Korkun!

0
1220
Fotoğraf: Uğur Senpire https://twitter.com/fotottarena
Fotoğraf: Uğur Senpire https://twitter.com/fotottarena

Dünyanın her tarafında derbi haftaları var. Bu derbiler; siyasi görüş, etnik köken, din ve mezhep gibi ayrılıklardan kaynaklı, şehirlerin ya da ülkelerin farklı yakalarında kurulmuş kulüpler aralarında oluyor. E haliyle bu kulüpler kendi aralarında maç yaptıklarında gergin medya, gergin sokaklar, gergin tribünler ve gergin bir saha içi potansiyeline sahip. Ancak tüm bu gerginliklere rağmen, neticede iyi ve mücadele içinde bir futbolun oynandığı, uluslararası ilginin o yöne döndüğü karşılaşmaları izletiyorlar çoğunlukla. Bizdeki derbide ise durum tam tersi. Irk, mezhep ve siyasi bir arka planı olmayan bir ezeli rekabetten besleniyor; ancak adı “dünya derbisi”. Oysa yıldız transferlerden kaynaklı münferit ilgi dışında, bizim “dünya derbimize” ilgi pek de az. Tabii ki bunun en büyük etkisi ülke genelinde futbolsuz geçirdiğimiz az taktikli, göze daha az hitap eden, topun oyunda kalma sürelerinin az olduğu; oyun içinde hücum etmeye çalışan, futbola estetik katmaya çalışan ve gol düşünen oyuncular yerine savunma oyuncularına sağlanan yüksek oranda pozitif ayrımcılık. Koşu performansları düşük hakemlerin, maç temposunu kendi tempolarına göre ayarlamaya çalışmaları ve bazılarının da futbolun genel ruhunu hiç bilmemelerinin, ilgisizlik konusunu önemli derecede beslediğini düşünüyorum. Eyyam, hatalı karar, yanlı karar, önleyici hakemliği taraflı kullanma gibi şeyleri de bu sürece rahatlıkla ekleyebiliriz. Tüm bu veriler ışığında yabancı bir insanın aynı anda Premier Lig, La Liga, Bundesliga gibi liglerin maçları varken, “durun ben Türkiye Süper Ligi maçı izleyeyim” diyeceğini düşünmüyorum. Ancak bir bahis oyunu oynayacak ki bu ligin maçını takip etsin. Ben bile Galatasaray olmasa dönüp bu ligin maçını izlemem. Galatasaray’ın hatırına diğer rakiplerin de maçlarını çok da keyif almadan izlemek zorunda kalıyorum.

****

Bazen diyorum ki Galatasaray’a hiç bulaşmasaydım şu an okuduğumun üç katı kitap okumuş, üç katı yer gezmiş olurdum. Sonra diyorum ki ruhumun Galatasaray’ın mücadeleci ruhuyla eşleşen kısmı sayesinde hayatta birçok şeyi başardım. Kişisel tarihimde Galatasaray benim için takvim iğnesi gibi olmuş adeta. Yani sadece bana mücadele gücü vermemiş aynı zamanda anılarımın kapısını açacak bir “anı anahtarı” olmuş. Galatasaray bir yandan bana, ben sekiz yaşındayken babamın yüzünün, sesinin nasıl olduğunu hatırlatırken, diğer yandan sekiz günlük bile olmayan oğlum kucağımda, dostlarımla izlediğim derbi anındaki ortamı hatırlatıyor bana. Oğlumun sıcaklığını, kokusunu gün gibi hatırlıyorum. Oğlumun doğumu şerefine bana evde derbi hediyesi alan dostumun sıcaklığını da…

Sadece mücadele ya da “anı anahtarı” olması değil Galatasaray’ın benim için anlamı. Bana herhangi bir oyunu kazanınca nasıl hazmedeceğimi, kaybedince de bu durumla nasıl baş edeceğimi öğreten bir unsur. O yüzden bir mücadeleyi kazandığımda zaferim kısa sürer “gelecek sefer neyi daha iyi yapabilirim” diye düşünürüm. Kaybettiğimde de yenilginin hüznü kısa sürer; “bu sefer neyi yanlış yaptım, gelecekte neyi daha doğru yapabilirim” diye düşünürüm. Sadece kazanmaya odaklı yaşayan, adeta “Fenerbahçelileşen” taraftarlarımız dışında çoğu Galatasaraylı arkadaşlarımda da bunu gözlemliyorum.

Gelelim Derbiye

Yıllardır süre gelen gergin derbi haftasına geldik. Evet şu andan itibaren 48 saat gibi bir süre kalmış olacak maça. Eşit bir kavgada kaybetmeyi ve hazmetmeyi bilemeyen çocukların “büyük abilerini” çağırdığı gibi hep bir “patron” arkasından sahaya bakmaya alışmış bir camianın rakibiyiz. E, Türkiye koşullarında patron dediğin de çocukluğu boyunca her istediği olmuş, kaybetmeyi hazmedemeyenlerden oluyor genelde… Oysa bu işin yansıması olarak önce kulüpleri zarar görüyor, sonra da Türk futbolu… Kaybetmeyi kabullenen bir kültürün oluşmadığı bir ortamdan da “dünya derbisi” çıkmıyor haliyle.

Hâlâ giremedim derbiye değil mi? Pek de niyetim yok aslında… Biliyorum ki kafamızda dizilişler, sistemler, taktikler konuşturup sonrasında sahada bir kör dövüşü izleyeceğiz. Olur da geçen sene Onyekuru’nun attığı gol gibi öne geçersek diğer “körün” önüne “uygun bir pozisyon yuvarlanacak” maç en kötü berabere bitirilecektir.

Yaklaşık 20 yıl gibi süre geçmiş Galatasaray’ın galip gelememe süresi olarak. Bunu taktığım, üzüldüğüm çok süreç oldu. Yaşanan haksızlıklar ve süreçler içimde o kadar büyümüştü ki “Kadıköy Efsanesi” yazısında içimi iyice dökmüştüm hatırlarsanız.

 ⇒ https://www.3numaraliuye.com/2018/03/15/kadikoy-efsanesi/

Bu yazımdan sonra açıkçası içim pek rahatladı. Yenmeyi, yenilmeyi ya da berabere kalmayı çok önemsemiyorum artık. Tek ilgilendiğim bu futbolsuz ortamdan Galatasaray’ın az hasar görerek çıkması. Tahrik ortamlarından kaynaklı çıkacak kartlar, centilmenlik dışı faullerden gelecek sakatlıklardan başka korktuğum bir şey yok. Çünkü biliyorum ki bu sürecin bu şekilde devam etmesinin “doğal olmayan” sebepleri var. Ve tüm sebepleri bu “3 Maymunlar Cehenneminde” futbolu yaşayan herkes biliyor. Bunu bir kabulleniş olarak algılamayın. Her sene aynı zamanlarda karşılaştığımız bir “oyun engeli” olarak düşünüyorum. Biz şampiyonluk mücadelesinin uzun bir maraton olduğunu biliyoruz. O yüzden bir mağlubiyete, beraberliğe kayıp gözüyle bakmıyoruz. Bence Fatih Hoca da bu rahatlıkta. O yüzdendir ki şampiyon olduğumuz iki sezonda da bu deplasmandaki “gerginlik” imgesinden çok etkilenmiyor.

Sonuç ne olacaksa olsun, korkmuyoruz!

Her derbiden önce yaptığınız ortam germe çalışmalarından, bunu bir tarz haline getirmenizden korkmuyoruz!

Korkmuyoruz!

Fenerbahçe’nin galip gelmesinden korkmuyoruz. Fenerbahçe galip gelirse sadece hocasının sözleşme ömrünü 3 hafta daha uzamış olur. O da “arkadaşlarına göre” idman saatleri ayarlar. Eski başkanlarının giremez dediği kapıdan 3 hafta daha girer.

Korkmuyoruz!

Berabere kaldığımızda iki puan kaybı ile şampiyonluktan olur muyuz diye korkmuyoruz. “Belki de Galatasaray’ı şampiyonluktan ettik” diyecek kişiyle biraz da eğleniriz hatta… Yanımızda olsa “Hamza Hamzaoğlu’nu biliyor musun?” diye sorar yüz renginin hangi renk koduna geldiğini değerlendiririz.

Korkmuyoruz!

Olur da bu sefer işi sadece futbola bırakırlar da “o gün sadece futbolda iyi olarak biz kazanırsak” bu durumu şampiyonluk yolunda artı 3 puan için sevinir ve kullanırız. Çünkü geçmişe değil, geleceğin kazanç hanesine yazılır 3 puan.

Korkun!

Elinizden 20 yıllık oyuncağınızı alırsak taraftarınızı hangi masallarla uyutacaksınız! Hangi “vizyon” ile yeni bir başlangıç yapacaksınız!

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız