’a dönersek eğer; lig gibi uzun bir maratonda 6 puan artı averaj gibi bir durumda “aklı” bırakmak kadar saçma bir şey olamazdı. Ben burada televizyon başında duygusal bir şekilde gol bekledim; ama ardından 2012’de harika oynadığımız halde kaybettiğimiz “Digitürk Kupası Süper Final” maçını hatırladım, 1-1 giderken hiç yoktan yediğimiz golle 1-2 biten maçı… Maç bittiğinde “şu maçta akıllı davranıp berabere kalmak varken, neden bu kadar risk aldık? Adamlar hiç yoktan potaya girdiler” diye düşünmüştüm… (Gerçi bu sonrasında meşhur “Kadıköy Hatırası” maçına sebep olsa da, ya bir gol atsalardı düşüncesini de aklımdan çıkarmam.) Bugün ise Fatih Terim’in kendi bir kez daha kendini güncelleyebilen hoca performansını izledik. Dün Ali Sami Yen’de 27681 resmi taraftar katılımının gerçekleştiği “Türkiye rekoru” antrenmanı görünce herkes tek odağın galibiyet olduğunu düşündü. Ancak Fatih Terim buradan alınacak bir puanın şampiyonluğun anahtarı olduğunu düşünerek hepimize “fake” attı. 12 Mayıs 2012 ‘de ne kadar soğukkanlıysa, bugünde o kadar soğukkanlıydı. Çünkü beraberlik 6 puan fark, 0-0 ise averaj farkıyla 7 puan demekti.

Akıl ve Duygu
Akıl ve Duygu

Maça Dönersek

Bu maç 1 gol olsa her şeyin olabileceği ya da 1-0’ı alanın üzerine yatabileceği, 3 ihtimalli bir maçtı. Galatasaray özellikle ilk yarının büyük bölümde tempoyu kontrol etmek isteyen bir görüntü çizdi. Fenerbahçe’nin hızlı oynama kaygısı vardı fakat burada yapabileceği tek şey hızlı başlamaktı. Çünkü Fenerbahçe’de özellikle Alper’den başka hızlı oyuna uygun oyuncu yok. Çok yavaş bir takım, bir maçı ortaya getirebilirse futbol, hakem ya da büyük takım katkısıyla sonuca gitmekten başka çaresi yok. Galatasaray yukarıda dediğim gibi daha dengeli bir oyunla kontra ataklarla sonuca gitmek istedi. İstediği pozisyonları bulsa da golü bulamadı.

