ŞAMPİYONLUĞUN HİKAYESİ
2017 yılı Sıcak bir temmuz ayıydı. Canım sıkkın… Galatasaray uzun zamandır kötü… Artık üzülmek benim için normal bir hal almıştı.
Başımızda kötü bir yönetim vardı. Birçok hoca geldi gitti. Çözüm yok… Kendimi dışarı atayım dedim. İsmi lazım değil bir arkadaşımla buluştum. Çay kahve sohbet muhabbet derken konu pek tabi Galatasaray’a geldi. Twitter kullanıyor musun? Gündemi takip et, aktif ol, sen yoksan bir kişi eksiğiz sözlerinden sonra arkadaşımdan “Sosyal medyada gücümüzü göstermeli ve varlığımızı hissettirmeliyiz. Galatasaray’ın bize ihtiyacı var. O mecrayı hafife alma, sesimizi oradan duyuruyoruz.” sözlerini duyunca bir tuhaf olmuştum.
Twitter’ı uzun zamandır kullanıyordum. Ama şahsi hesabım işim dolayısıyla taraftar hesabı olarak kullanmaya müsait değildi. Eve gidene kadar Arkadaşımın ” Galatasaray’ın bize ihtiyacı var” sözleri kulaklarımda çınlamaya devam etti.
Akşam eve vardım. Şöyle bir Pc ekranına uzunca baktım. Arkadaşımın dediğini dinledim ve kendime bu hesabımı (@allahkitaphagi) açtım.
Bir baktım sosyal medya kaynıyor. Herkes bir isyanda, her kafadan bir ses çıkıyor. Daha “Riekerink Bey diyeceksiniz” cümlelerinin üzerinden çok geçmeden “Riekerink İstifa” sesleri yükseliyordu.
Kısa sürede sosyal medya başarılı oldu ve Riekerink gitti yerine İgor Tudor geldi.
Allah’ın bildiğini kuldan saklayamam. Artık bir istikrar olsun, her başarısızlıkta hoca değişmesin diye düşünüyordum. Ayrıca kadro gerçekten artık miadını doldurmuştu. Kimse heyecanlandırmayan bu kadro ayrıca sahada mücadele adına hiçbir şey koymuyordu. Birilerinin el atması gerekiyordu.
ÖSTERSUNDS
Ben Östersunds maçından önce eleneceğimizden gerçek manada korkuyordum. Çünkü bizim inancımızı içimizden söküp almışlardı. Çünkü kadro o kadar kötüydü ki yeni birkaç transfer yapılmış olmasına rağmen sahada ki durumları apaçık ortadaydı. Östersunds kadrosu Fatih Terim’in ‘’Hata bende,onlara güvendim’’ dediği Akhisarspor karşısında mağlubiyet alan kadronun aynısıydı. Üstelik Östersunds’u Arsenal karşısında izlediyseniz çokta hafife alınacak bir takım olmadığı ortadaydı. Lakin Galatasaray’ın böyle bir mazereti olamazdı. Sen Real Madrid’i devirmişsin. Nice yenilmez denen takımları yenmişsin, bu takım da kim desek de sahadakilerin böyle bir inancı ve ruhu yoktu.
Artık kahroluyorduk ama bağırmaktan nefesimiz tükenmişti. Mecalimiz kalmamıştı. Bir çok hoca gelmiş sonra ardına bakmadan gitmişti. Ben hep Fatih Terim’i istemiştim ama o zamanki konjonktürel yapı buna müsait değildi. Hoca’nın gelmesi mucize gibi birşeydi.
TRANSFERLER
Kadronun kesinlikle yenilenmesi gerekiyordu. Yenilenirken de oldukça faydalı olacak futbolcuların alınması lazımdı. Yani yapılacak yanlış transferler intihar etmekle aynı anlam taşıyordu.
Birçok transfer gerçekleşti. O süreçte birçok isim söylendi.
Sezon başından beri yapılan transferlerin hepsinin mükemmel olduğunu düşünmüyorum. Takdir ettiğim transferler: Gomis, Fernando, Mariano …
Belhanda, Maicon, Feghouli verilen ücrete göre alınan performans noktasında tam anlamıyla doğru transferdi diyemediğim isimlerden.
Neyse yeni sezon yeni oyuncular derken beni tekrar 3 sene önce ki gibi heyecan basmaya başlamıştı. Sanırım benim şampiyonluk ateşim tam o zamanlar yanmaya başladı.
Sezon başladı. Yeni takımı merak ediyordum. İçimde bir heyecan. Gomis’in attığı ilk golü ve sonrasında ki sevincini hiç unutamıyorum ve unutamayacağım. Çok affedersiniz kendimi yumrukladım sevinçten ne yapacağımı şaşırmıştım. Öyle sevinçliydim ki eşim ‘’Sen delirdin en sonunda’’ diye serzenişte bulunmuştu. 3 Senenin vermiş olduğu özlem vardı. 3 senedir bu kadar isteyen koşan arzulayan bir takım görmemiştik.
İlk 8 hafta herşey muhteşem gidiyordu. Allah’ın bildiğini kuldan saklayamam, hem istikrar olsun istediğim için hem ilk 8 maçtaki performans nedeniyle hem de genç dinamik ve gelecek vadeden bir hoca olarak gördüğüm için medyaya Galatasaray hocasını yedirmemek adına Tudor’a destek oldum.
Ta ki taktiksel anlamda yanlışlara düşene kadar, iletişim konusunda sorun yaşayana kadar, Galatasaray taraftarlarına karşı nahoş hareketler yapana kadardı benim Tudor’a olan desteğim. Kendisi katkı vermiştir. Bunun için ona teşekkür ediyorum. Ama büyük hoca olmak istiyorsa liderlik ne demek, mentörlük ne demek, iletişim ne demek ve oyuncu performansı nasıl arttırılır, oyuncuyu nasıl kazanırsın; bu noktalar da kendini geliştirmesi gerek diye düşünüyorum. Neyse umarım şansı bol olur.
Yazının bu kısmını yazarken bazı yerler hariç birçok yerinde çok zorlandım. Sanırım yazıyı “Nerede kalmıştık” kısmından sonrasına taşımak istiyorum. Galiba bundan kaynaklanıyor.
Devam edelim…
NEREDE KALMIŞTIK
Fatih Hoca dedi ya “Sebebi ben de kalsın ama diğerlerine göre bu şampiyonluk benim için özel” diye ben de aynı öyle hissediyordum. Ancak Fatih Terim o meşhur “Nerede Kalmıştık” twitini attığı an içim daha bir başka hırsla, arzuyla, inançla, vizyonla dolmuştu. 22.12.2017 akşamı arkadaşım aradı beni;
Arkadaşım: (heyecanlı bir sesle) Gördün mü? Gördün mü diyorum sana! Gördün mü?
Ben: Yahu dur bi sakin ol, neyi gördüm mü?
Arkadaşım: Fatih hoca oğlum Fatih Hoca… (Telefon kapanmıştı)
Benim Özbek yönetiminin Fatih Hoca’yı getireceği yönünde hiçbir inancım yoktu. Ancak Fatih Hoca’nın her ne olursa olsun Galatasaray’ı ve taraftarı görmezden gelmeyeceğine adım kadar emindim.
Arkadaşım telefonu kapattıktan hemen sonra o an neyle uğraşıyorsam bir kenara bırakıp twitter’a sarıldım.
“Nerede kalmıştık” twitini gördüğümde mutlu olduğum kadar son yıllarda mutlu olduğum bir an yoktur sanırım. Bir de sevdiceğimle evlendiğim vakittir herhalde 🙂
Ne yapacağımı bilemedim. Birçok twit attım.
Ama en önemlisi o “Nerede kalmıştık” twiti inancımı perçinlemişti. Fatih Terim’e kavuşmak, onu yeniden Florya’da görecek olmak, efsane konuşmalarını dinleyecek olmak beni inanılmaz heyecanlandırıyordu.
Öte yandan seçim vardı. Transfer dönemi geldi çattı. Fatih Hoca’nın dediği gibi “Zamanımız yok, paramız yok, emeğimiz çok”tu. Sonra bir babayiğit çıktı. O da Mustafa Cengiz’di. Borçlar, ödenmeyen futbolcu ücretleri, Fatih Terim’e verilecek güven duygusu… Başkanımız Mustafa Cengiz hepsini sağladı şükürler olsun ki…
Ve Galatasaray’ı senelerdir kötü yöneten bir ekipten kurtardı. Metanetli, ağır başlı ve mevkisine yakışır bir tavrıyla herkesin takdirini kazandı. Ayrıca sahiplenici, birleştirici ve Galatasaraylı duruşuyla taraftarın da yüreğine su serpti sevgili Mustafa Cengiz… Taraftarı dinlediğini ispat eden hamleleriyle de gönülleri kazandı. En büyük örnek 3numaraliuye.com ailesinin pek değerli ferdi olan Gökhan Bilek ağabeyimizin fikir sahibi olduğu #yellowfriday’i hayatı geçirerek camiada kenetlenme ortamı yarattı. Bu manada Gökhan ağabey ve Mustafa Başkanıma teşekkürü borç bilirim. Bunları yazmasam bu yazı eksik kalacaktı.
Bu sıralarda Beşiktaşlısından tutun Fenerbahçelisine kadar herkes Galatasaray’ın kadrosunun kötü, fikstürünün zor olduğunu söylüyordu. Derken Ndiaye’nin ayrılışıyla birlikte ilerleyen süreçlerde Fernando’nun Denayer’in Mariano’nun sakatlıklarıyla beraber işler daha da zor hale gelecekti.
İŞTE EFSANE İŞTE FATİH TERİM
Hiçbir zaman inancımı kaybetmedim. Ama içten içe de işlerin çok zor olduğunu da reddetmiyordum. Ah Fatih Hocam dedim; sen ne zaman sorunsuz, sıkıntısız, üstüne gereğinden fazla sorumluluk yüklenmeden çalıştın ki? Hep fazlasını verdin. Hep kendinden verdin.
Oyuncu maaşları dahi ödenemiyordu. Herhalde bir hocanın elini kolunu bağlayacak en kötü durumdur. Ama işte buradan sonra Fatih Terim kimdir, Fatih Terim olmak nedir, bir efsane nasıl olunur tek tek gösterecekti İmparator!
Önce; bir görev adamı olacak, ileride taraftarın yüreğini kazanacak, sahada bir Samurai edasıyla savaşacak bir adam getirdi. Kim di o ? Tabi ki Nagatomo… Öyle nokta atışı bir transfermişki kıymetini ancak bugünlerde anlıyoruz.
Biz Ndiaye’nin arkasından ağıtlar yakarken futbola küstürülmüş, taraftarın gözünden düşürülmüş, neredeyse ismini dahi unutmak üzere olduğumuz bir aslan daha kazandırdı bize…
Ryan Henk Donk…
3-5 ay önce sahaya çıksa yuhalanacak Donk, İmparator ile beraber adeta Pogba’ya dönüşmeye başlamıştı.
İNANÇSIZLARA KARŞI İNANANLAR KAZANDI!
Herşey bu kadar kolay değildi. Eksikler sakatlıklar, hakem hataları, rakiplere karşı tanınan imtiyazlar, bize zorluk çıkaracak fikstürlerin yazılması ve kadro da yedek oyuncunun bulunmaması insan üstü bir şekilde hocayı zorluyordu. Ama Hoca bunları hiç konuşmadı dile getirmedi, hep işine odaklandı. Şikayet etmedi ama gel gelelim sosyal medyada “İnançsızlar ordusu” vardı.
Sivasspor yenilgisiyle beraber bir anda hortladılar. “Bu yenilgiyi Fatih Terim’e yazarım, şu futbolcuyu neden oynatmadı, bu oyuncuyu neden oyuna aldı” diyenler meydana çıktı. Ama birde inananlar vardı. Bir köşede “Yaşa Fatih Terim yaşa İmparator” diye haykıranlar vardı. Durumları biliyorlardı. En kötüsü Fatih Hoca’nın birşeyleri bir şekilde düzelteceğine, Galatasaray taraftarının boynunu bükmeyeceğine inananlar vardı. İnanmayanlardan daha fazlalardı…
Gençlerbirliği maçı geldi çattı. Belki de altın değerinde olan 1 puanı Maicon’un hatasıyla geride bırakmıştık. Ama Fatih Hoca yine büyük bir hoca nasıl olunur elaleme gösterircesine, “Maicon’a ihtiyacımız var” dedi. Şikayetlenmedi… Oyuncusunu medyanın ve taraftarın önüne atmadı.
Bu yenilginin ardından sezon sonu utanmadan şampiyonluk kutlayacak olan “Mağlubiyeti Fatih Terim’e yazarım”cılar tekrar meydana çıktı.
Astılar kestiler şampiyonluğu kaybettiğimizi düşündüler. Ama yine “inananlar ordusu” “inanmayanlar ordusundan” daha fazlaydı.
Fazlaydı ki Gençlerbirliği maçı sonrasında takımı destansı bir şekilde karşıladılar. Şampiyonluğun ateşini yakan onlardı. Hepsine şükranlarımızı iletiyorum.
ŞAMPİYONLUK O GÜN GELDİ
Gençlerbirliği maçı sonrası “İnananlar ordusu” takımı karşıladığında Fatih Terim’in bir yüz ifadesi vardı. Herkes hatırlayacaktır. Hepimizin içini dağlayan o yüz ifadesi…
Ben o yüz ifadesini gördükten sonra şampiyonluğun geldiğine inanmıştım. Şüphem yoktu. Bu konuda birçok twit de attım. Şampiyonluğun fotoğrafı budur diye…
TAM BİR TAKTİKSEL DEHA TAM BİR LİDER
O yüz ifadesinden sonra neler mi oldu ? Neler olmadı ki…
Lider hoca nasıl olunur, oyuncuların performansı nasıl arttırılır, mentörlük nasıl yapılır, iletişim nasıl kurulur sorularını tek tek cevaplarcasına hamleler yaptı. Oyuna sonradan aldığı, taraftarın tek kalemde silmeye hazır olduğu Sinan Gümüş çıktı bizi 2 kez ipten aldı.
