Büyük Gömlek!

0
612

Bugün 1 Ekim. Bir lisenin sınıfında “Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir” gibi bir şiarla yola çıkan Galatasaray’ımız 115 yaşında. Daha futbolun kurallarını bile öğrenmeden yola çıkan gençlerin vizyonları geleceğe kadar adım adım büyüyor ve Galatasaray gerçekten Türk olmayan takımlarla en çetin mücadelelere çıkan, en yüksek başarıları elde eden Türk takımı oluyor. Sanırım dünyada bunun başka örneği yoktur ki liseli gençlerin kurduğu bir takım bir çınar olarak, futbola ve sonrasında sporun her dalına kök salsın.

İşte bu çınarın kökleri artık gövdesine su çekememeye başladı. Çünkü üç-dört dil bilen lise öğrencilerinden, kendi ana dilini konuşmakta bile zorlanan yöneticilerin öncü olduğu bir takıma dönüştü. ( Yetkin kişileri tenzih ederim) Kendi şirketlerinde ticaretin en hızlısını, en kârlısını planlayan yöneticiler koca bir transfer dönemini “Galatasaray’da transfer bitmez” gibi artık demode olmuş bir tümceyle bitirdiler. Abdürrahim Albayrak iyi bir Galatasaraylı, ancak Galatasaray’a en büyük katkısı Florya’daki insan ilişkileri üzerinden olmuş. Faydalı olmak istiyorsa en yetenekli olduğu konudan faydalı olsun. Üç senedir ayağına dolaşan transferin bir kez daha ona bırakılmasının bir anlamı var mı? Derwall’i ikna etmeyi başaran gelecek vaat eden genç başkan adaylarından geldiğimiz noktaya bakın!

****

Ülkemizdeki futbolun seyri öyle bir noktaya geldi ki biz Avrupa’da gerçek bir rakip gelene kadar ne durumda olduğumuz hatırlayamıyoruz. Azeri takımı zayıf bir takım diye çok ciddiye almadım ama Hajduk Split maçından sonra yavaş yavaş döneceğimizi düşünmüştüm. Yavaş yavaş döndük ama evimize döndük! Rangers takımına elenebiliriz bunda anormal bir durum yok. Anormal olan Avrupa arenasında dişimize göre gördüğümüz takımlara karşı düştüğümüz durum. Ben demiyorum ki bu koşullarda Real Madrid’e, Paris Saint Germain’e kafa tutalım, onları yenelim. Onlar için büyük bir aşama gerekiyor. Ancak son üç yılda dişimize göre görebileceğimiz takımlardan Lokomotif Moskova, Porto, Schalke 04, Benfica, Club Brugge, Rangers gibi takımlarla oynadığımız maçlardan sadece bir galibiyet çıkardık. Bu takımlarla 80’lerde bile olsa en az üçte biri oranda galibiyete ulaşırdık. Bugün milyon eurolar veriyoruz ve hâlâ şansın bize gülmesini bekliyoruz.

****

Bu sene geçen seneye göre daha iyi bir hazırlık dönemi geçirdik. Afrika Kupası, Dünya Kupası gibi takımımızın kamp dönemini bozan bir durum yoktu. Zorlu fikstüre rağmen iyi de başladık. Son yılların aksine Fatih Hoca da daha formda görünüyordu. Kolaydan zora ön eleme turlarının üçüncüsünü de geçsek bir eşik atlayacaktık ama maalesef olmadı.

Neden Olmadı?

  • Öncelikle deplasman oyununa uygun bir kurgumuz yoktu.
  • Sol tarafta sağ ayaklı iki oyuncuyla oyun sıkışıyor, tek toplarla çıkma, oyunu genişletme gibi opsiyonları kullanamıyorduk. Defans oyuncumuz Saracchi’yi en çok hücumda aradık. Saracchi ile takımın sahaya yayılışı, hızlı ataklar, pas alış verişi bambaşka oluyordu.
  • Sağ tarafta Omar ve Feghouli henüz bir uyum sağlayamadı. Böyle olunca Omar işin kolayına kaçıyor ve defansif görevlerine odaklanıyor. Omar’ın maçın büyük bölümünü sarı kartla oynamak zorunda kalması da başka bir sıkıntıydı.
  • Taylan’dan bir “regista yarattık” rüyasına kapılmışken defanstan çıkışları sadece stoperler üzerinden yaptık. Bu insiyatif almıyorsa Taylan’a, Hoca bir kaç top kaybından sonra “daha basit oyna, daha pasif kal” dediyse Hoca’ya, oyun kurarken yok sayıyorlarsa takıma yazar. Stoperler üzerinde kurulan oyunda toplar bir defansif sağ beke, bir de sağ ayaklı sol beke gidince maalesef Avrupalılar bu kadar basit top trafiğine teslim olmuyorlar.
  • Belhanda, Emre Kılınç, Feghouli topu aldıkları zaman ya çok iyi bir şey yapıyorlar ya da çok kötü… Ortaya çıkan bu durum oyundaki sürekliliğimizi çok etkiliyor. İşte bu sıkıntı 0-0’lık süre uzadıkça daha çok artıyorken mağlup duruma düşünce bu durum kangren halini alıyor.
  • Takımın hızlı oyuncusu yok. Sol ayaklı verimli olma ihtimali olan tek oyuncu Emre Kılınç orta saha oynuyor. Fatih Hoca Babel’i tercih ediyor. Santrfor özellikleri olan Babel’i ceza sahasına itecek bir bekiniz ya da başka bir planınız yoksa Babel’in oynamasının ne anlamı var?
  • Takım şiir gibi pas aktarımı yaparken, harika üçgenler kurarken, tek toplarla birbirlerini pozisyonlara sokarken her şey güzel ama işlerin o noktaya gelmesine izin vermeyecek güçte takımlarla oynayınca maalesef Falcao’nun verimi sıfıra yakın derecede düşüyor.

Fatih Hoca 0-0 iken oyuna müdahale etmedi. Mağlup duruma düştükten sonra ilk hamlesinin Ömer Bayram içerdiğini görünce açıkçası canım sıkıldı. Oysa Fatih Hoca eskiden saha içinden değişiklikleri daha çok severdi. Babel ile ileri ucu ikileyip sol tarafa Emre Kılınç’ı ya da içeri kat etmeyi seven Belhanda’yı atabilirdi. Sol kanada yapılan Ömer değişikliği açıkçası bir vizyon içermiyordu. Ömer’in uzun sezon boyunca katkısı olacaktır ama bu maç Ömer’i çağırmıyordu açıkçası…

Sonsöz

Yazacak, konuşulacak çok şey var ama çok uzatmak istemiyorum. Bir maçta göklere çıkarıp bir maçta yerin dibine sokmak değil amacım. Ama Avrupa’daki hüsranlara dayanamıyorum. Ve bu hüsranlardan ders çıkarmadan her sene aynı hayal kırıklıklarını yaşamak gerçekten çok canımı sıkıyor. Türkiye’de günü kurtararak alabileceğimiz başarıların sevinci Avrupa’yı görene kadar. Maalesef bazı şeyleri değiştirmediğimiz sürece “Avrupa gömleği” bize ağır gelecek…

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız