Bazen bir maçı bir defa seyredersiniz ve yorumlamak için yeterli olur. Bazı zaman ise defalarca seyretseniz de nafile, anlatmak istediğinizi bir türlü toparlayamazsınız. Dünkü maç, artık haftalardır süren keyifsiz oyunlardan dolayı, bir defa seyrederek yorumlanacak bir maç oldu. Çünkü oyun ve sonuç neredeyse son haftalarla aynı.
Dün gece dostlarımla maçı izlerken ve bir yandan da yazarlarımızla yazışırken, maçın gidişatından olacağı hissettim ama yazıp, söyleyip kimsenin moralini bozmak istemedim. Sağolsun futbolcularımız, beni aratmadılar! Yanıltmadılar!..
Bir karambol pozisyonunda üçüncü golü atamadığımızda maçın dönebileceği belli olmuştu. Hoş üçüncü golü de atsak 90.dakika dolana kadar rahat maç seyretmemiz mümkün değil gibi görünüyor.
Son dört iç saha maçımızda, daha doğrusu Şampiyonlar Ligi Schalke maçı dâhil beş maçta galibiyet yok. Başka bir deyişle 29 Eylül tarihindeki Erzurumspor maçından bu yana (ki o da 1-0 çok zor kazanılan bir maçtı) bu yana iç saha galibiyeti yok. Oyun neredeyse aynı; hızlı başlangıç oyun kopacakmış görüntüsü, sonra öne geçme ve hatta bazen iki farklı. Ama sonuçta sahadan neredeyse yenilmek üzere olan ve beraberlikle ayrılan birtakım. Tekrara düşmüyor muyuz? Neredeyse Dejavu yaşamıyor muyuz? Eğer biz çözmüşsek son iki buçuk ayda oynana futbolu, rakip takımların teknik patronları da pekâlâ çözmüşlerdir.
Eren’in bu takımın değil bir belki üçüncü forveti bile olamayacağı, misyonunu dolduran Rodrigez’in takıma sıfır katkı yapması (Bu iki oyuncunun gol atması da ayrı bir ironi oldu). Onyekuru’nun lakayıt oyunu, Ahmet’in gereksiz telaşı, kulübeden gelenlerden,neredeyse hiç katkı alınamayışı. Mariano’nun 6 numaraya çekilmesi hangi dahiyane fikrin ürünü çok merak ediyorum.
Dün iki iyi isim Feghouli ve Selçuk yorulup oyundan düşünce takımın fişi çekilmiş oldu.
Daha önce de bahsetmiştim, takımın maalesef sonuca, oyuna isyan eden bir saha içi lideri yok. Bir de kondisyon sorunu tabi ki… Bu takıma iyi bir stoper ya da iyi bir santrafordan evvel iyi bir kondisyoner gerekli. Milli takımda dâhil olmak üzere, ben bir Fatih Terim takımının, maçların sonunda bu denli zorlandığını hiç görmedim. Örnek mi? 2-3’lük meşhur Hırvatistan maçının sonu. Kondisyonu olmayan takım o maçı çeviremezdi. Fatih hoca hep iyi kondisyonerlerle çalıştı. Örneğin efsane Scott Piri gibi. Ama şu an kondisyonerin adını bile bilen yok.
Ekibimiz, 60-65. Dakikadan sonra hızla düşüyor. Kenardan gelenler de çare olmuyor. Hatta daha bile kötü oluyor diyebiliriz.
Ben rakip ekibin hocası olsam takımımı 60 dakika ekonomik oynatır, mağlup duruma da düşsek takımımı ona göre motive eder, son yarım saat kademeli olarak hızlı forvetlerimi oyuna sokarım. Aynen olan da budur. Sahada isyan eden, kenarda da ateşleyen bir hoca olmazsa sonuçlar bu şekilde birbirine yakın oluyor. Dün gece Aminu Umar, tek başına her iki kanadımızı da salladı. İnanın buna çözüm bulamamamızı aklım almadı.
Ekip saha kenarında Fatih Hocayı görmüyor diye mi dağınık? Yoksa başka bilinmeyen sorunlar mı var? Gerçi biz Galatasarayız ve ülkeye mal olduğumuz için her türlü sorunumuz medyanın önünde, bilinmeyen pek de bir şey yok.
Bu arada, gençler konusunda bir parantez açmak lazım. Kadroya giren gençlerimiz gerçekten çok yetenekli, kabul. Ama acaba oynayabilecek tecrübe, deneyim ve o yükü kaldıracak psikolojiye sahipler mi? Bakınız, Ozan transferi konusu bir haftadır medyada. Bu, zaten başka bir komplonun parçası. Bahsettiğimin ne manaya geldiğini Galatasaraylılar anlamıştır sanırım. Ozan’ı ilk oynadığı maçtan beri dikkatle takip ediyorum. Yükselen grafiği bir hafta adı geçen transfer dedikodularından sonra dün sekteye uğramadı mı? İyiyken iyi ama kötüyken kötü demek, boş yere göklere çıkarmamak en doğrusu olacaktır. Dün özellikle ikinci yarı yaptıkları ve hatta yenilen gollerdeki zamanlama ve yer hatalarının bir kez daha izlenmesini tavsiye ederim. Bu örnek olmalı ve onlarıngenç oldukları gerçeğinden hareketle uygun zamanın teknik ekibin ve Fatih Hoca’nın sorumluluğunda olduğu asla unutulmamalıdır. Kazanalım derken hepten kaybetmemeliyiz. Dikilen fidanların, ilk geçireceği ağır kışta kaybedilebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Peki neden?
Bütün bunlar sahaya yansıyan görüntüler takdir edersiniz. Oysa bir de saha dışı etkenler var. Bu satırları yazarken hep yönetimi eleştirmekten mümkün olduğunca kaçındım. Transfer konularına tekrar girmenin anlamı yok. Ocak ayı geldi. Alınacak önlemlere göre değerlendirilebilir.
Ancak, Galatasaray’ın üstüne topyekûn gelinen bu dönemde süreci başından beri yanlış yönettiler. Düşünsenize,ortalama bir taraftar tarafından, ne dediği anlaşılacak bir basın sözcümüz yok. Kabul edilecek bir şey değil ki, burası Galatasaray. Transfer komitemiz yok. Ortamın gerektiği tepkiyi verecek bir yönetim kurulumuz yok. Buna karşın kendi egolarını tatmin etmede üstüne olmayan ama Galatasaray’a yapılan saldırıda suspus olan kulüp üyelerimiz var.
Geçen hafta “sözde” efendi kulüple yapılan maçta, maçtan günler önce başlayan, sonuna kadar sürdürülen çadır tiyatrosundan tek satır yazmak istemedim. Daha sahada tiyatro başlamadan TFF’nin kukla başkanı maçın hakemiyle özel ofisinde görüşüyor. Eğer yazarı babası kabul edilirse, babası belli olmayan bir bildiri ortalarda dolaşıyor. Ve ekibimiz sahada dilim dilim doğranıyor. Hem de son üç aydır en iyi oyununu oynarken. Ama maçtan sonra, yönetim içinde en son basına demeç verecek kişi, ne söylediğini anlaşılmıyor ama kabaca “bize savaş açmayın, barışalım” diyor.
Fatih Hoca çok yalnız bırakılıyor ve yaptığı bazı hatalardan belli oluyor ki psikolojisi de bozulmuş. O’nun bu taraftarda sonsuz kredisi vardır. Taraftarın neredeyse tamamının ittifakıyla da yakın gelecekte doğal bir başkan adayıdır. Ama desteklenmesi veya en azından bu hissiyatın kendisine kazandırılması lazımdır. Ocak ayını bilemem ama Temmuz ayı büyük fırtınalara gebedir.
Bu noktada Yöneticilere seslenmek istiyorum,
Unutmayın beyler, Galatasaray kimseye minnet borcu olmayan bir oluşumdur. Eğer birilerine minnet borcunuz varsa o koltuklar size fazla gelir. Sizin minnet borcunuz olan tek bir yer vardır. O da taraftardır. Muhtemelen Ocak son şansınızdır, arkasından tepkilerin sesi yükselecektir. Toparlanın ve kendinize gelin.Ekonomiyi toparlayayım derken marka değerini yerlere düşürmeye hakkınız yoktur. “Benim her geldiğimde şampiyon olduk” demek ise anlamsızdır. Çünkü futbolda dün değil bugün vardır.
Ve her ne kadar yaşa ve tecrübeye saygı duysam da, başta duayen geçinen, nüfus kağıtları tedavülden kalkmış kulüp ve divan üyeleri, iyi bir şeyler yapmak ise niyetiniz cesaretle Galatasaray’ı her mecrada savunun. Yok eğer cesaretiniz yoksa, susun,çekilin ve gençlerin önünü açın.
Bizim için aslolan Galatasaray’dır, her zaman her yerde Ali Sami Yen’de…
twitter: https://twitter.com/byymiralay
Ana hesabımızı takip etmeyi unutmayın: https://twitter.com/3numaraliuyecom