Bir Puanlık Teselli
Maça “yeter ki üç puan alalım, bugün mükemmel bir oyun beklemiyorum” diye başladım. Çünkü A Milli Takımdan dönen oyuncular, hafta içi oynanacak Schalke maçı ve sakatlıklar bizim için alarm vermişti bile. Bu noktadan bakarsak alınacak üç puan çok değerliydi. Ama sakatlıklarla, oynanan oyunla üç puanı kurtarmak da çok önemliydi. O yüzden yazıma bu maçın “olağandışı’” bir maç olduğunu belirterek başlayayım.
Birkaç haftadır maç yazısı yazamadım. O yüzden zaman zaman Bursaspor maçının dışına taşarsam şimdiden affola…
NE İZLEDİK
İlk yarı ne izledik, ne oynadık anlamakta güçlük çektim. Ancak bunun en büyük nedeni üç oyuncunun birden sakatlanmış olması.
Bir futbolcu, bir sporcu kendini iyi tanımalı. Maç öncesi, antrenmanlarda kendini tartmalı. Üç oyuncunun birden ilk yarı sakatlanmış olması talihsiz bir tesadüf mü yoksa başka bir şey mi bunu da araştırmak lazım. Gerçi Avrupa’nın bir çok kulübünde oyuncular milli yorgunluk yüzünden sakatlandı. Fatih Hoca’nın da dediği gibi hadi bazı oyuncular milli maçtan döndü, Fernando nereden döndü de sakatlandı anlamak güç.
MAÇTAN KISA KISA
Ömer Bayram: Aslında iyi bir oyuncu, ancak bu tarz maçlarda daha fazla konsantre olması gerekir. Geçen Antalyaspor maçında ‘’Ömer iyi ortalar açtı ama o topa vuracak kimse yoktu’’ demiştim. Bu hafta da “iyi orta açsa Eren vuracak” dedim. umarım tekrar toparlayacaktır. Bunun için de Hoca’nın dediklerine kulak vermek lazım. Oyun içinde oyuncuları yuhalamak bize bir şey kazandırmıyor.
Serdar Aziz: Ah be Serdar şu sakatlık sorunun olmasa çok çok daha iyi bir stoper olacaksın ama her maçta ikili mücadeleye girdiğinde yerde kalınca ‘’Aman Serdar aman sakatlanma’’ demekten yoruluyorum.
Ozan Kabak: Öncelikle 18 yaşında gencecik bir futbolcu. Üstelik kendi evladımız dediğimiz umudumuzu, bu denli eleştirenleri kınıyorum. Hem genç oyuncu oynatılmasını istiyoruz hem de acımasızca eleştiriyoruz.
Ozan ufak tefek hataları dışında Bursaspor maçında da çok iyi oynadı ve sorumluluk aldı. Koskoca Mariano’nun defansif zafiyetlerini kapattı, Maicon’un arkasını toparladı. Penaltı pozisyonuna gelecek olursak, penaltının büyük bir bölümünü Mariano’ya yazarım, gerisi boş.
Mariano: Uzun süredir eleştirdiğim eleştirdiğim için de zaman zaman tepki gördüğüm bir isim Mariano… Defansif anlamda çok fazla zaaf veriyor. Hücum noktasında belki önünde devamlı farklı kişilerle oynadığı için olumsuz etkileniyor olabilir ama “teknik kapasitesi yüksek” dediğimiz bir bek oyuncusundan ceza sahasına daha tehlikeli toplar göndermesini beklerim. Bana göre Mariano geçen sezonun başında iyiydi ama sonrası bir kaç “iç saha” maçımız hariç oldukça verimsiz. Zaten Fatih Hocam’da böyle düşünüyor ki Linnes’i kritik maçlarda ve Şampiyonlar Liginde tercih ediyor.
