KAOS TEORİSİ / KARGAŞA KURAMI / KELEBEK ETKİSİ

0
540

Noam Chomsky’nin müthiş saptamasıyla başlayalım:

“Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi haberi yoktur!”

Niye bu sözle başladık, ona sonra geleceğiz ama önce yazımıza başlık olan KAOS TEORİSİ / KARGAŞA KURAMI / KELEBEK ETKİSİ nedir, ona bir değinelim.

  1. Kaos Teorisi, en kısa ve en açıklayıcı tanımıyla, “sürprizlerin bilimi” olarak ifade edilir. Doğrusal olmayan ve öngörülemeyen sistemlerle ilgilenir ve bize “beklenmeyeni beklememizi” öğretir. Tahmin edilmesi veya mutlak kontrol altına alınması tamamen imkansız olan modellerle ilgilenir.
  2. Kaos Teorisi dendiğinde bilmemiz gereken bir başka önemli ayrıntı, “öngörülemezlik”tir. Karmaşık bir sistemin tüm detaylarını yeterli ayrıntıda asla bilemeyiz, sürece dair her ayrıntıyı asla öngöremeyiz. Bu nedenle de karmaşık bir sistemin üreteceği nihai sonucu tahmin etmek asla ve kat’a mümkün değildir. Teorinin, Kargaşa Kuramı diye adlandırılması da işte bundan ileri gelmektedir.
  3. “Çin’de bir kelebek kanat çırparsa, Teksas’ta kasırga olabilir” meşhur sözünü duymuşsunuzdur. İşte bu söz, Kaos Teorisi kuramcıları tarafından, teorinin temel ilkesini ifade etmek için söylenmiş bir sözdür: Kelebek Etkisi prensibi!
  4. Bu bilimsel teori ve kurama şayet felsefi bir yaklaşım getirmek icap ederse, “gerçekleştirdiğimiz en basit eylemlerin uzun vadede ciddi bir etkiye sahip olduğu fikrini algılamak” şeklinde ifade edebiliriz.

Şimdi diyeceksiniz ki, Galatasaray’ı fokus almış bir blogda, bilimsel bir kuramın fiziki, felsefi tanımlarıyla niye kafamızı şişiriyorsun.

Sevgili dostlar! 3 Numaralı Üye, Galatasaray’a, sevdası Galatasaray Spor Kulübü olan ve aklı oyunun gerçeklerine odaklı; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür insanların penceresinden bakmayı prensip edinmiş bir fikir platformu.

Ben de bu blogda mürekkep akıtma bahtiyarlığına erişmiş bir tribündaşınız olarak, içinden geçtiğimiz olağan üstü günlerde “aklı selimi bulalım” derdiyle dertlenerek kafa patlatıyorum; hepinizin şu aralar yaptığı gibi… Belki biraz uzun olacak bu yazı da, bu çabanın mahsulüdür!

Galatasaray’ımızın içine sürüklendiği kargaşa ve her geçen gün büyümeye devam eden bu kaos yumağı altında, bizi güneşli güzel günlere, mazimizdeki şanlı zaferlere tekrar kavuşturacak şey, bir kelebek etkisidir!

İşte bunun için anlatıyorum bunları.

ŞİMDİ…

“Amma da laf kalabalıklığı” diye hayıflanmayı bırakın ve yukarıda yazdıklarımın, başlarken Chomsky’nin sözüyle dikkat çektiğim duruma, yani “Galatasaray’da neler oluyor” üzerine aşağıda yazdıklarımı okumadan evvel, yol haritamın hangi bilimsel ve felsefi izlekten hareket aldığını anlamış olmanız için yazıldığını idrak edin. Ve şayet dikkatli okumadı iseniz, dönüp tekrar okuyun lütfen.

Galatasaray’da Neler Oluyor?

Yukarıda madde (1)’de “sürprizlerin bilimi” dedik. Öyle ya, Fatih Terim’in gönderilmesi, onun gitmesini isteyenler için de, istemeyenler için de sürpriz oldu, öyle değil mi? Burak Elmas’ın, Başkan seçilirken ve seçildikten sonra Fatih Terim ile ilgili tavrı ve söylediklerinden sonra patdadanak “Ben başkanım! Ben gönderdim! Niyesini bilmenizin kimseye faydası yok!” diyerek yaptığı iş, Kaos Teorisinin “beklenmeyeni beklememizi öğretir” tanımıyla birebir örtüşüyor. Madde (2)’de anlatılan “Öngörülemezlik” prensibinin de tıkır tıkır çalıştığını fark etmişsinizdir herhalde. Ve işte Elmas’ın bu kararından sonra, patladı kargaşa!

Kulübün kapalı kapıları arkasında kelebek kanat çırptı, taraftarlar ve medyada kasırgaya dönüştü.

O günden bugüne büyüyerek devam eden kaos, Fatih Terim üzerinden kulübü bölmekle kalmadı; adının Galatasaray ile yan yana anılmasının bile yakışık olmadığı ortaya çıkan edep kavramına uzak bir yöneticinin üzerinden Burak Elmas ve yönetimi eksenli fay hattının da derinleşmesini sağladı! (Bu konuda daha sonra ayrıntılara gireceğim.)

Elbet kırılmalar, çatırtılar sadece bu kadarla kalmadı, yeni teknik direktörümüz Domenéc Torrent ve hatta son olarak “takımı satan oyuncular” fazına kadar yarılma büyüdü.

Bütün bu kaos halinde kimimiz o yandayız, kimimiz bu yanda! Birinde bir yandayken, öbüründe öbür yanda! Ama hepimiz, karmaşanın tam ortasında!

O sebeple, önce temel ve hepimizi aynı çatı altında toplayacak prensibi ortaya koymakla başlayalım Kelebek Etkisine:

ASL’OLAN GALATASARAYDIR!

Sanırım buna itiraz edecek olanımız yoktur! İtiraz eden, Galatasaraylı değildir, ona da söylenecek bir şey yoktur.

Hepimiz için asl’olan, her daim, çocukluk aşkımız Galatasaray olduğuna göre, şu prensibi de içselleştirmiş olmamız lazım gelir:

Mevzubahis Galatasaray ise, Fatih Terim de, Burak Elmas da, diğer başka herkes ve her şey de teferruattır! Çünkü dedik ya, asl’olan Galatasaraydır.

GERÇEKLERİ KONUŞALIM!

Şu an Galatasaray’ımız maalesef bir dizi hata ve beceriksizliklerin neticesinde düşme potası hattına kadar geriledi. Bu hata ve beceriksizlikler başkandan yönetime, Fatih Terim’den oyunculara kadar hepsinin içinde payı olan hatalar ve beceriksizliklerdir. “Kalite eksikliği” saptaması son günlerde pek bir moda oldu ya, o vecheden bakarsak bu sezonki kalite eksikliğimiz de başkandan yönetime, Fatih Terim’den oyunculara kadar hepsinde kendini gösteren bir eksikliktir.

Bu eksikliklerin ceremesini, Galatasaray düşmanı TFF’nin operasyonuna suskun/yetersiz kalan başkan ve yönetimde; proje takımı yapıyorum deyip mühendisliği yanlış, mimarisi çarpık takım kuran Fatih Terim’de arayabiliriz. Ama şu an bunu tartışmanın hiç kimseye, hele Galatasaray’a hiç faydası yok!

Beğensek de beğenmesek de seçilmiş bir yönetimimiz var! Galatasaray Başkan kulübüdür ve Başkanımız Fatih Terim’i gönderme kararı almıştır. Takımımızın başında yeni bir teknik direktörümüz var ve ateş hattında ölüm kalım savaşı veren oyuncularımız!

Her bir Galatasaray taraftarının şu an yapması gereken ilk ve en önemli şey, onların arkasında dağ gibi durmak olmalıdır. Çünkü bizi bu cendereden çıkaracak olanlar, onlardır.

Dome için daha kafadan olumsuz bakanlar, hatta Terimist duygularından ötürü bu düşüncelerini terbiyesizlik boyutuna taşıyarak açıklayanlar var! Dünya futbolunda bir ismi ve kimsenin dil uzatmaya haddi olmayan bir geçmişi olan Torrent için bu yaklaşımın hiçbir mantıklı dayanağı yoktur. ikinci adamdan, birinci adam olur muymuş? Bunu söyleyenler delirmiş olmalı! Pep Guardiola’nın “futbol aklım” dediği, ama sizin o aşağıladığınız Torrent’in CV’si için, unutulmasın ki bırakın hiç de süper olmayan Türkiye Süper Ligi’ni, Serie A ya da Premier Lig’de bile birinci Adam olan pek çok teknik direktör her şeyini feda eder. Biz kendimizi ne sanıyoruz da, Dome gibi bir Barcelona, Bayern, City markasına dudak büküyoruz? Ukalalıktan başka bir şey değil!
Ha GS’da aşı tutar mı, tutmaz mı? O başka konu! Onu da şimdiden bilemeyiz, bakıp göreceğiz! Ama geçmişi yetiştici/taktisyen olduğunu söylüyor bize ve bizim de hepimizin mutabık olduğu gençleştirme/yeniden yapılanma projemiz için ihtiyacımız olan, iyi bir yetiştirici ve takıma omurgalı bir oyun oturtacak taktisyen!

3 haftada benim gördüğüm şu ki, Dome, takımı ezberlenmiş setler üzerinde oynatmaya ve bir oyun aklı ortaya koyarak sürdürülebilir bir dinamik yaratmaya çalışıyor. Bunu da elindeki psikolojik olarak çökmüş, özgüvenleri yerle bir, sezon başından beri doğru/düzgün çalışmamış bir oyuncu topluluğu; mimarisi çarpık ve mühendisliği yanlış bir takım ile yapmaya çalışıyor.  Arkadaşlar adamın elinde KALECİ yok, FORVET yok, ORTA SAHA allaha emanet… Langır lungur, apır sapır konuşmayalım, GERÇEKLERİ KONUŞALIM!

Ben, rahmetli babamın kucağında tribünden ilk maçımı izlediğimde sene 1976 idi. Anderlecht, Kupa Galipleri Kupası maçı. Babamın büyük hayranı olduğu ve dilinden düşürmediği Fatih Terim’i ilk o maçla gördüm, tanıdım. Maçtan sonra babam yenilgiden ötürü üzgündü ama benim hayattan en çok keyf aldığım gün olarak hatırladığım gündür hâlâ. 85’de, Fatih Terim’in helikopterle geldiği jübilesinde, bu sefer genç bir adam olarak, yine rahmetli babamla beraber gözlerimizden yaşlar akarak izlediğimiz Trabzonspor maçında da tribünde, Eski Açık’ta idim. 2000’de UEFA Şampiyonu olduğumuzda, Fatih Terim’in kupayı kaldırmasını da Parken Stadının tribünlerinde, gözlerimden yaşlar boşanarak izledim Kopenhag’da. Süper Kupa finaline çok hastaydım gidemedim, hastanede izledim. Sayısız Türkiye Ligi, Kupa, Spor Yazarları Kupası vs onları saymıyorum bile.

Bu son Trabzon maçımızı da tribünde izledim ama akan oyundan daha çok, aslında topsuz oyunu izlemek için gittim. Bunca yıllık futbol seyircisi tecrübeme dayanarak söyleyeyim ki, Fatih Terim takımı ile Domenéc Torrent takımı arasında gözle görülür bir fark var. Bakmayın siz skorların yanıltıcılığına! Zaten Hatay maçında malum çete maçı elimizden alıp rakibe verdi. Kasımpaşa maçında takımda kim vardı ki, hiç dakika almamış gençleri cehennem çukuruna atmamak için şapkada tavşan aradı hoca. Zaten Boey, Emre falan da Trabzon maçına saklandı. Trabzon maçına laf eden olursa, zaten Allah çarpar. Oyunu biz kazandık, ama maçı ellerimizle verdik. O denli saçma bireysel hatalara ne yapacaktı Torrent?

Aradaki farkı genel olarak özetlersek; öncelikle oyuncular çalışıldığı belli setleri oynamaya çalışıyorlar ve bunu sürekli birbirlerinin pozisyonlarını, yerlerini birbirlerine hatırlatarak/göstererek yapmaya çalışıyorlar. Terim dönemindeki gibi nereye gideceğini, nerede duracağını bilmeyen, ezberi olmayan, tedirgin, şaşkın bir oyuncu topluluğu yok sahada. Torrent de kenardan minik hareketlerle, bir orkestra şefi gibi takımı yönetiyor, aksayan yerleri işaret ediyor çocuklara. Takımın oyun iştahı ve kondisyonunun da daha üst seviyeye çıktığını gözlemlemek mümkün.

Bu kondisyon konusunda itiraz edenler var! Onlara tavsiyem, açsınlar utanç sebebi Denizli Kupa maçımızı bir daha seyretsinler. 2 lig altındaki sonuncu takımın 14 yedekle çıktığı maçta elenmenin tek sebebi, yeterli teknik/taktik çalışman ve kondisyonunun olmaması idi! Torrent’in “Takımımız 70 dakikalık” gibi bir tespit yaptığını da unutmayalım. O da Fatih Terim düşmanı mı ya da yılların tecrübesi ile bunu da mı göremeyecek kadar vasıfsız Dome?! 50 tane atamadık, şanssızdık, beceriksizdik falan bir yere kadar! Sen o takımdan 90+9’da 3ncü golü yiyecek kadar boğamıyorsan, hele uzatmalarda 2 lig altındaki yedeklerden kurulu takımı kendi kalesinin önüne hapsedip 1 gol atamıyorsan… Penaltılarda dizlerin titriyor kaçırıyorsan… Sadece psikolojik değil, şanssızlık değil, teknik/taktik ve kondisyonun yetersiz demektir. Fatih Terim’in gönderilmeyi beklemeden, o maçtan sonra kendinin istifa etmesi gerekirdi. Hakemler tarafından doğrandığın ligde Avrupa bileti alamayacağın anlaşılmışken, Avrupa için tek garanti bilet olan kupadan, daha en başında bu şekilde elenmenin ne mazereti olur, ne affı!

Bir de son maçta benim en çok dikkatimi çeken şu oldu, Dome sık sık yardımcılarıyla istişareler yaparak bir şeyleri tartışıyor ve dönüp takıma bir şeyler işaret ediyor. Bu, takımın başında bir TEK ADAM aklı değil, bir ortak akıl olduğunu gösterir ki Galatasaray’ın içine düştüğü durumun en büyük sebebinin Fatih Terim’e dayalı TEK ADAM düzeni olduğunu kabul etmemiz lazım. Buna itiraz edeni ciddiye almam mümkün değil!

Ama işte artık çağ da o çağ değil! Çağdaş futbol, taç atışları için bile yetiştirici/taktisyenler arayışı içindeyken, “ben her şeyi bilirim, kendim yaparım” kafasıyla, işte böyle lastik patlatırsınız! Ben, daha önceki yazılarımda da, okuduysanız biliyorsunuz ki, bu tek adam prensibi yüzünden Terim’in başarısız olduğunu, İmparator olarak yanında General olmadığı için eksik kaldığını anlatmıştım hep. O günlerde sövdünüz hep bana, demediğinizi bırakmadınız ama alın sonuç ortada, dediğimiz yere geldi iş!

Velhasılıkelam; bana sorarsanız, Fatih Terim’i gönderip Torrent ile anlaşılması, belki de her şeyi eline yüzüne bulaştıran bu yönetimin yaptığı en doğru şey!

Fatih Terim, mazimizdeki şanlı ünvanları ile atimizde hep olacaktır! Ve birgün kendisini Galatasaray başkanı olarak görmeyi tüm Galatasaraylılar arzulamaktadır!

ŞİMDİ GELELİM BURAK ELMAS VE YÖNETİMİNE!

Sayın Burak Elmas, siz aday olup Fatih Terim ile çalışacağınızı söylediğinizde, hem de “Transferler 10 gün içinde tamamlanacak. Kasa kolaylığımız da var!” dediğinizde ben düşünmüştüm ki, zaten çok eski hukukunuz olan hocamız ile uzun zamandır kafa kafaya vermiş çalışıyorsunuz, kimlerin alınacağı, kimlerin gönderileceği belli, seçim kazanılır kazanılmaz saat gibi tıkır tıkır işleyecek planınız hazır!

Ne safmışım!

“Ulan Nogay, 40 yıldır ne seçim vaadleri dinledin. Hâlâ akıllanmamışsın!” diye kendime kızdım!

Sayın Başkan, belki haklı sebepleriniz var bunları yapamamakta ama bu konuda eleştirilmeyi hak ettiğinizi sizin de takdir edeceğinize inanıyorum.

Ve fakat, verdiğiniz sözleri tut(a)mamaktan değil ama Işıtan Gün’ün hâlâ yönetiminizde olmasından duyduğum rahatsızlık konusunda asla anlayışlı olamayacağım! Ne size ne yönetimdeki diğer arkadaşlarınıza bu konuda müsamahakar da davranmayacağım! Yönetimimizdeki, başta kadın üyeler olmak üzere, diğerlerinin suskunluğunu da ne anlamam mümkün, ne anlamlandırmam!

Ortaya çıkmış ve müsebbibinin kabul ettiği o twitleri burada yazıp, o ahlaksızlıklarla bu temiz blogu kirletmek istemem! 
Özür, EVET AMA YETMEZ!

Galatasaray Yönetiminde olmanın en birinci ve temel şartı ahlak sahibi olmaktır! Çünkü o makama gelen insanlar artık Burak, Işıtan, Bikem, Remzi ve saire değil, Galatasaray Kulübünü temsil eder hale gelmişsinizdir. Varlığınız, Galatasaray ruhunun cismani temsili anlamını kazanmıştır.

Işıtan Gün’ün hiçbir etik ve moral disiplinde kabul edilmesi mümkün olmayan (Kabul etmemiz mümkün değil, diye siz de söylediniz zaten) o ifadelerini mideleriniz nasıl kaldırıyor da o insan hâlâ Galatasarayımızın yönetim kurulunda hanımlar beyler!?

Yönetim Kurulumuzun Dilsiz Basın Sözcüsü Remzi Bey, açıklamak ister misiniz? 

İş sadece o lanet twitler ile bitse, “yaaaa 15 sene önce olmuş.. toyluk, abazanlık, dikkat çekme çabası falan… lay lay lom atılmış işte..'” gibi argümanlarla belki kendinizi kandırabilirdiniz. Hani biz kanmayız da… Ama iş o kadarla kalmadı ki! Adam, bir açıklama yapacaksa GS TV dururken YouTube kanallarında, medyanın en avam, en kubur muhabbet programında -kendi eziliyor umurumda değil, müstehak, beter olsun- ama Galatasarayımızı meze ediyor, eziyor, ezdiriyor!

Ey Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerimiz! Biz fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür insanlar isteriz Galatasarayımızın başında evet, ama onların ahlaklı olmasını da isteriz!

Işıtan Gün o yönetimde olduğu müddetçe, ahlaki olarak gayrımeşru (meşruiyeti olmayan) bir yönetim olarak kalacağınızı, üzülerek ifade etmem gerekir!

Kabul etmenin mümkün olmadığını söylemişken Sayın Başkan, size rağmen nasıl durabiliyor o insan orada? Bunun Galatasarayımız için çok çirkin bir tablo olduğunu ve bir “2 Başlılık” fotoğrafı verdiğini görmüyor musunuz?
Başkan Burak Elmas, çıban başı Işıtan Gün! 
Bu fotoğrafın behemahal ortadan kaldırılması, yönetiminizin selameti ve Galatasarayımızın ahlaki değerleri açısından zaruridir! Aksi taktirde her geçen gün, size haksızca ve mesnetsizce saldıranların elleri güçlenmektedir. Bunu görün ve gereğini acilen yerine getirin! Lütfen, istirham ediyorum!
O ahlak yoksununun Galatasaray Spor Kulübünde yeri yoktur, O-LA-MAZ! Gİ-DE-CEK! Nokta.
VE EY BÜYÜK GALATASARAY TARAFTARI!

Gün, dosta düşmana karşı Galatasaraylılığı gösterme günüdür!

TFF çete olmuş, üstümüze gelirken; bizi düşürdükleri durumda kazanı iyice kaynatıp o meşhur KONSANTRASYON’umuzu baltalamak isteyenlerin yalan haber bombardımanına kanıp aklımızı, vicdanımızı, irfanımızı kaybetmeyelim.

Sosyal Medyada, sohbet odalarında, fısıltı koridorlarında “şimdi kenetlenelim demek, yönetime hizmet etmektir” gibi alçakça bir fikrin, bir algının yayılmaya çalışıldığına şahit oluyoruz!