Kısa Kısa

  •  Muslera:  Bugün yan toplara çıkışı bana Galatasaray’a gelmeden bir sezon önceki Dünya Kupası performansını ve 12 Mayıs 2012’deki özgüveni hatırlattı. Demek o ki haftalardır eleştirilen Muslera tam da ihtiyaç iyice belirmişken sazı eline almaya karar vermiş. Acaba “haksız rekabet” geri mi geliyor?
  • Nagatomo: Rodrigues’ten yeteri desteği almamasına rağmen tek başına harika bir mücadele verdi. Zayıf gözüken fizik yapısını gözüne kestirenler olduysa da fiziksel üstünlük kurabilen olmadı. Volkan’ın koruduğu kaleye attığı şut harikaydı; ama ne yazık ki olmadı. Son yıllarda Carole’le çok defa gol yenilen kanat olduğunu düşünürseniz Fenerbahçe ilk defa solda bir maden bulamamış oldu.
  • Linnes: O’nun için kötü oynadı diyemem. Özellikle hızı sayesinde kontra atak katkıları önemliydi. Ancak beklerden beklenen ters kademe, gerekirse bir stoper gibi davranma özelliği olmalı. Linnes bu konuda zayıf ve temaslı oyunda zayıf kaldı. Yine de Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın sağ kanadın çok tercih etmemesini Linnes ofansif olarak değerlendirebilirdi diye düşünüyorum.
  • Maicon: Aslında güven verdiği maçlardan biriydi. Ancak Soldado’ya kaptırdığı bir top var ki, bunun açıklaması yok. Fenerbahçe’nin hiç oyunda olmadığı bir anda gol yemesine sebep verip bir “Chedjou” performansı gösterecekti ki Muslera O’nu kurtardı. Frikik pozisyonunun direğe takılması hem O’nun hem de Galatasaray adına tıpkı Baros’un direğinde olduğu gibi bir şansızlıktı.
  • Serdar Aziz: Haftalarca Denayer’in yerine oynaması için ısrar ettiğim Serdar bu maçta çok ciddi hatalar yaptı ve hakeme hiç olmayacak fırsatlar verdi. Hiç alakasız pozisyonlarda girdiği faulle karışık itiş kakışlara bir penaltı çalınsa bu hataları belki de şampiyonluğa malolacaktı. (Maçın adrenalininden zor çıktım. Yazımda bu yüzden gecikti. Maç içinde anahtar konumda olmasına rağmen Serdar’ı unutmuşum. Bu sürede Serdar’a dair konularda bana hatırlatıcı uyarılarda bulunan twitter arkadaşım @‘a teşekkür ederim.)
  • Fernando: Herkesin aksine ben Fernando’nun ilk 11 oynayacağını düşünmüyordum. Oynarsa da Selçuk İnan yerine Donk oynardı diye bekliyordum. Fernando oyunda kaldığı sürede gerçekten kaliteli işler yaptı, gelecek haftalar için çok önemli bir ışık verdi. Yaptığı faul neticesinde de haklı bir sarı kart gördü. Fatih Hoca bence O’nu sakatlığından değil, sarı kartından kaynaklı çıkardı.
  • Selçuk İnan: Rakı meselesinde kulübü, taraftarları ona sahip çıktı. Ancak şöyle bir gerçek var; Selçuk İnan’ın ya kendine iyi bakmamasından ya da iyi antrene olmamasından kaynaklı bir fizik-kondisyon problemi var. Yoksa bu kadar maç oynayıp da, fiziksel olarak kendini ileri atamamasının başka bir açıklaması yok. Bugün tıpkı Linnes’e dediğim gibi çok kötüydü diyemem; ama maç alan Selçuk İnan’dan idare eden Selçuk İnan’a gelmesini eminim kimse kabul edemiyordur.
  • Belhanda: Maçı koparma pozisyonlarından biri O’na geldi; değerlendirse kahraman olurdu. Onun dışında bana göre ortalama bir performans gösterdi. Yine de bu maçta dikkatini verip karta dönük ortamlarda bulunmamasını takdir ediyorum.
  • Gomis: Derbi öncesi yazdığım https://www.3numaraliuye.com/2018/03/15/kadikoy-efsanesi/ yazımda Gomis için şöyle yazmıştım; “Gomis ise bildiğimiz golcü kimliğini ikinci plana alıp daha çeldirici hareketlerle dikkatleri üzerine çekmeli, bu üçlüye alan açmalı.” Burada demek istediğim şuydu. Özellikle sıkı maçlarda Gomis’e rakipler çoklu önlemler alıyor. Böyle olunca her ne kadar pozisyon bulsa da gol bulmakta zorlanıyor. (Başakşehir maçı dışında gol atamadı.) Ben bu maçta Gomis’in biraz daha gezici olup diğer oyunculara alanlar açması ve O’ndan beklenmedik pas tercihlerinde bulunması gerektiğini düşünüyordum.Çok fazla kendi gibi olunca iki tane çaprazdan şut, bir tane Neustadter’in kayarak kurtardığı ve Tolga’ya attığı pozisyon dışında tehlikeli olamadı. Ben diğer derbilere yönelik talebimi yineliyorum; Gomis özellikle derbilerde biraz daha kafa karıştırmalı.
  • Tolga Ciğerci: Souza’nın kaç tane derbi getirdiğini düşünürsek bir katkı da Tolga’dan olsa fena olmazdı. Vurursam ne olur değil, gerekeni yapması lazım. O pozisyonda bu kadar yavaş vuruş çıkar mı o cüsseden?

Rodrigues

Rodrigues için ayrı paragraf açtım çünkü O’ndan bu maçı koparması adına çok beklentim vardı. Aslında bunun ışığını 4-5 kez verdi. Özellikle Neustadter’i geçtiği pozisyonda gerçek bir özgüvenle vursa ya da pas düşünse dediğim gibi maçın anahtarı olabilirdi. Maç boyunca kanat değiştirmemesini hiç anlamadım. Gomis’in de yardımını alıp ortadan da zorlayabilirdi. Tıpkı Akhisarspor’lu Muğdat’ın yaptığı gibi.  Sanırım kenarda kalması Fatih Terim’in tercihiydi. Maç 0-0 giderken oyundaki dengeleri bozmak istemedi.

Rodrigues: Bence bu maçta yeterince etkili kullanılsaydı maç sonucu değişik olurdu.

Fatih Terim

Fernando’nu hazır olup olmadığı bilmediğim için 11 değişmemeli diye düşünüyordum. Ancak eğer Fernando oynuyorsa ben Donk’un Selçuk yerine daha iyi bir tercih olduğunu düşünüyorum. Selçuk İnan’ın aksine daha diri, hava toplarında daha fazla katkısı var. Selçuk İnan’a göre daha çok patlamaya hazır bomba gibi gözükse de bunun sebebi kaçak dövüşmemesi. Ben herkesin aksine pozisyon olarak Fernando’yu ön libero, Donk’u Selçuk İnan’ın yerine düşünürdüm. Çünkü Ndiaye’den sonra orta sahada dripling sadece Belhanda’nın yapabileceği gibi iş gözükürken Donk’un Kasımpaşa maçından da hatırladığımız çıkışları bence deplasman oyunu için katkı verebilirdi.