Fernando: Sosyal medyada çok daha iyi oynayan bir oyuncu! Sadece bu maç özelinde söylemiyorum. Söylemiştim ya Bursaspor maçının dışına taşabilirim diye. Fernando zaten bu maç özelinde değerlendirilmez. Evet City’de oynamış bir oyuncu. Oyun zekası çok yüksek, kesinlikle önemli bir oyuncu. Ancak “abi ne yapalım adam DOS, geçen sene sakatlıktan çıktı, ama ahtapot, diagonal paslar atıyor abi” şeklinde ki savunmalar Fernando’yu benim nezdimde kurtarmayacak. Fernando her maç oyunu iki yönlü oynayamayan ya da oynamayan bir oyuncu. Porto maçında hakkını teslim etmiştim hemen söyleyeyim. Çünkü dokunulmaz Fernando’yu eleştirdiğimiz anda az önce yazdığım savunmalar dışında “Ama Porto maçında iyi oynadı, büyük futbolcular büyük maçlarda belli olur” gibi bir tepkiyle de karşılaşıyorum. Hayır kardeşim büyük futbolcular, profesyonel futbolcular maç seçmezler, her maç iyi oynarlar, en azından yüksek derecede mücadele ederler. Fernando her maç rakibe temaslı oynamıyor ve çabuk siniyor.
Donk’un oynadığı maçlarda Donk bile Fernando’dan daha fazla kilit pas atıyor. Whoscored verilerinden bakabilirsiniz, sallamıyorum yani.
Fernando’nun daha fazla sorumluluk alıp oyunu daha fazla iki yönlü oynayarak hücuma katkı vermesini, bu yükü sadece Ndiaye’ye bırakmamasını, daha fazla rakibe temaslı oynamasını, yıpratıcı, ısıran bir oyun ortaya koymasını istiyorum. Çünkü o öyle oynadığında Porto maçında oynadığımız gibi daha derli toplu bir oyun oynuyoruz. Çünkü Fernando çok önemli bir bölgede oynuyor. Onun performansı çok belirleyici. “Yok abi adam DOS daha ne bekliyorsunuz adamdan, adam daha ne yapsın” diyorsanız o zaman ilk fırsatta oyunu iki yönüyle oynayabilen, Melo gibi bir oyuncuya kavuşmayı beklemekten başka yapabileceğim bir şey yok.
Garry Rodrigues: Birilerini Garry’e soldan topu alıp sağına çekip vurma konusunu rakiplerin artık çözdüğünü söylemesi gerek. Aynı zamanda sürekli “süratiyle” öyle dümdüz basarak adam geçilmeyeceğini de hatırlatması gerek. 7 numara yaramadı bizim çocuğa… Bir oyuncunun oyun zekası 27’sinden sonra gelişir mi onu da bilemiyorum…
Belhanda: Ben Belhanda’yı eleştiriyorum. Herkes eleştiriyor. Eleştirilecek yönleri de var. Ama şu adamı kum torbası yapmaktan vazgeçmemiz lazım. Üstelik sosyal medyada bazı insanlar görüyorum da ölsün diyenden tutun küfür edene, etkileşim kasmak için hakaret edene kadar bir çok profil var. Kim ne derse desin Fatih Hoca’nın ısrarla oynattığı bir oyuncu. Ve şu kadro yapısında ona ihtiyacımız var.
Belhanda’nın Bursaspor maçına performansına olursak; Belhanda 15-20 dakika da oynadığı oyunu 90 dakikaya yayarsa hem kendi yararına hem de bizim yararımıza olacak. Bu maçta özellikle ilk yarı attığı kritik pasların çoğunu rakibe verdi. Bu sorununu çözer ve gereksiz yerlerde adam eksiltmeye çalışırken topu kaptırma sorununa bir çare bulursa 90 dakika daha iyi bir Belhanda izleriz. Şunu da söyleyeyim bu maç için Belhanda’ya yüklenmek biraz ayıp gibi…
Feghouli: Milli maçta oynamış bir Feghouli 20 dakikada dağıldı. Bence Feghouli kendine bakmıyor. Futbola konsantre değil, profesyonel de değil. Kadro rotasyonunda en azından devre arasına kadar ihtiyacımız var. Ama devre arasında sanırım kendisine yol gözüküyor.
BİR SORUN BİR ÇÖZÜM
Yazının sonlarına gelirken kendime bir sorun bir çözüm köşesi yaptım. Dedim ya sadece Bursaspor maçını değerlendirmeyeceğim, konunun dışına taşabilirim diye…
Bizim oyun içinde en büyük sorunlarımızdan bir tanesi önde basan, baskılı oynayan takımlara karşı oyun yapımızın bozulması.
Ben bunun en büyük nedeninin “oyuncu grubu” olduğunu düşünüyorum. Baskılı oynayan takımlara karşı dağılıyoruz. Feghouli, Mariano, Fernando, Maicon gibi oyuncular oldukça yumuşak ve ağır kalıyor. Geçen sene de bu böyleydi. Özellikle Tudor’un zamanında baskı yediğimiz zaman nasıl darmadağın olduğumuzu hatırlayın; Başakşehirspor ve Trabzonspor maçları.
Sonra Fatih Hoca geldi ve onun ekstralarıyla deplasman ve iç saha demeden zaman zaman zorlanarak kazandık da şampiyonluğu aldık. İşte bu sezon da üstelik Fatih Hoca varken, Akhisar ve Trabzon maçında da benzer şeyler oldu. E her zaman Fatih Hoca da şapkadan tavşan çıkaramaz. Hatta Akhisarspor maçından sonra şu sözleri söyledi ‘’ Mücadele edersiniz, oynarsınız, sonuçta mağlup olmanız önemli değil. Bugün öyle değildi maalesef.
Ozan henüz 18 yaşında bir çocuk. Diğerlerinden de aynı karakteri ortaya koymasını bekliyoruz. Bu futbolcu fanlığı yapanlar için çok önemli bir söz bence. Hoca zaman zaman gerekli karakteri ortaya koymadıklarını söylüyor. Yeterli mücadele etmediklerini söylüyor. Hem de geçen senden beri. Ben de Fatih Hoca ışığında yukarıda ki eleştirileri yaptım. Yoksa Hoca yorumcu değil ki Fernando böyle Feghouli şöyle desin. Bu arada yeri gelir der, öyle de bir adamdır Hoca…
Bunun çözümü ise en az Porto maçı kadar her maçta, maç seçmeden, mücadele ederek oynamamız gerek. Yine en az Porto maçı kadar konsantre ve mücadeleci ruhla oynamak gerek. Hoca Nagatomo gibi, Elmander gibi, Melo gibi, Linnes gibi futbolcularla oynamayı tercih etmiştir hep… Sanırım Fatih Hocam geçen sezonun başında gelmiş olsaydı böyle bir kadro mühendisliği yapmazdı.
SON SÖZ
Bu puan kaybı telafi edilir. Ben her zaman ki gibi Fatih Terim’e güveniyorum. Çünkü böylesine sıkıntılı bir dönemde yani; Uefa’sı bir yandan, kadronun darlığı bir yandan, forvetsizlik bir yandan, yoğun maç temposu bir yandan, sakatlıklar bir yandan, medya bir yandan, algılar bir yandan bastırırken bu zorlukların altında kalkabilecek tek adama biz sahibiz… O da Fatih Terim. O’nu Ömrümün sonuna kadar savunacağım.
Bir söz de Galatasaray’a karşı algı yapanlara gelsin. Sahada bükemediğiniz eli algılarla indireceğini sananlar varsa boşuna uğraşmasın. Kendileri için her şey iyi giderken gözlerini kapatanlar biz şampiyon olurken de konuşuyorduk hala konuşuyoruz. İki tane twit ile çamur atarak sadece ellerinizi kirletirsiniz. Cimbom başı dik yürür!
http://twitter.com/allahkitaphagi