Yukarıda da yazdığım gibi taraftarın neredeyse kafasından silip attığı Donk kahramanca sahada mücadele etti. Bunları kim bu seviyeye çıkardı? Tabi ki Fatih Terim…
Herkesin kaybetmemize kesin gözüyle baktığı Başakşehir’i taktiksel zekası ve oyun bilgisiyle sahadan sildi. Pek tabi bireysel yeteneklerin önemi de vardı. Tıpkı Mariano’nun attığı gol gibi, ama Tudor’un takımıyla Fatih Terim’in takımı arasında dağlar kadar fark vardı. Üstelik takım güç kaybetmesine rağmen. Fatih Terim ile Tudor yan yana bile yazılmayacak isimler ama “Terim’in Tudor’dan ne farkı var” diyen vizyonsuzlara gelsin bu taş.
Sonrasında İmparator yere göğe sığdırılamayan Beşiktaş’a karşı oynattığı oyun, çıkardığı taktik ve oyunculara muazzam bir şekilde yüklediği motivasyon ve konsantrasyon ile anlımızın akıyla maçtan ayrılmamızı sağladı.
KONSANTRASYON
Bu süreçlerden sonra taraftar ve camia “seçim” sürecine bir şekilde sürüklendi.
Bir twitiyle tüm camiayı ve taraftarı tek bir ilke etrafında topladı. KONSANTRASYON…
Bu da yine Fatih Terim’in mükemmel manevralarından bir tanesiydi. Camia ancak bu kadar hızlı ve kolay bir şekilde bir amaç üzerinde birleşebilirdi.
YENİ FATİH TERİM
Ben 4. Dönemini yaşayan Fatih Terim’i de çok sevdim. Daha sakin ama bir o kadar da hırslı…
Kendini hem modern futbol anlamında hem de takımın ihtiyaçları dahilinde geliştiren bir Fatih Terim’di bu…
Çabuk parlamayan ama söyleyeceğinden de geri durmayan bir profil…
Ayakları yere basan her gün kendine birşeyler katan çabuk dağılmayan dağılanı çabuk toplayan bir Fatih Terim…
Usta bir hoca olmasına rağmen üzerine daha da fazla koymuş yenilenmiş bir hoca…
Fatih Terim’i hep sevdim, hep seveceğim ama bu Fatih Terim bence en üst seviyede ki Fatih Terim’di…
ŞAMPİYON GALATASARAY
Bunların hepsini topladığımızda aslında şampiyon olmamamız mümkün değildi. Zaten öyle de oldu.
“Bir daha penaltı olsa bir daha Gomis’e attıracağım, kendisi vazgeçtim diyene kadar penaltıyı o atacak” hamlesi bile Göztepe’de hem Gomis’in rekorunu hem de şampiyonluğu getirdi.
Yetmedi şampiyon olduktan sonra kutlamada bile adeta “Benim de kendime göre hayallerim var Erhan’cım (Erhan Telli) eksik olan birşeyi bir şekilde deneyeyim diyorum” sözlerini tekrarlarcasına “Şampiyonlar Ligi” müziğini çaldırdı sahneye çıkarken…
Sevmeyelim de taşa mı dönelim! Vizyonuna hayran kalmayalım da ne yapalım?
Şampiyonluğunuz kutlu olsun ey büyük Galatasaray taraftarı…
Hep birlikte omuz omuza nice kupalara, nice avrupa zaferlerine…
Yine yazımı Fatih Hocam’ın bir kaç efsane demeciyle bitirmek istiyorum.
“Bazen gerçekçi olmasa da, insan hayal etmediği sürece başarılı olamaz. İnsan, önce hayal etmeli. Ondan sonra hayalini gerçekleştirmek için çaba sarf etmeli. Olur veya olmaz… Bazen birçok kişiye buna biz alıştırdık diye düşünüyorum, gözümüz hep yukarıda oldu. Ulaşılamaz yerlere ulaşmak istedik ulaştık da…”
“Kaybettiğin zaman değil vazgeçtiğin zaman yenilirsin”
Ne efsane sözdür.
Biz hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz Fatih Hocam…
http://twitter.com/allahkitaphagi