Bu algı operasyonu ile taraftarlarımız takımı bir kenara bırakıp yönetim devirmeye, başkan kellesi almaya mobilize edilmeye çalışılıyor. Bu darbeci kafasıdır! Ve bu kafadan hiçbir zaman hayır çıkmamıştır! 
Galatasaray çöküntü yaşadığı sezonların hemen ardından öyle dirilişler gerçekleştirmiştir ki, ertesi sene ligin tozunu atarak şampiyonluklar yaşamıştır. İnanmayan tarihi açsın okusun! Başarısızlık her daim olabilir, evet hiçbirimiz istemeyiz ama hayatın içinde bu da var! Şampiyon olmak, rakiplerimizi ezip geçmek, Avrupa’yı sallamak hepimizin arsuzu tamam ama başarısız olunca bu çirkin hal de ne böyle?  
Bu çirkinliğin parçası olan kelli felli isimler, taraftarın bildiği tanıdığı, sosyal medyada fenomen olmuş kişiler! Siz nasıl Galatasaraylısınız!? Bilmez misiniz ki, Galatasaray en zor zamanında bile birlik ve dirlik içinde olmayı becerebilen, sorunlarını tartışırken bile asaletini korumayı bilen insanların omuzlarında taşınmıştır dünden bugünlere. 
Utanmazlığın alemi yok! Metin Oktay’ı düşünün! Karınca Ezmez’i hatırlayın ve utanın halinizden! Utanın ve derhal bu sapkın düşüncelerden, sohbet odalarındaki leş muhabbetlerden vazgeçin! Üç takipçi kasmak, kendinizi önemli hissetmek için Galatasaraylılığı ayaklar altına almayın! Bedeli ağır olur, tarih önünde!
Evet, yönetimimizin başarısız olduğu konular vardır. (Bence Dilsiz bir basın sözcüsünden hemen kurtulup doğru düzgün iletişim stratejileri programlayabilen ve yürütebilen birinin o görevi icra etmesi ilk şart mesela) ama Galatasaray’ın Yönetim’den hesap soracak organları vardır ve taraftarımızın duygu ve düşünceleri o organlar tarafından gayet net bilinmektedir. Tüzüğümüzün hükümleri uyarınca gerekli olan ne varsa, yapılır. Kimsenin şüphesi olmasın!

Galatasaray Türkiye’nin aydınlık yüzüdür! Darbeci kafaların, içimizdeki hainlerin, parayla satın alınmış menfaat düşkünlerinin ve düşmanlarımızın tezgahladığı ayak oyunlarına gelmeyelim!

Fatih Terim söyledi diye mi kenetlendik biz her seferinde, yoksa Galatasarayımızın ihtiyacı var diye mi?

Bu gün de tek çare kenetlenmemiz ve takımımızın arkasında dağ gibi durduğumuzu göstermemiz gereken zamandır!

Eğer ki biri diyorsa ki “kenetlenelim ama…” İşte o ama, ihanetin belgesidir!

Başta söylediğime geliyorum şimdi:

Chomsky’den ilhamla: “Galatasaray taraftarının genelinin neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi haberi yoktur!”

Şu anda hepinizin tahmin edebileceği mahfillerden, lakin hiçbirinizin tahmin edemeyeceği kişiler üzerinden öyle büyük algı operasyonları yapılıyor ki, Galatasarayımız bu kaostan çıkamasın, kargaşanın içinde helak olsun gitsin diye!

İşte bizi kurtaracak Kelebek Etkisi bir kez daha “KENETLENMEK”tir!

Ey Büyük Galatasaray Taraftarı!

Ben ilk iç saha maçımızda (12 Şubat, Cumartesi / Kayserispor) yine nefesim tükenene kadar bağırmak, ellerim patlayana kadar alkışlamak için mabedimizde olacağım!

İsterim ki ve dileğim odur ki takımımız o gün sahaya full tribünler altında çıksın! Ali Sami Yen cehennemi neymiş, Galatasaray taraftarı kimmiş görsün, içimizdeki ve dışımızdaki kirli mihraklar!

Haydi! Organize olacaksak, yalan haberler, tezviratlar, dedikodular ile kaos ve kargaşayı büyütmeye; parçalanıp bölünmeye değil, Galatasaray için bir olmaya ve tek yürek olup dik durmaya, takımımızı ayağa kaldırmaya örgütlenelim.
Çünkü Galatasaray Bizim Her Şeyimiz!

KONSANTRASYON! ŞİMDİ!

Twitter: https://twitter.com/KuzgunNogay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikâyesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız