İdeal on bir ararken doğru ideal oyundan olduk. Hem Alanya maçında hem de Erzurum maçında kazanırken “ama-fakat-lakin” diye anlattığımız oyunlar izlemiştik. 3 haftadır ilk on bir oynayan bu takım fizik gücüyle ön plâna çıkıyor, hatta maçın bazı bölümlerinde önde baskı bile yapabiliyor (ki Fatih Hoca da bunu çok sever), Taylanlı takım ise rakibi ikinci bölgede karşılayıp alanları kapatıyor ve top tekniği iyi bir Taylan ile daha iyi pas yapıyor, rakibin baskısını bir kaç hızlı pas ile çok rahat kırıyor. Galatasaray’ın mevcut kadro ile ideal oyunu Taylanlı oyun olduğu artık üçüncü örnekten sonra anlaşılmış oldu. Fatih Hoca kazanan takımı bozmamayı (istikrarı) istedi ama eski oyuna dönmek daha doğru olacaktı.
TEKNİK AÇIDAN
Bu maçın taktik anlayışına bakarken önceki iki maçlardaki taktiklere değinmek gerekiyor. Alanya maçında golü bulana kadar Mostafa’nın orta sahaya kadar gelerek arkadaşlarına servis yaptını, Onyekuru’nun da forvet gibi kendini ileriye attığını iletmiştik. Erzurum maçında ise sağ taraftan bindirmeleri çok iyi yapan Yedlin ile etkili olmaya çalışmıştık. Ankaragücü maçında ise ilk yarıda ikisini birlikte yaptık. Bu durum farklı oyun ezberlerimizin olduğunu gösteriyor. Takım adına iyi bir durum ancak golü bulamadığımız zaman sorun yaşıyoruz. Nitekim yine öyle oldu. İlk 10 dakikada Arda’nın Onyekuru’ya yaptığı iki pasın en azından biri başarılı olsa golü bulmak içten bile değildi. Rakip savunmanın hatasıyla ve Emre Kılınç’ın önde baskısıyla kaçırdığımız gol de önemli bir pozisyondu. Savunma anlamında zaten hücum gücü düşük olan rakibe karşı çok fazla sorun yaşamadık ama penaltı golü bütün moralleri ve planları bozdu.
İkinci yarı kaybetmeye tahammülü olmayan bir takım olarak çift forvete döndük. Yedlin’in ikinci sarıyı görme riskinden Linnes’i de oyuna aldık. Sağ tarafta Linnes, sol tarafta Ömer olunca iki bekimiz de teknik kapasitesi düşük bekler oldu. İkinci gol, kırmızı kart derken artık taktikten ziyade sadece golü düşündük. Arkada bıraktığımız boşlukları değerlendiremeyen rakibe teşekkür bile etmemiz gerekiyor. Gol geciktikçe rakibin direnci arttı. Mutlaka sahada olmasını söylediğim Feghouli’nin basit pas hataları, Linnes’in ve Ömer’in adresini bulmayan ortaları puanın ellerimizden kayıp gitmesine neden oldu.
SIKILDIM
Sizi bilmem ama ben artık sürekli faul ile duran maçları izlemekten çok sıkıldım. İkili mücadeleye nizami girilmiyor, bilerek isteyerek faul yapılıyor. En ufak darbede yere yatılıyor. Hakemler de çok basit düdük çalıyor. Yayıncı kuruluş bile özetlerde şutlardan çok faullere yer veriyor. Mostafa Türkiye’ye geldiğinden beri kaç tane dirsek yedi “ah” bile demedi. Kendine atılan dirseklerin yarısı bile etmeyen bir darbeyle kırmızı gördü. Adım gibi eminim ki Türkiye’de futbolun böyle oynandığını anlatacaklar ve o da faul almaya başlayacak. Tıpkı Marcao gibi… Umarım yanılırım
NİSANDA OLACAĞINA MARTTA OLSUN
Mutlaka bir mağlubiyet olacaktı. Nisan sonunda veya Mayıs ayında olacağına şimdi olsun ama ideal oyunumuza dönmemiz şart! Benim ideal on bir düşüncemde ön liberoda Taylan, sağda Arda, solda Onyekuru, ortada Emre Kılınç ile Feghouli var. Belki yumuşak bir orta saha olabilir ama nasıl pas yapacağını hayal ediyorum da çok can yakar. Deneyelim ve görelim…
Ejder Dilber
Twitter: https://twitter.com/ejderdilber
Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!