Beşiktaş’ın Hatayspor karşısında aldığı farklı galibiyetten sonra şampiyonluğunu kabullenen taraftar hayli fazlaydı. Seke seke gelen iki tane 1-0’lık galibiyetin geleceğe dair çok umut vermediği ortamda bu gece puan kaybetme ihtimali dünkü maça misilleme yaparak fark yapma ihtimalinden daha yüksekti. Nitekim yana, geriye, stopere oynama döngüsünü bugün de gözledik. Bir kaza golünü çıkaracak durumda değildik ancak rakip Gençlerbirliği bir puan odağını hiç bozmadı. Devre girerken Halil’in kişisel becerisi ile 3 puan için gereken golü attık. Maçın ikinci devresi de ilk devreden farklı başlamadı. Gençlerbirliği gelemiyor, Galatasaray yeterince gidemiyordu ki Galatasaray Emre Akbaba ile ikinci golü buldu. Bu golün rakibin moralini bozması bizim de ani morallenmemizle (ne de olsa Göztepe maçından beri ilk kez ikinci golü buluyoruz) bir fark umudu doğurur mu diye maçı izlemeye koyulduk. Hücumda Emre Akbaba öncülüğünde biraz daha istekli bir görüntüye kavuştuk ve üçüncü golü bulduk. Ancak bizim ölümüzden bile korkanlar VAR marifetiyle golümüzü iptal ederek hızımızı kestiler ve maçı 2-0 bitirdik.
VAR GİT SEZONU
Sezona takım içinde bir çok eksikle başladık. Limitlere uyacağız derken olan barutları da doğru yerlere kullanamadık. Özellikle ön liberoda yaşadığımız eksikte Hoca şapkadan tavşan çıkardı ve Taylan’ı öne sürdü. Hem Hoca’nın hem de takımın formda başladığı süreci Avrupa’dan elenene ve Fenerbahçe derbisine kadar güzel getirdik. Bu noktadan sonra bir form düşüklüğüne ilk devredeki Alanyaspor maçında _hem de 10 kişi reaksiyon gösterecekken_ VAR marifetleri bir önceki sezon gibi kendini göstermeye başladı. Erzurumspor maçında kariyerinin ilk kırmızı kartını gören Falcao ligde “bize ve başkalarına çifte standardının” ikinci kurbanı oldu ama tabii ki bu son olmadı. Buna benzer bir sürü müdahaleye rağmen Galatasaray düşe kalka liderliğe ulaştı ve şampiyonluk şarkıları söyletmeye başladı. Ne de olsa yeni transferler canavar gibi başlamış ve Taylan’ın net alternatifi hariç birçok mevkii eksikliği giderilmişti. Oyun olarak olmasa da Onyekuru’nun, Mohammed’in, Muslera’nın bireysel performansları sayesinde ilerlememizi sürdürüyor ve korku salıyorduk.
Peki Ne Oldu Da Olumlu Döngü Bozuldu
- İlk topu Fatih Hoca’ya atacağım Fatih Hoca yeni transferlerin verdiği rahatlamayla ve takımla fazla oynamaya başladı. Özellikle Taylan ve Etebo arasındaki tercihinde rakiplere kurduğumuz oyun üstünlüğünü yok ederken, bu noktadaki kırılma diğer oyuncuların performansını da etkilemeye başladı. Kimse kusura bakmasın ben bu tercihin Taylan’ın sakatlığı ya da rotasyonla ilgili bir tercih olduğunu düşünmüyorum. Hoca da ilk başlarda bunun bir tercih olduğundan bahsederken sonra rotasyon demeye başladı. Eğer bir futbolcuyu çok önemsiyor ve rotasyona tabii etmek istiyorsanız ilk pas geçeceğiniz maçlar kupa maçlarıdır. Oysa Taylan kupa maçında Malatya’daki bozuk zeminde 120 dakika oynadı. Sonra Alanyaspor maçının ilk yarısında oynadı. Bana göre Fatih Hoca’yı en aldatan maç da Alanyaspor maçı oldu. Taylan ve Etebo değişikliği sonrası takımın kendine gelmesi ve neredeyse turu uzatmaya getirecek noktaya gelmesinden sonra Etebo bir anda Fatih Hoca’nın gözdesi oldu. Bozuk zemindeki Kasımpaşa maçındaki mücadelesi de bu yanılgıyı sürdürdü. Etebolu oyuna rağmen düşe kalka yürüyorduk. İşte bu noktada da birileri devreye girdi. Baktılar takım iyi oynamıyorken bile kazanıyor, Mohammed’in vurduğu şutun hızından bile algı oluşturmaya kalktılar. Derken hakemler eliyle biletimizi kesmeye başladılar. Yapılanlar karşısında Fatih Hoca, Arda gibi isimler saha dışında gerekenleri konuşsa da saha içini bu sürece yeterince hazırlayamadılar. Takım tüm bu yapılanlara reaksiyon gösteremedi. Galibiyetler ve imza törenlerinde boy göstermeye alışkın başkan ve başkan yardımcılarımız da bu süreçte kafayı gömünce takım iyice yalnız kaldı. Üstüne bir de başkanın takımı sahiplenmek yerine moralini iyice bozacak açıklamaları yapması süreci iyice baltaladı.
Ne Yapmalıydık?
- Son üç sezondur yapılanlar ortadayken daha alternatifli ve daha savaşçı bir takım oluşturmalıydık.
- Fizik kondisyonu ve ikili mücadelelerde ligin en önde takımı olmalıydık.
- Ligin en agresif takımı olmalı ve bu agresifliği hücum preslerde kullanmalıydık. Savunma oyuncularımız harici herkesin sarı kart görme korkusu olmadan mücadele ortaya koyması gerekiyordu. 5 değişikliğin en az iki tanesi bu agresiflikten gelecek kartlara önlem amaçlı değerlendirilmeliydi.
- Camia olarak birlik bütünlük halinde olmalı yönetim öncülüğünde bu kötücül organizasyonun karşısında dimdik ayakta durmalıydık.
Hem yönetimin hem Fatih Hoca’nın hem de oyuncuların eksiklikleri yukarılara “itilen” rakiplerimizin ekmeğine yağ sürdü. Neredeyse pandemi sezonunda yaşadığımız kopuşu yaşayacaktık. Geçen sezon olduğu gibi bir mevkii krizi yaşasaydık yine aynı kabusu görmek de kaçınılmazdı. Şimdi Beşiktaş’ı sahamızda yenip diğer maçlarda hata yapmasını bekleyeceğiz. Oysa her türlü kötülüğe rağmen haftaya sahamızda tur atıyor olabilirdik.
Yeni Yönetim, Yeni Kan!
Galatasaray’ın gittikçe kördüğüm haline gelen kötü temsil edilme durumu hepimizi bezdirdi. Bu şekil yönetilme şekli önümüzdeki bol adaylı seçime doğru umutlarımızı çevirmemize neden oldu. Adaylarımızın geçen hafta 23 Nisan tweetlerindeki centilmen davranışlarını görünce “işte özlediğimiz fırsat” duygusu uyandırmıştı içimizde. Öyle ki adayların seçim sonrası kazananla olanaklarını paylaşacakları bir ortam bile hayal etmiştim. Ne yazık ki bu hafta bu süreç bozuldu. Eşref Hamamcıoğlu “abilik” makamını başkanlığa giden yolda kullanmaya kalkınca diğer başkan adaylarının da tepkisi sert oldu. Hamamcıoğlu tecrübesindeki birisinin seçim sürecinde bu kadar sığ bir hamle yapmasını yakıştıramadım. İspat edilemeyecek samimi konuşmaları seçim stratejisinde kullanmamalıydı. Şimdi ortadaki 3 aday da bir “yalan” ithamıyla karşı karşıya… Bizim bize yaptığımızı kimse yapmıyor. Umarım bu gerginlik seçim sürecini olumsuz etkilemez.
Galatasaray ve Fatih Terim Gerçeği
Mevcut koşullar altında kim seçilirse seçilsin Fatih Terim’le yolların ayrılma gibi bir seçeneği yok. Galatasaray camiası bu anlamda Fatih Hoca’nın kararı arasında sıkışmış. Kim ne derse desin bu sağlıklı bir ilişki değil! Ancak bu ülke futbol ikliminden bir yabancı hoca romantizmiyle de kurtulmak kolay değil. Zamanının Lucescu’suna yapılanları bugün Guardiola bile taşıyamaz. Ki bugün çok daha ağır bir saldırı altındayız. O yüzden hem yeni yönetim hem de Fatih Hoca son iki sezonun röntgenini iyi çekmeli. Fatih Hoca takımın fiziksel hazırlığı ve taktiksel eksiklikleri konusunda bir öz eleştiri yapmalı ve kariyer finaline eskisi gibi hırslı, eskisi gibi yenilikçi bir biçimde hazırlanmalı. Yeni yönetim ise Fatih Hoca’nın temsil yükünü almalı ve ona gerekli olanakları takımın ekonomik menfaatleri ışığında sağlamalı.
Sonsöz
Bizi en çok yanıltan şeylerden birisi son şampiyonluğumuzdu. Hakem baskılarına rağmen ayakta kaldığımız , yerel seçimlerin futbol dünyamızı mecbur ettiği “kısmi objektifliğin” ardına tribün gücümüzü de alarak şampiyon olduk. Oysa rakibimiz “ayrıcalıklarla donatılmış camiasız bir takımdı.” Fenerbahçe küme düşmemeye oynuyor, Beşiktaş’ta uzaktan yetişmeye çalışıyordu. Ancak şampiyonluk oyunu oynayan rakibimiz yoktu. Geçen sezon da aynı senaryo işledi. Tribünler dolu olsaydı belki de bir şampiyonluk daha kazanacaktık. Bu sene de tüm hatalarımıza rağmen haftaya tur atacak kadar şans elimize geçti. Tüm bu üç sezonda da “bu takım şampiyonluk oyunu oynuyor” dediğimiz rakibimiz yoktu. Biz son şampiyonluğumuzda üstün bir oyun ortaya koysak da eskisi kadar dominant değildik. Bu sene bir mucize olsa ve şampiyon olsak ya da Beşiktaş şampiyon olsa da mesele üstünlük değildi. Kayırmaları bir tarafa koyarsak “bu ligde en az kötü olan büyük şampiyon” oluyor. Ligimizin geldiği nokta bu olduğu için de Avrupa’da herkesten tokat yemeye başladık. İşte en büyük eksiğimiz buydu. Biz hakem hatalarıyla baltalandığımızda göğsümüzü gere gere hakkımız yeniliyor diye ortaya çıkamadık. Çünkü düşe kalka şampiyon olacak bir oyun oynuyorduk. Bunun farkına vararak ayağa kalkma planları yapmazsak mucize bir şampiyonluk kazansak bile geleceğe dair kazanım elde edemeyiz. Şampiyon olsak da olmasak da kendi gerçeklerimizle yüzleşmeliyiz. Bu sene şampiyon olamasak da ikinciliği bırakmamalıyız. Kim bilir belki de ön elemeler bizi tekrar Avrupa’ya ısındırır…
Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!
Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/
İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/