Aykut Kocaman

Bu maçın ortada geçeceğini kenarda Aykut Kocaman’ı görünce tahmin etmeyen Galatasaraylı da Fenerbahçeli de azdır bence. Aykut Kocaman’ın oyun stili tam da eleme usulü maçlara uygun bir stil. 3 puanlık sisteme uygun değil. O yüzden Galatasaray’dan puan farkı yediği sene Avrupa’da yarı final görmüştü. Ancak ligde bu haftaya kadar potada tutunuyorsa son 10 yıldır bir şekilde “potada tutulma” geleneği olduğu içindir. Bu takımın adı Galatasaray olsa ve böyle sıkıcı bir kadroya sahip olsa 8. olduğu seneyi arardı. Kocaman’ın maç sonu açıklamalarını dinledim. Maçı hakem aldı ve berabere bitirdi gibi rahat bir özgüvenle yayıncı kuruluşa “sufle” veriyordu. Eğer Mehmet Ekici ve Neustadter’in kartlarından bahsetseydi samimi bir insan muamelesi yapabilirdim. Ancak her maçtan sonra girdiği bu “Küçük Emrah” halleri bana her zaman “futbolculuğundaki Aykut Kocaman’ı ne kadar da yanlış tanımışız” diye düşündürüyor.

Bülent Yıldırım 

Vermediği sarı kartlar, vermediği penaltı, vermediği kartlarla her iki takım tarafından da eleştirilecek mutlaka. Eleştirenler de haklıdır, ancak maçı “şundan aldı, şuna verdi” gibi bir durum söz konusu değil. Bence O’da hepimiz gibi maçı kafasında az kartla ve kolay penaltı vermeme planıyla oynamıştı. Eğer ligi incelersek verilmeyen penaltılardan ligin tamamında 30-40 tane buluruz. Bu pozisyon yorumlarında Aykut Kocaman ve yayıncı kuruluşun yorumcularının “acısı” hakem neden Kadıköy’de Galatasaray’ı ezmedi acısıdır. Ben isterim ki ceza sahasında Serdar Aziz’in yaptığı gibi hareketlere penaltı verilsin, tıpkı Kasımpaşa maçında görmezden gelinen Veysel Sarı’nın yaptığı harekete verildiği gibi. Ama ben yine isterim ki; yayıncı kuruluş tüm maçlarda ne gördüyse tartışsın. Veysel’in yaptığından bahseden oldu mu: ya da Fernando’ya Trabzon’da yapılan hareketin maçın kritik olaylarından olduğunu bu maçtaki gibi ateşli söyleyen. Hep “objektif” olunsun ve kimse takım ayırmasın lütfen. Ha, bir de Fenerbahçeli taraftarlar sahaya yabancı cisim atarken kameraları çevirmesin. Fenerbahçe taraftarı da insan, yaptıklarının herkes tarafından görülmesini istiyorlardır!

Tebrik

Bugün her iki takımın hocasını ve oyuncularını kutlarım. Sahada futbol dışı gerginliklere çok fazla girmediler, sakinliklerini korudular. Böyle olduğu sürece futbol daha güzel. Derbi öncesi yazımda bahsettiğim gibi oğlumu odasına göndermem gerekmedi, maçı birlikte tamamlayabildik. Tek farkı totemime eşlik edip maçı kucağımda seyretmedi. Seyretmediği gibi bana; “baba benim senin kucağında oturmama gerek yok, oyuncular iyi oynarlarsa zaten kazanırlar” diyerek ders verdi. Dersimi aldım, daha da totem falan yok. Gelecekte daha centilmen oyuncular, daha iyi hakemlerin olduğu maçlar dilerim.

Sonsöz

Galatasaray her ne kadar galibiyet alamadıysa da istediğini aldı. Şimdi gözler Başakşehirspor-Beşiktaş maçında. Ben olası bir beraberliği ya da Başakşehir galibiyetini tercih ederim. Eğer Beşiktaş kazanırsa Ali Sami Yen’deki maç stratejik bugünkü maça benzer bir hal alır. Çünkü Başakşehir ve Fenerbahçe’nin alta indiği hal Galatasaray’a bir beraberlik hakkı daha doğurur. Bütün bu stratejik hesaplamalara, fikstüre ve yarın ki oynanmamış maça rağmen ben şampiyonluk oklarının Galatasaray’ı gösterdiğini düşünüyorum. Çünkü Mariano’nun dönüşü ve Fernando’nun önümüzdeki maçtan sonra cezasının biteceğini, bunun üzerine de Muslera’nın form tuttuğunu düşününce Galatasaray kadro olarak rahatlayacağı zamanlara geliyor. Final haftalarındaki başarı oranı ve Fatih Terim faktörünü de düşününce Galatasaray’ın yolu aydınlık bence. Derbideki seri mi? Sonunda şampiyonluk gelecekse seri Fenerbahçe’nin olsun. Bu serinin böyle kritik haftalarda Galatasaray’ın avantajına olduğunu düşünüyorum. Eğer Fenerbahçe böyle bir kaygı taşımasaydı belki de bugün topuyla, tüfeğiyle saldırıp galip gelecekti. Tıpkı 12 Mayıs 2012’de olduğu gibi temkini elden bırakamamaları olası şampiyonlukların önüne geçtiği gibi avantajı da rakibe veriyor. Ne diyelim, bu da Galatasaray’ın psikolojik üstünlüğü olsun.

 

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız