Zirveye çıkmak zordur, zirvede kalmak zordur, zirvede bırakmak daha da zordur. Galatasaray Başakcity’nin elinden şampiyonluğu aldığında bir mucizeye imza atmıştı. Belki de yerel seçimlerde kamuoyu tepkisi ortaya çıkarmamak için objektif davranmak zorunda kalan hakemler dönemin en iyi takımı karşısına daha fazla çıkmamış, zaten ezeli rakiplerin devrede olmadığı ortamda Başakşehir’e şampiyonluğu vermemiştik. Ertesi sene “organize ama amatör kötülük” bir tık daha profesyonelleşti. Pandemi ile birlikte tribünlerin boşalmasını da fırsat bilerek iyice at oynatmaya başladı. Sadece Galatasaray’a uygulanan kurallar, VAR’ın Galatasaray gollerini iptal için adeta bir süzgeç görevi görmesi, skandal gol iptalleri, rakiplerin aleyhinde pozisyonların görmezden gelinmesi derken bizim ayarlarımızı iyice bozdular. Bu süreçte FFP, zayıf transfer komitesi, zayıf kadro planlaması da eklenince iyice kırılgan bir takım olduk. Aslında hep bir şansımız vardı. Biz kötüydük ama ezeli rakiplerimiz bizden de kötüydü. Bu sayede hakemlere rağmen şampiyonluk potasına girmeyi başarıyorduk. Bir yanda Billong vakası diğer yanda “penaltı atan oyuncusu bile belli olmayan ama şampiyonluğa oynayan” bir takım olarak averajla şampiyonluğu kaybediyorduk. Hakemlerin ve federasyonun tutumu “dış güçler” olgusunu tamamladığı için hatalarımızdan yeterli dersler çıkarmadan yeni bir sezona başladık. Gençler vardı, bazıları bizi gerçekten heyecanlandırdı. Ama takımın saha içi bir lideri yoktu, duran top konusunda “benim” diyen kimse yoktu, saha kenarında Avrupa maçlarına tam konsantrasyon varken, lig maçlarında rakiplerin zaafları değerlendirilemezken; rakipler bizim zaaflarımızda “-uzun yolculuklar- yapıyorlardı. Öne geçtiğimiz maçlarda yanlış oyuncu değişiklikleriyle puanlar kaybettik. Takımın doğal sürecine eşlik etmeyen rotasyonlarla puan kaybettik. Oyuncuları düşen performanslarını yukarı çekemedik. Halil’den mucize beklerken gol atan santrforlarımıza futbol oynamayı unutturduk.
Tüm Bu Süreç Çarpanlara Ayrılır
Hakemlerin, federasyonun ne yaptığını çok iyi biliyorum. Bunun futbolcularımız üzerindeki psikolojik katkısının da farkındayım. Ancak tercihleri yapan teknik adam başarıda olduğu gibi başarısızlığın da mimarıdır. Her sene futbolcu değiştirerek açılan yeni sayfanın, hoca değişikliği kısmına gelince sadece geçmiş başarılar, hoca istikrarıyla bu kadar uzun süre es geçilmesi futbolun doğasına aykırıdır.
Evet federasyonun Galatasaray ve Hoca üzerine hesapları olduğu çok açık. Bu anlamda Fatih Terim’in kaybeden olması açıkçası içimi acıtıyor. Ancak Galatasaray’ın böyle bir savaşa karşı iyi organize edilmemiş olması daha da canımı acıtıyor. Ama transferi doğru organize edemiyorsanız, taktiksel mucizeler yaratamıyorsanız, komutanlık yaparken her sene “mermiye kafa atarak saf dışı kalıyorsanız” sabırla beklemek de bir yere kadar…
İflas Etmemek İçin!
Türkiye’nin ekonomik şartları ortada. Her sene Ocak, Temmuz diyene kadar ne kadar çok para kaybetti bu kulüp. Maliyetlerin 3-4 katına çıktığı ortamda mevcut kadroyu büyük ölçüde değerlendirecek, ülkenin siyasi konjonktüründen etkilenmeyecek, genç parlatma konusunda iddialı bir yabancı teknik direktöre ihtiyacımız var. Galatasaray İmparator’dan yana şansını kullandı, artık Galatasaray’ın yeni bir Kalli’ye ihtiyacı var. Bu acı ama en gerçek reçete!
Farkındayım
- Sevgili Fatih Hoca’m Galatasaray ile son bir şarkı söylemek istediğinizin farkındayım.
- Sadece saha kenarında kalarak bile şampiyonluğa yürüyebilecek potansiyeliniz de var, bunun da farkındayım. Ancak artık “organize ama amatör kötülükle” baş edemiyorsunuz.
- Taktiksel olarak yenilikler içine giremiyorsunuz.
- Galatasaray’ın genlerine uygun coşkulu futbol yerine daha sağlamcı gitmeye çalışıyorsunuz. Ben açıkçası bunu da yaşa bağlıyorum.
- Bu gerginliği haftada 3 maç yaparak yönetmek bu yaştan sonra kolay değil. Bunun da farkındayım. Ama yükünüzü dağıtacak kadar güçlü bir ekip kur(a)madığınızın da farkındayım.
İsterdim ki mutlu bir ayrılık olsun. Ancak şairin dediği gibi “Ayrılık da sevdaya dahil.” Galatasaray’ı sevmek için illa yöneteni olmak gerekmiyor. Biz nasıl seviyorsak siz de sevebilirsiniz.
Yunus Akgün
Bir Galatasaraylı her şartta işinin hakkını vermelidir. Galatasaray’a karşı oynuyorken bile… Tebrikler genç adam… Bugün Yunus’tan olmaz diyen yüzlerce insana ders verdin. Potansiyelini süzemeyip seni kiralayan ama yerine benzeri potansiyeller için milyonlar harcayanlara bir ders verdin. Demek ki gençler mağlup devam eden maçlarda doksan artılarda oyuna sokarak kazanılmıyormuş. “Gençler, gençler” derken senin ismini yeterince öne çıkarmadığım için kendimi de hatalı buluyorum. Bu konuda hassasiyetimi daha da arttıracağım.
Sonsöz
Araya Yunus girince yazının bağlamından uzaklaştım biraz. Bu sezon Avrupa hariç kötü şeyler anımsatıyor.
- Fatih Hoca’nın ikinci gelişinden sonra yaşadıklarımız.
- Frank Rijkaard ile başlayan, Bülent Ünder’le biten sezon.
Bunların bir daha tekrar etmemesi için, şampiyonluk kaybedilse bile içinde geleceğe dair yeni unsurlar barındıran takımı daha çok kaybetmemek için artık yeni bir sayfa açmanın zamanı geldi. Sevgili Fatih Hoca’m;
“Çünkü ayrılık da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili”
(*) (Attila İlhan)
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!
Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye
Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/
İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/