Büyük Real Madrid hezimeti sonrası zor bir deplasmana çıktı Galatasaray. Açıkçası çarşamba günü yaşadığımız utanç gecesinden sonra Galatasaray’ın iyi bir reaksiyon gösterebileceğinden emin değildim. Hem hezimet sonrası psikolojik durum hem de perşembe gecesine sarkan Madrid deplasmanından sonra 48 saat geçmeden oynanan Gaziantep deplasmanı bazı risklere gebeydi. Açıkçası maç sonu Fatih Terim’in ve oyuncuların değerlendirmeleri de beni karamsarlığa sürüklemişti. Öyle ki bu akşam aynı kadro aynı dizilişle bir Galatasaray kadrosu görseydim şaşırmazdım…
****
Bu akşama dair en büyük çekincelerimden birisi Gaziantepspor’un hızlı atakları ve Güray Vural’ın şapkadan tavşan çıkarmasıydı. Fatih Hoca hızlı ataklara karşı bol kademe alternatifli olması açısından üçlü bir defans anlayışı ile sahaya çıkardı Galatasaray’ı. Üçlü defans tercihinde Donk yerine Çaykur Rizespor maçının akılda kalanlarından Ahmet Çalık’ı tercih etti. Üçlünün kanatlarında Real Madrid hezimetinin mimarlarından Nagatomo’nun yerine Emre Taşdemir’i tercih ederken sağ kanatta hezimetin diğer mimarlarından Mariano’yu tercih etti. Orta sahada sınırlı kapasitesine rağmen formayı en çok isteyen oyunculardan Ömer Bayram’la birlikte şampiyonluğun en büyük mimarlarından Feghouli’yi tercih ederken savunmanın hemen önünde “formayı gerçek anlamda terleten” oyunculardan Lemina’yı tercih etti. Lemina tercihi aslında Rizespor maçındaki orta saha anlayışına göndermeydi. O maçta Seri’nin hızlı ama sertlikten yoksun oyununa Lemina’nın sert ve topu koşturan oyununu tercih etti Hoca. Kısa vadede faydalı olacak bir hamle ama uzun vadede Nzonzi’nin kazanılması ve Lemina’nın daha ofansif değerlendirilmesi gerekeceğini düşünüyorum.
****
Aslında Galatasaray’ın en büyük problemlerinden birisi oyuncuların “ben nasılsa oynarım” duygusunu rahat rahat yaşamalarıydı. Fatih Hoca’nın kötü sonuçlardan sonra “bundan sonra 18 yaşındaki gençleri de görebilirsiniz” açıklamalarından sonra neredeyse hiç değişiklik yapmadan aynı kadroları sürmesinin bu rehavete katkı verdiğini düşünüyorum. Bugün oynayan Emre Taşdemir, Adem ve Ömer’in seviyeleri ve yapabilecekleri katkılar tabii ki sınırlı olacaktır ama bu hem formanın adaletli dağılımı hem de “ben zaten oynarım” diyen oyuncuları rekabet içine sokmak açısından takım olma mücadelesine önemli bir katkı sağlayacaktır. Sürekli okuyan arkadaşlar bilirler yazıları paylaştığım twitlerin altında her zaman eklediğim bir cümle var; “İyi futbol iyi futbolcuyla ama mücadeleyle oynanır!” diye. Bu cümlenin tam da bu sezonun Galatasaray’ının sıkıntılarını özetlediğini düşünüyorum. Genel olarak yetenekli ama mücadele etmeden oynayan oyunculardan oluşan bir Galatasaray izledik sezonun ilk bölümünde. Bugünkü maçta ise bu sorunsalın karşılığını izledik, özellikle de ilk yarıda… Biraz artan mücadelenin diğer oyunculara da oyuna da sonuca da nasıl da etki ettiğini tüm oyuncular görmüştür. Yarım metre içindeki bir topa “üşenmeyip” gösterdiğiniz reaksiyon bazen topu kapmanıza bazen arkadaşınızın topu kapmasına bazen de golle bitireceğiniz bir atağa neden olur. Ama eskortluk yaparsanız savunma oyuncularınızı “bir yerleri açık yakalatır” tüm zaaflarının ortaya çıkmasına neden olursunuz. Örnekler biraz Ömer Üründül gibi oldu bu ama ne yazık ki Galatasaray’ın sorunu bu kadar başlangıç düzeyinde 🙂 Reaksiyonsuzluk sürdüğünde geldiğimiz nokta amatör oyunlarda olmayacak seviyelere geldi. Bunu hep birlikte gördük. Real Madrid maçını izlerken şöyle düşündüm; “3 sene önce Galatasaray’ı yenen Tuzlaspor bugün Madrid deplasmanında bu kadar acemice hareketlerle gol yemez belki de fark bile yemezdi.” Gece yarısı hezimetle bitmiş maç sonrasında Fatih Hoca’nın açıklamaları, bazı oyuncular ve kulübün gelen yaklaşımı üzerine bir şeyler yazmak istedim ama bunu sakin bir zamana bıraktım. Sanırım milli arada duygularımı yazmalıyım. Yoksa içim şişecek 🙂
****
Bugün her iki golde de Ömer Bayram’ın katkısını izledik. Bir gol ve bir de Belhanda ile özdeşlemiş “asistin asisti” ile katkı verdi Ömer Bayram. Şaka bir yana asist ve asist öncesi girişimlerde bu sene çok kısır bir sezon. Bu konuyu en zorlayan isim ise Ömer Bayram. Ömer’in en büyük artısı ilk kontrollerde topu doğru alabilirse, aldığı topları direkt oynamayı düşünmesi. Topu aldığında ya ara top düşünüyor ya da sol beki kaçırıyor. Kaçan eskiyi mumla aratan Nagatomo olunca asistin asisti gelmemişti ama sol ayaklı Emre Taşdemir Ömer’in pasını asist yaparak değerlendirdi. Neden Ömer bu konuda öne çıktı? Çünkü Ömer ve Lemina hariç orta sahada kim oynadıysa topu alıyor, biraz dürtüyor, sağa bakıyor, sola bakıyor ve rakip yerleşince de geriye pas atmak zorunda kalıyor. Ömer ne yazık ki bu konuda en net ve en girişimci oyuncusu Galatasaray’ın. Hatırlarsanız kısa süren Falcao serüveninde de O’nu golle buluşturan ve pozisyona sokan Ömer Bayram’dı.
****
Adem Büyük de bugün ayrı bir paragraf hak ediyor. Bazı oyuncular vardır forvet mi, santrfor mu, kanat mı bir türlü tam karar veremezsiniz. Ama sahaya çıktıklarında mutlaka etkinlik gösterirler ve skor katkıları da yüksek olur. Adem Büyük de bu oyunculardan. Bunun diğer örnekleri kim derseniz Tuncay Şanlı, Arif Erdem, Necati ilk aklıma gelenlerden. Bu tarz oyuncular üzerlerinde taşıdıkları belirsizlik nedeniyle rakibi huzursuz eder, takım arkadaşlarını rahatlatır, bazen görünmez katkılar bazen de çok görünür katkılar verirler. Katkılara örnek derseniz Arif Erdem’in Manchester United maçı ve genel Galatasaray kariyer performansı, yine Tuncay Şanlı’nın hem Fenerbahçe hem de Middlesbrough performansı ve Necati Ateş’in son gelişindeki Galatasaray performansı gibi örnekler verebiliriz. Sakatlanmasaydı Emre Akbaba’dan da bu tarz katkılar gelebilirdi ama ne yazık ki başka bahara kaldı. Aslında ben böyle oyuncular için bir tabir kullanırım arkadaşlar arasında ama buraya yazamıyorum 🙂 Eğer öngörülür bir takım olmak istemiyorsanız mutlaka böyle öngörülemez bir oyuncuya sahip olmalısınız. Adem tabii ki diğer yazdığım oyuncuların kalitesinde değil ama yine de şu an için ihtiyaç halinde ilk akla gelmesi gerekenlerden. O yüzden bugün Ömer Bayram’ın golünü izlerken Adem Büyük’ün yaptığı katkı gözlerden kaçmasın. O sırada net bir santrfor olsaydı markaj altında, kanat oyuncusu olsa kenarlara sıkışmış olurdu. Ancak o öngörülemezliğinin avantajı ile orayı karıştırdı ve neticesinde gol geldi.
