Galatasaray Kimsenin Tekelinde Değildir

0
463

Bundan yaklaşık 30 sene evveldi. O zamanlar Anadolu ve Özel Lise sınavları yapılırdı. O dönemi bilenler hatırlar, Galatasaray Lisesi de Anadolu Lisesi statüsündeydi. Ben de daha 5-6 yaşlarından itibaren Galatasaraylı bir ailede, Galatasaray sevgisi ile büyümüş, mağlubiyetlerinde oturup hüngür hüngür ağlayan bir çocuk olarak, rüyalarımı süsleyen bu okula girmek için can atıyordum. Ortaokul yaşına gelince bu sınava girmek üzere çalışmaya başladım. Listemin en başındaki tercih tabi ki Galatasaray Lisesi idi. Sınav günü geldi çattı ve sınava girdim. Sınav bitiminden sonuçların duyurulduğu güne kadar her gece düşlerimde, o Galatasaray amblemli kapıdan girdiğimi halen unutamıyorum. Tam olarak hatırlayamıyorum ama sonuçlar açıklandığında sadece 3-4 puan veya soru ile Galatasaray Lisesine giremediğimi öğrenmiştim. 12 yaşındaki bir çocuk olarak yıkıldım. Ama ne içimdeki Galatasaray sevgisi ne de okuma aşkı o gün bugün, gücünden bir şey kaybetmedi.

Geçtiğimiz Cumartesi gecesi, çocukluğumda hayallerimi süsleyen o okul hakkındaki fikirlerimi sorgulayacak kadar üzüldüm.

Cumartesi öğlenden itibaren Genel Kurulumuzu izlemek üzere ekran karşısına geçtim. Zaman zaman bu köşeden acımazsızca eleştirsem de, transfer başarısızlığı ile yerden yere vursam da sonuçta mali yönden yaptıkları inkâr edilemeyen bir yönetim vardı sahnede. Ara transfer döneminde istenenler (herkes farklı düşünebilir) yapılmasaydı da değişmeyecek bir gerçek bu.

Fakat birkaç gün evvel divan kurulunda yapılan sert konuşmalar ve başta Duygun Yarsuvat olmak üzere birtakım “tevellütü dünyamızın gaz ve toz bulutu olduğu dönemden kalma” kişilerin saçma sapan söylemleri kongre öncesi beni biraz tedirgin etmedi desem yalan olur. Konuşmalar ilerledikçe ne gözlerime ne de kulaklarıma inanamadım. Hele ki yönetimin bizi temsil edememe noktasındaki söylem, kanı beynime sıçrattı. Tamam, Albayrak’ın sözcülüğü hiçbir Galatasaraylıyı memnun etmedi ama yapılan başarılı işler de var. Evet, yalı çocuğu ile fotoğraf çektirmek uygun değildi ama bu eleştiriyi yapanlar, aynı yalı çocuğuna ödülü verenler değil miydi??

Konuşmaların sonuna gelmeden anladım ki Dursun Özbek “kripto Galatasaray düşmanı başkan eskisi” edasıyla on ay evvelinin intikamını almak için ortamı dizayn etmiş. Ya da onu kullanan, derdi sadece Galatasaray’ın sırtından menfaat sağlamak olan (Galatasaray Eğitim Vakfında dönenler mutlaka iyi incelenmelidir), Koç ailesinin damadı ve Galatasaray Spor Kulübü taraftarının düşmanı, İnan Kıraç, bu ortamı uygun hale getirmişti. Daha doğru bir deyişle başkan eskisinin ipleri İnan Kıraç’ın elindeydi. Sadece o mu? Saygımı dün geceden itibaren yitiren ve keşke hep efsane başkan olarak hafızamda kalsaydı dediğim Faruk Süren, onun damadı olan Burak Elmas ve birkaç inandığım Galatasaraylı… Sahi, günde 50 tweet atan Burak Elmas neden dünden beri bir tek tweet atmadı?

Birçok Galatasaray kongresi izledim. Bunların içinde Adnan Polat’ın ibra edilmediği kongre bugüne dek beni en çok üzen kongre olmuştu. Fakat bu kongre rezalet anlamında onu da geçti. Adnan Polat sportif başarısızlığının ve “Lisecilere” açtığı savaşın kurbanı olmuştu. Tabii birazda stadın açılışında yaşanan olaylar etkilemişti. Mustafa Cengiz de benzer bir sonuca ulaştı. Ama bir farkla, kendisinden sadece beş dakika önce ile ibraya sunulan “başkan eskisinin” ibra edilmesinin hemen ardından ibra edilmeyerek!!..

Kongre hakkında sabaha kadar yazılacak şeyler var ama salonda iki farklı neslin temsil ettiği “liselilerin” yediden yetmişe Mustafa Cengiz düşmanı olduğu ya da oldurulduğu geceye damga vuran olaydı bizce.  Yazımın başında Galatasaray Lisesi ile ilgili en eski anımdan bahsettim. Çünkü Galatasaray, kendimi bildiğimden, bileceğim son ana kadar hayatımın en önemli parçalarından biri olacak. Bundan sonra da sıradan bir taraftar olacağım.

Galatasaray Liseli ağabeylerimiz ve kardeşlerimizden, “Lisenin” içinden öğrendiğimiz Galatasaray Kültürü’nün bambaşka bir şeye bürünmüş olduğunu maalesef gözlemliyoruz. Sanki orada okuyan çocuklar veya yeni mezunlar bir olay için kullanılacak tetikçiler haline getirilmiş gibi. Maşa olarak kullanılıyor gibi.

Neden? Birilerinin çıkarları sürsün diye mi?

Benim, onların yaşına elbette saygım var ama ya ayakta değil oturduğu yerde bile durmakta zorlanan insanları salona çekip o saate kadar bekleten nedir? Galatasaray sevgisi mi? Yoksa kendilerinden sonra gelecek olan “elit!” neslin aynı kazançlara sahip olabilmesi için aracılık yapmak mı? Artık sağır sultanın duyduğu bir şey var ki Galatasaray, bu kesim için inanılmaz bir rant kapısı.  Bal tutan parmağını yalar deyiminin, hamuduyla götürmek, kısmına devşirildiği bir yer halini almış.

Türkiye’nin en köklü ve iyi eğitimini sunan bu okulun içinden çıkanlar nasıl oluyor da böyle inanılmaz bir kibir, kapris ve kendilerini her şeyin, her kesimin üstünde gören, aşağılayan bir ruh haline bürünüyorlar? Bu okulda artık sadece bunları mı öğretiyorlar? Bu çocuklara ne yediriyorlar, ne içiriyorlar?

Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Spor Kulübü

Bugün neredeyse dünyanın her yerindeki Galatasaray taraftarı bilir ki, Galatasaray Kulübünü Ali Sami Yen ve arkadaşları Galatasaray Lisesi sıralarında kurmuştu. Yani bu kulübün çıkış noktası pek tabii ki “Lisedir.” Ama o kulüp bugün o dört duvarı aşmış, Türkiye’nin Atatürk’ten sonra en büyük markası olmuş, dünyaya nam ve şöhret salmıştır. Bugün, Çin’den Amerika’ya dünyanın her yerinde taraftarı olan bir kulüptür. Bu başarıyı sadece “Lise” sayesinde kazandık demek mümkün müdür? Liseye aşkla eşlik eden taraftar kitlesi olmasaydı bugün dünyada adı duyulan bir hayran kitlesi olur muydu? Peki taraftarının itici gücü olmasa, statlarda, salonlarda yabancı rakiplerini yerle bir eden bir Galatasaray olur muydu? O arenalara gelip de Galatasaray taraftarından korkuyla karışık saygıyla bahseden bir rakip zümresi oluşur muydu?

Şu açık ve nettir ki, Galatasaray kuran ve nüvesini, köklerini oluşturan Galatasaray Lisesi ise bugün dünyaya duyuran şanlı taraftarıdır..

Bugün Rahmetli Ali Sami Yen, mezarından kalkıp da o salona girmiş olsaydı, vizyonu dar ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, başkanlık makamına saygı duymayan topluluğu, sanırım bastonuyla “Liseye” kadar kovalardı.

Bugün nasıl ki Mekteb-i Sultani değil de Galatasaray Lisesi deniyorsa, devir değişmiş bambaşka bir çağ yaşanıyorsa, yönetim de artık taraftara ait olmalıdır. Bugün, Dünya ve Avrupa futbolunda öncü ve başarılı kulüplerin yaptığı kongrelere bakılırsa, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.

Bu kulüpler, taraftarlarını kulübe üye yapıp, statları doldurup kongrelerini yapıyorlar. Birkaç yüz kişi ile değil binlerce kişi ile kararlar alıp uyguluyorlar. Hoş bu teknoloji çağında buna bile gerek olmadan üyelerin evleriden dahi uygulama yapılabileceğini onlar bizden çok daha iyi biliyorlar ama bunu bir pazarlama ve PR stratejisi olarak uyguluyorlar. Bizim rakibimiz, bu ekipler değil mi?

İşte bundan 114 yıl evvel Galatasaray’ı kuran Ali Sami Yen’in vizyonu budur. Dar kalıplar içinde “ufak olsun, bizim olsun” diyen bir anlayış, hiç değildir.

Tüzük ve üyelik!

Belki de tüm yaşananların en can alıcı noktası bu: Tüzük!

