İÇİ RAKİPLERİ YAKAR DIŞI BİZİ GALATASARAY
Yazıya başlamadan şunu belirtmekte fayda görüyorum.
Belki sezon ortasına kadar belki de sezon sonuna kadar bu kadronun bir çoğuyla mücadele etmeye devam edeceğiz. Kimi zaman Belhanda oynayacak ya da oynamak zorunda kalacak, kimi zaman da Sinan…
Dolayısıyla futbolcuyu kazanmak zor kaybetmek kolaydır. Eleştirmeyecek miyiz, eleştireceğiz; Hem de sonuna kadar. Gördüğümüz hataları konuşmayacak mıyız, konuşacağız hem de sonuna kadar.
Ancak bunun dozu çok önemli. Hiçbir oyuncumuzu (Tarık hariç) tamamen silme lüksümüz yok. O yüzden bence eleştirinin dozunu ayarlamak çok önemli.
Gelelim son dönemde ağzımıza pelesenk olmuş “deplasman fobisi” olayına.
Geçen sezon da yazmıştım. Ben fobi falan kabul etmiyorum. Galatasaray’ın fobisi olamaz. Hakeza bu bir fobi değil, bunun adı kötü oyun. Bunun adı deplasman oyunu oynayamamaktır.
ÖNEMLİ NOTLAR
Akhisar maçına çıkan kadroda Sinan hariç, yorumunu görebildiğim hemen hemen herkes “kadro güzel” yorumu yaptı. Ben de dahil.
Onyekuru’yu ben de forvette görmek istedim. Hatta yazılarımda yazdım. Rodrigues, Ndiaye bankoydu. Emre keza öyle. Nagatomo’yu herkes gözü kapalı yazar. Mariano yerine Linnes düşünülebilirdi ama belki Hoca dinlendirmek istedi vs.
Maç öncesi herşey normaldi.
Ancak Onyekuru’nun açık alanlarda daha iyi olduğu açıkça gözüktü. Sahte forvet rolüne tam olarak uygun olmadığını da gözlemlemiş olduk. Kapalı defansın içinde kayboldu. Takımda da kimse Onyekuru’yu arama zahmetinde bulunmadı. Bunun yanında Onyekuru’ya göre de bir oyun oynamadık. Ne top taşıyabildik ne de defansın arasına/arkasına top atabildik. Onyekuru forvette oynuyorsa ona alan yaratmanız gerekir, orta açarsanız Onyekuru ile gol bulamazsınız.
SİNAN GÜMÜŞ
Daha önce Sinan için “Aydın Yılmaz” örneğini vermiştim. Git gide Aydın Yılmaz’a dönüşmeye devam ediyor. Artık genç de değil. 25’ine girecek. Mariano maç boyunca önüne baktıkça boşluğu görüp el hareketleriyle “Sinan neredesin” dedi. Sinan’ın pozisyon bilgisi, oyun okuma yetisi “sıfır”…
Sağ kanattan atağımız başladığında Mariano ile ikili oyun oynayacağına içeri doğru girip kayboluyor. Ceza sahasının içine girip pozisyon tamamlayacağına veya kendine pozisyon yaratacağına kanadına kaçıyor. Topu aldığında ne yapacağına karar veremiyor.
Fatih Hocam Sinan’da çok ısrarcıydı ama olmuyor Hocam… Feghouli’nin sağ ayağı Sinan’dan daha fazla etkili olur. Ayrıca Mariano’nun veya Linnes’in performansı da artar. Özellikle Mariano-Feghouli uyumu başka bir seviyeydi. Sinan Mariano’yu da bozuyor.
FEGHOULİ
Feghouli olayı bir bilinmezlik şeklinde kafamızın bir kenarında duruyor. Takımın en çok kazananı. Kağıt üstünde de en etkili oyuncusu.
Eğer olağanüstü bir durum yok ise artık Feghouli ilk 11’e dönmeli. Aslında çoktan dönmeliydi. Geçen sene öyle ya da böyle 15 gole direk katkısı var. Ayrıca kim ne derse desin kumaşı kaliteli. Eğer olağanüstü bir olay varsa da taraftar bunu bilmeli. Fatih Hocam bu ısrarında biraz da kendine zarar veriyor.
Feghouli’yi kazanırsak birçok şey kazanacağız. En kötü ihtimalle bonservis kazanarız.
FERNANDO-EMRE
Fernando’ya da ayrı bir parantez açmak istedim.
Geçen sezondan bugüne Fernando’yu değerlendirmeye çalışıyorum. Kötü bir oyuncu asla değil. Kaliteli mi; evet kaliteli. Şu anda ilk 11 oynatabileceğiniz ondan daha kaliteli orta saha oyuncusu var mı; hayır yok.
Ama izliyorum izliyorum bu “Fernando Melo’dan da iyi, muazzam oynadı” yorumlarına denk gelen bir Fernando göremiyorum sahada. Uzun zamandır “ben mi göremiyorum bu Fernando’yu” deyip duruyorum kendime.
Ancak Fernando hep kaçak dövüşüyor. Kaçak dövüştüğü için kimse pasif oyununu farketmiyor. Yan pas yapıyor. Sorumluluk almıyor. Oyundan çekinince stopere kaçıyor. Hücuma destek vermiyor.
Diyeceksiniz ki iki yönlü oynamıyor defansa yardım ediyor. Ancak zamanın Selçuk İnan’ı ve Melo’su hem ileriye hem geriye geliyordu. Takım hücumuna ikisi birden destek veriyordu.
Bunu Fernando yapmayınca, özellikle deplasman maçlarında oyunu açmakta zorluk çekiyoruz. Hücumda ki tüm yük Ndiaye’ye kalıyor. Emre’nin fizik sorunu da üzerine eklenince orta sahada üretken olamıyoruz.
Emre demişken kısaca ondan da bahsedeyim.
Emre serbest oynadığında, forvete yakın oynadığında kendini daha çok gösteriyor. Ancak Emre’nin daha fazla orta sahaya yardım etmesi, ileriye top taşıması, Ndiaye’nin yükünü hafifletmesi gerekir. Ayrıca daha çok şut çekmeli, daha seri oynaması gerekiyor. Zaman zaman pas atarken, şut çekmek isterken ağır kalıyor. O zaman disiplinli olması dışında Belhanda’dan bir farkı kalmıyor. Ve en önemli sorunu da fizik. Bunun üstüne koymazsa formayı bile kaptırabilir. Hatta forma kaptırdığı kişi Belhanda bile olabilir!
Ama unutmayın; Emre’yi Galatasaray’a getiren taraftardır. Yönetime muazzam bir baskı uygulayan taraftardır. 4 M€ verilmesinin sebebi de taraftardır. Ona göre eleştirip, ona göre destek verin, Emre bizim çocuğumuz.
DESTEK-ELEŞTİRİ SORUNSALI
Ozan’a Kasımpaşa maçından sonra birçok kişi abartılı, abartısız övgüde bulundu. Göklere çıkarıldı. Bir anda Pique yapıldı, Varane yapıldı.
Akhisar maçı sonrası ise gömüldü, üzerine toprak atanlar oldu.
Bu delikanlı 18 yaşında. Üstelik çok büyük bir potansiyeli var. Aşırı övgü ve aşırı eleştiri bu çocuğa aynı derecede zarar verecek.
Avrupada, şampiyonlar liginde bir çok “18-19” yaşında çocuk ilk 11 oynuyor. Ama kimse bizim ülkemizdeki kadar bunu mevzu bahis etmiyor.
Ülkede neden futbolcu yetişmiyor diye soranlar olursa onlara “çünkü bir maçta göklere çıkardığımız gençlerden elimizi bir anda çekiyoruz onlarda yere çakılıp, kırılıp dökülüp yok oluyorlar” deyin. Överken de eleştirirken de dozunu ayarlamazsak daha nicelerini kaybederiz.
Benzer bir durum Emre’de de var.
Emre genç değil. Ancak geçen haftalarda Türkiye’nin en iyi Türk orta sahası diye adlandıranlar şimdi rencide edici şekilde küfür edip, eleştiriyorlar. Tekrar söylüyorum bu küfür edenlere; Emre’yi siz transfer ettiniz, ona göre eleştirin…
DEPLASMANDA NE YAPMALI
Yukarıda da belirttiğim gibi deplasman konumuzun bir fobi olduğuna inanmıyorum.
Deplasmanda daha üretken, baskın ve sert oynamalıyız. Ya Fernando biraz daha sorumluluk alacak. Ya Donk-Ndiaye oynayacak. Fernando’nun etliye sütlüye karışmayan garantici oyunu, sürekli yan pas yapması. Hatasız gözüken ama aslında sorumluluk almayan oyun anlayışı, hücuma vermediği katkısı, ileriye yeterli derecede top taşımaması bizim gizlenmiş deplasman sorunlarımızdan biri bence.
Bir sözümde deplasmanlarda kaybolup giden Mariano’ya… Bu kadar kaliteli ayaklara sahip olup deplasmanda bu kadar konsantrasyonu düşük olunmaz ki… Mariano’da bir sıkıntı var ama hadi hayırlısı… Ayrıca Sinan da Mariano’yu olumsuz etkiliyor. Bunu da tekrar belirteyim. Burada da deplasmanlarda Linnes oynayacak. Mariano’ya göre yeteneği kısıtlı ama ondan daha çok mücadele ediyor sahaya ruhunu yansıtıyor.
Belki deplasman maçlarında sağ bek Nagatomo sol bek Ömer de denenebilir.
Kısacası bize yenilgiye isyan eden sahaya kaliteli ayaklarıyla beraber ruhunu da ortaya koyan, itiraz eden, daha fazla mücadele eden, yırtan koparan oyuncular lazım. Ben Mariano’da, Fernando’da, Belhanda’da, Feghouli’de, Sinan’da bunu göremiyorum. Örnek vermek gerekirse belki yetenek olarak bu isimlerin altında kalır ama ben Linnes’te bunları görüyorum. Fernando düşmanım Linnes de babamın oğlu değil… Bizim bence deplasman sorunumuz budur. İç sahada coşkulanmamak elde değil zaten…
Eren’in hala daha Galatasaray ayarında bir santrfor olduğunu düşünmüyorum. Ancak Onyekuru’dan santrfor olamayacağını görünce “Transfersizliğe düşen Eren’e sarılır” misali deplasmanlarda da Eren daha mantıklı gibi gözüküyor. En azından top indirebilir veya ayağında top tutarsa daha çok pozisyona girebiliriz.
Deplasman maçlarında veya zorunlu rotasyonlarda Belhanda’ya ihtiyacımız olduğu bence aşikar. Hatta biraz gamsız olmasa şuandaki Emre’den deplasmanda daha etkili olabilir.
O yüzden lütfen oyuncularımızı öldürmeyin. Biliyorum çok kızıyorsunuz Belhanda’ya ama içinizdeki nefret yine dönüp dolaşıp bize zarar verecek Belhanda’ya değil.
Stoperde de en az forvet kadar hamlesiz kalıyoruz. Asla Maicon’un ilk 11’e dönmesini istemiyorum. Ozan’la devam edilsin. Gerekirse Donk oynar ama deplasmanlarda tercihim Ozan’dır. Maicon’un yapıp da Ozan’ın yapamayacağı pek fazla şey yok.
Son olarak Garry… Herkes bana kızacak ama ben hala Garry’nin yeteneklerinin sınırlı olduğunu düşünüyorum.
O yüzden Garry’cim sen Drogba değilsin, Sneijder değilsin… Değilsin oğlu değilsin… Ayakların yere basmalı ve çalışmaya devam etmelisin. Yoksa Galatasaray taraftarı gözünün yaşına bakmaz. Laubaliliği hiç sevmez. Hele hele havalara girmeye göstereceği tepkiyi söylemiyorum bile…
SON SÖZLER
Dediler ki; bu mağlubiyet Hoca’ya yazar. Deyin ki onlara Fatih Hoca buradan da döner tarih yazar.
Örnekleri çoktur. Akhisar maçını Hoca’ya yazsan ne olur yazmasan ne olur.
Hocam buradan da sıyrılıp bizi iç saha, dış saha farketmeksizin güzel günlere taşıyacağından zerre şüphem yok. Fatih Hoca değil mi ki “Kaybederken bile takdir edilen bir takım olmalı Galatasaray…” diyen.
Ben bu Galatasaray’ı öyle bir Galatasaray’a evirebileceğine yürekten inanıyorum. Şimdi mağlubiyet alıp ders çıkarmak sezon sonunda şampiyonluğa giderken mağlubiyet alıp “ah bu eksiğimizi sezon boyunca göremedik” demekten iyidir. Bence bu mağlubiyet Fatih Hocam açısından Porto maçının kaderini bile değiştirdi… İnşallah da haklı çıkacağım.
Ayrıca maçta lehimize, aleyhimize yanlış kararlar veren Yaşar Kemal Uğur’luya da selamlarımızı iletelim.
Kendi tarafımızdan bakarsak Yumlu’nun hareketine kırmızı kart vermemesi bir faciadır. Belki oyunun kaderi değişecekti…
Galatasaray camiasının, taraftarının, ve Fatih Hoca’nın bunları bahane etmeyip kendi oyunu eleştirmesi de Galatasaray’ın neden hep başarılı bir takım olduğunun ayrı bir ispatıdır. Takır takır oynayacak hakemi de deplasmanı da yeneceksin.
Son olarak üstadım, idolüm Ali Ece’nin hakem hakkında (hem Galatasaray aleyhine hem Akhisar aleyhine verdiği kararlar) objektif bir şekilde yaptığı “sahanın en kötüsü Yaşar Kemal Uğur’luydu” yorumuna da sonsuz teşekkürler. Kimsenin değinmediği önemli bir noktaya değindi. İzlemenizi tavsiye ederim. Sen bir başkasın futbol yorumcularının İmparator’u…
http://twitter.com/allahkitaphagi