Ne Yapmalı?
Ne yapmalı derken Lenin’in “Ne yapmalı?” kitabından futbola çıkarım yapacağımı düşünen birkaç arkadaş çıkarsa boşuna hayal kurmasınlar; Fatih Hoca bundan sonraki süreçte ne yapmalı onu kendimce onu yazacağım 🙂 Bence Fatih Hoca oyuncularını kategorilere ayırmalı.
- Öncelikle tereddütsüz oynatacağı isimlerin altını çizmeli. O oyuncuların performansını arttırmalı ve takımın çıtasını onlar üzerinden belirlemeli. Kimdir bu oyuncular? Muslera, Luyindama, Lemina ve eğer sakatlığı önemli değilse Andone.
- İkinci kategoride formayı mücadeleleriyle hak eden oyuncular gelmeli Ömer ve Adem gibi…
- Üçüncü kategori de formayı isteyen ama tam olarak istenen seviyede olmayan oyuncular gelmeli. Marcao, Feghouli gibi.
- Diğer kategoriye de formsuz oyuncular ve gençleri koymalı. Özellikle kupa maçları bu açıdan kıymetli.
- Bir de Babel ve Falcao kategorisi var. Birisi sakat birisi de sol kanattayken “sakat!” Hoca eğer dönebilirse Falcao’yu bu sefer daha titiz bir şekilde kadroya dahil etmeli. Bu süreci eğer Andone sakat geçirirse solda “sakat” olan Babel ile birlikte atlatmalı. Ben hâlâ Babel’den katkı alacağımızı düşünüyorum. Ancak kısa vadede asla kanat oynamamalı. Santrfor rotasyonundaki üç oyuncudan birisi olmalı. En azından kalça dayadığında bir anlamı olur ve ceza sahasına yakın olarak kalitesini gösterebilir.
Tüm bu kategorilere ayırdıktan sonra form durumu en yüksek, fizik açıdan kuvvetli, formayı en çok isteyen oyunculardan mümkün olan en istikrarlı takımı çıkarıp devre arasına eldeki oyuncuların Galatasaray forması içindeki ağırlığı net olarak tespit edilmiş olarak girmeli Fatih Hoca…
Sonsöz
Evet Galatasaray zor bir periyottan bu akşam hariç yaralı çıktı. Avrupa’da hüsran devam ederken ligde sıkıntılarına rağmen “allanan-pullanan” takımın bir puan gerisinde, lider Alanyaspor bu hafta kazanırsa da onlarında sadece 3 puan gerisinde. Yani önce “organize işlerle” sonra da kendi eksiklerimizle mücadele ettiğimiz bu periyotta kendimizden tüm memnuniyetsizliklerimize rağmen şampiyonluğun en büyük adayı biziz. Bunun biraz da ligimizin ve rakiplerimizin kalitesizliğini gösteriyor olması aslında Galatasaray’ın kötü olmasından daha acı. Çünkü rakipler kötü olunca “8’de 18’de” büyük Hoca ve büyük camia ile kapanıyor. Ama Avrupa arenasına çıkınca ne yazık ki “kel” görünüyor. Galatasaray iki senedir şampiyon olurken karşımıza zorla büyütülmeye çalışılan ekipler vardı. Bu “sanal” zorlamalardan alnının akıyla çıkan Galatasaray ister istemez “ben şampiyon takımım” duygusuna kapıldı. Belki bu sene de benzer bir şampiyonluk kazanacağız ama eğer Avrupa konusunda bir uyanış yaşayamazsak sanırım bu sefer içim buruk olacak…
Basit bir lig maçıyla başladım, Avrupa maçıyla bitirdim. Çünkü bir Galatasaraylı olarak lig şampiyonluğu benim için uluslararası mücadele için bir araç. İlla ki Avrupa kupası almak zorunda değiliz. Ama kolay lokma da olmamalıyız. Galatasaray’ın kurucu felsefesine tekrar kavuşması dileğiyle, iyi hafta sonları dilerim…
Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye
Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom
Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/
İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/