Türkiye’de, başlı başına ucube bir durum var; Milyonlara varan taraftarları bulunan kulüplerin yönetildiği yasa maalesef dernekler yasası. Bu yetmiyormuş gibi bir de tüzük belası var başımızda. Çağa uymayan, atılım yapmaya izin vermeyen, eskimiş, köhne bir tüzüğümüz var. Birçok değişmesi gereken yeri var ama en önemli noktası belki de yukarıda bahsettiğimiz gibi üyelik konusu.

Esasen, her idealist yönetim bu tüzüğü değiştirme, revize etme amacıyla işe başlasa da o görünmeyen ve devamından çıkar sağlayan “Derin Galatasaray” buna izin vermemiştir. Dünkü kongrede mutlaka bu gizli gündemdi ve tüm olayların da kök sebebiydi.

Ama artık bu tüzük ivedilikle değişmeli, zamana uygun hale getirilmeli. Bir kere, her şeyden evvel Galatasaraylı olmayan TEK BİR KİŞİNİN BİLE ÜYE YAPILMAMASI garanti altına alınmalı. Sıkışınca taraftar maça gitsin, GSStore’den alışveriş yapsın, kombine alsın diyen sonra da yapılan borçlardan hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi arkasına yaslanıp puro içen, her türlü imkândan faydalanıp, pilav kaşıklayanların üye olması acı amma velakin başka takımın taraftarı üyeler ise sözkonusu olan işte bu çok çok daha acı.

Tabi ki herkes üye yapılmayacak, yapılamaz da bununla beraber başka takım taraftarlarından üye alınması sağlanırken, ömrünü arma uğruna adayanların önünün kesilmesi aklın idrak edebileceği bir şey değil. Tüzük ile taraftarın üyeliğe alınmasıyla beraber inanılmaz bir gelir elde edilip kulübün ekonomik açıdan rahatlatılacağı da bir başka gerçek. Birçok gelir projesinin de anahtarı olacaktır.

Bunun kriterleri, şartları bir başka yazının konusu. Fakat bu yapının derhal oluşturulması elzemdir.

Belki de yeni bir dönem başlıyor

Yıllardır sporu ve Galatasaray’ı takip eden biri olarak, öngörüm artık büyük bir değişimin zamanı geldiğidir. Klasik bir deyimle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yıllardır, başkanlar bazı dönemlerde bugünkü gibi “Lise” dışından olsa da “Lise” baskısı altında çalıştığından her halükarda yönetim neredeyse hep “Lisecilerin” elindeydi. Zaten “Liseciler”, yönetim elinde olmadığı zaman şartlara bakmadan o yönetimi devirmek için “hainliği” bile göze aldılar. Aynı dünkü gibi. Kulüp, bence tarihin en önemli şampiyonluğunu kovalıyor. Ne gibi zorluklarla uğraştığımızı önceki yazılarımda defalarca zikrettim. Bu zorluklara karşın tek kelime etmeyenler, hiç çekinmeden tarihten hainlik damgasını yemeyi göze alarak bugün yönetimi devirmeye çalışıyor. Madem Galatasaray’ı çok seviyorsunuz, şart mıdır yönetici olmanız? Bizler taraftar olarak  her yerde haksızlığa, bize karşı yapılan düşmanlığa karşı haykırıyorsak, siz neden çıkıp Galatasaray’ı savunmuyorsunuz?

Sırça köşkleriniz elinizden gider diye mi korkuyorsunuz?

İşte bu korkuyu yaşayanların Galatasaray’da yeri yoktur!

Başka kulüplerin sevgisini içlerinde yaşayanların Galatasaray kulübü üyeliği hakkı yoktur!

Başkanlık makamına saygı duymayanların, bu kulüpte yeri yoktur!

Lise baş tacımızdır ama hainlerin ve çıkarcıların içimizde yeri yoktur!

Her tarafımız düşmanlarla çevriliyken kaos çıkaranların aramızda yeri yoktur!

Bizden gibi görünüp sırtımızdan bıçaklayan “Brütüslerin” aramızda yeri yoktur! Bunlar varken zaten düşmana ihtiyacımız yoktur!!

Mustafa Cengiz ve yönetimi amaç değildir, tüm yönetimler gibi Galatasaray’ın başarısı için araçtır. Artık bir görevi daha var mevcut yönetimin: Savundukları Galatasaray hakları ve onları destekleyen milyonlarca taraftar için derhal yargıya gidip ibrayı o yoldan sağlamak. Ve acil olarak tüzüğün değişmesi için çalışmak. Yüzmilyonlarca Euroluk bütçenin yönetimini bir kesimin elinden alıp bu bütçeyi meydana getirenlerin insiyatifinde kullanılmasını sağlamak.

Unutulmasın, arkalarında destek için bekleyen milyonlarca taraftar var.

Herkes gider biz kalırız..

Twitter: https://twitter.com/byymiralay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!

Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız