The End!

0
2870

Nereden başlasam bilemiyorum. O kadar doluyuz ki bazı şeylere karşı. Adaletli yönetimlerle asla olmayacak bir seri yaklaşık 20 sene sürdü. Biz bu seriyi çok da fazla önemsemeyip Kadıköy’de kupa kaldırmak dahil şampiyonluğa giden çok fazla yol yürüdük. Ancak bu “seri” her sene önümüze bir gerilim ortamı yaratarak geliyorlardı. Evet korkuyorduk. Bu kirli ortamda oyuncularımızın sağlığından korkuyorduk, gerilim ortamlarında düşürüldüğümüz tuzaklarla ligin diğer kısımını etkileyecek kartlar görmekten korkuyorduk. Bu durumu yazdığım yazılarda da sıkça dile getirdim. Bu yüzden defalarca seriden çok “az hasar” görmemeyi önemsememiz gerektiğini bildirdim. Bu serinin sürmesini isteyenler vardı ve bunun için ne gerekiyorsa yapılıyordu. Bu stada ne zaman futbol oynamaya gelsek rahatlıksa sertlik yapan, kolay kart görmeyen bir takıma karşı kolay kart gören, kasti sakatlıklara maruz kalan bir takım olduk. Tüm bunlara rağmen hep oynayarak kazanmaya çalışan bir takım olduk. Bu açıdan fazlasıyla gururluyum. Çok uzatmayayım “Kadıköy Efsanesi” yazımda her şeyi yazmaya çalışmıştım. Bir daha da öyle bir yazı yazmak istemiyorum.

Maça Gelirsek

Galatasaray geçen hafta oynanan Malatyaspor maçında Muslera ile birlikte en önemli oyuncusu olan Lemina’yı kaybetti. Bu sakatlık görüntüsü bir taktiğin parçası mıydı diye çok tartıştık bazı arkadaşlarla ama neticede sakatlık gerçek çıktı. Yani, Yeni Malatyaspor maçı sonrası açıklamalar Fatih Hoca’daki rahatlığın taktiksel bir sakatlıktan kaynaklı değil tecrübesinden geliyormuş. Bunu da bir kez daha görmüş olduk.

Fatih Hoca’nın formsuz olduğunu düşündüğüm koca bir devre var. İşler iyiye gitmiyorken “olmayanlarda” ısrar etmesi değişiklik yapıldığında da “olmayacak” olanlarda şansını denemesi bu kararımın oluşmasında en büyük faktörlerden birisiydi. Oyuncu değişikliklerinde gecikmeyi de bu sorunlara ekleyebiliriz. Ayrıca geçen sezonda da şampiyonluk potasına girene kadar taktiksel gücünü sahaya yeterli şekilde yansıtamadı. Ancak bu hafta bambaşka şeyler yaptı Hoca. Hani bir söz var ya taraftar arasında; “siz eskiye, biz deliye” diye… Adeta eskiye döndü hoca. Bu maça o kadar iyi çalışmıştı ki futbolun yazılı olmayan; “kazanan kadro bozulmaz” kuralını her türlü eleştiri ihtimaline rağmen deldi. Fenerbahçe’nin yıllardır süregelen ama yeterince değerlendirilemeyen zaaflarını değerlendirmenin tüm hesabını yapmıştı. Neydi bu zaaflar?

  • Öncelikle Fenerbahçe son yıllarda isimli ya da isimsiz ama çoğunlukla kötü oyunculardan oluşuyordu. Sakin ve dominant bir oyunu başarmak çok şeyi başarmaya gebeydi. Bunu geçen sene de zaten istikrarlı olan kadromuzla yapmıştık ama Ali Palabıyık “görevini” yapınca hevesimiz kursağımızda kaldı.
  • Eskiden Fenerbahçe ile oynarken net santrforlara sahip olur ve stoperleri tehdit ederlerdi. Fenerbahçe bu geleneğini kaybetti ve bunun yerine savunmacı, hücum pres yapmayı seven ya da ancak bunu yapabilen santrforlarla mücadele etmeye başladı.
  • Son üç sezonda Volkan Demirel’in de form düşüklüğü ardından ciddi bir kaleci zaafı yaşıyordu Fenerbahçe. Bunu iki sezonda çok değerlendiren olmasa da bu sene Altay’ın zaafları değerlendiren oldu. Fenerbahçe beş tane kaleci transferinden sonra bir kaleci daha transfer edecek belki de. Oysa alt yapısı çok iyi kaleciler çıkaran bir camianın bu şekilde bir zaaflar yaşaması çok saçma bana göre.
  • Yine son üç sezondur hızlı oyuncuların Fenerbahçe’yi perişan ettiği maçlar izledik. Muğdat Çelik bile Akhisar formasıyla kök söktürmüştü hatırlarsanız. Geçen hafta oynanan Ankaragücü maçı ise bu işin doruk noktasıydı. İki senedir sürekli stoper alan bir takımın aynı sorunlarla sürekli baş başa kalması ayrı bir “yönetim ve transfer” becerisi belki de…

Bu dört unsura çalışarak çıkan her takım içeride ya da dışarıda Fenerbahçe’yi her zaman yenebilirdi. Bunu değerlendiren takımlar ve Fenerbahçe’nin eskiden diğer takımlara karşı kurduğu ev sahipliği avantajını da kırmaya başlamışlardı. Sadece derbilerde gerginlik kalkanına sığınan Fenerbahçe, son yıllarda derbilerde de beraberliklere sevinen taraf olmuştu.

Tüm bu unsurları değerlendiren Fatih Hoca, Lemina’nın yokluğunda ne olması gerektiğine çok çalışmış.

  • Öncelikle takımın sahaya yayılışında bir kopukluk istememiş ve Seri’den kaynaklı yaşanabilecek zaafların da önüne geçmek istemiş. Ben Belhanda ile Emre Akbaba arasında tabii ki Emre tarafından tercih kullanmak isterdim. Ancak Emre daha fazla rakip ceza sahasına yakın oynayan bir oyuncu. Lemina’nın cezalı olduğu Kayserispor maçını da düşününce Lemina’nın yokluğundan etkilenen olumsuz etkilenen Seri’nin etkisizliğinden de Emre Akbaba etkilenmişti. Bence Kayserispor maçı da Emre ve Belhanda arasındaki tercihe sebep olmuştur.
  • Belhanda tercihiyle birlikte birbirine daha yakın ve her daim rakibin karşısına fazla oyuncunun çıktığı bir orta saha anlayışı vardı defansif anlamda. Ofansif anlamda da savunmadan hemen her çıkışın topla olduğu ve yardımlaşmanın üst seviyede olduğu bir anlayış hedeflenmişti. Ve mağlup duruma düşülmesine rağmen bu anlayışı sürdürerek başarılı bir oyun anlayışı ortaya koydu Galatasaray.
  • Adem ve Falcao arasında da tercih tartışamaya açıktı. Emek, sağlık ve form durumu gibi kriterlerin hepsi Adem Büyük lehineydi. Ama hoca Falcao markasının vereceği tedirginlikten faydalanarak ve Henry Onyekuru’ya alan açmayı düşündü. Bunun da 30. saniyeden itibaren son saniyeye kadar işlediğini gördük.
  • Fenerbahçe geçen hafta birbiriyle oynamaya alışmamış ama hızlı oyunculara sahip Ankaragücü karşısında çok zor anlara düşmüştü. Fatih Hoca, Onyekuru’nun eskisine nazaran güçsüz ve maç eksiği olan haline rağmen bu maçın kilit oyuncusu olacağını hesaplamıştı. Fatih Hoca bu konuda da haklı çıktı.

Günün Kazananı Fatih Hoca

Tüm bu unsurlara, psikolojik faktörleri de ekleyince günün kazananı Fatih Hoca oldu. Rakibin zaaflarına müthiş çalışmış ve oyuncularını maça hem taktiksel hem de psikolojik olarak olarak hazırlamış. Belhanda’nın oyundan çıkarken yaşadığı an dışında birçok pozisyonda sakinliğini korudu tüm oyuncular. Hatta bazı pozisyonlara oyuncuların Fenerbahçe’nin gerginlik arayışlarını gülerek ya da net şekilde “ifşa” ederek karşılamalarını görünce Kadıköy Efsanesi yazım tekrar aklıma geldi. Bugün gördük ki eğer iyi bir psikolojide olursanız yapılan saldırıları bir “kung fu” savaşçısı edasında avantaja çevirebilirsiniz. Bundan sonra bu konu Florya’da ders olarak okutulmalı. Ayrıca bugün uzun süre sonra ilk kez doğru zamanlarda faul yaptı Galatasaray. Bu konunun da şampiyonluk yolunda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tüm bu güzel akşam için teşekkürler Fatih Hoca…

Kısa Kısa

  • Muslera: Fenerbahçe takımının derbilerde bir iç sesi vardır. Biz bir şekilde hata kaza bir gol atarız diye. Muslera yıllardır bu konularda çok sağlam bir duvar. Bugün Muslera yerine başka bir kaleci bir senedir oynamayan Mehmet Ekici’nin sert frikiğini yer ve Mehmet Ekici’yi kahraman yapardı. O’nun gibi bir kaleciye genç yaşlardan itibaren sahip olmak bizim için çok büyük şans. Çok yaşa Muslera!
  • Donk: Ezeli rekabetlerde bazı oyuncular vardır. Görevleri dışında çok fazla şey beklemezseniz ama onlar derbilerde özel fark yaratırlar. Donk bence son üç senedir tam bir derbi oyuncusu olduğunu gösteriyor. Kadro dışı kalmış, sonradan dönen bir oyuncunun yaptığı bu büyük katkı diğer rakipler açısından çok sinir bozucu olmalı.
  • Marcao: Ankaragücü maçında yaptığı hareketten sonra çoğumuz “acaba geçen sene ortaya koyduğu olumlu performans münferit miydi?” diye düşünmedik değil. Ancak ikinci yarıda Donk ile birlikte ortaya koyduğu performans hep pozitife doğru. Bugün penaltıda yaptığı harekette biraz ölçüsüz olsa da bana göre penaltı değildi. Bunun dışında çok aktif bir savunma yaptı. Bugün Fatih Hoca’nın toplu çıkışlarda takıma güvenmesinin en büyük kaynaklarından birisi teknik ve sol ayaklı Marcao’ya sahip olmasıydı.
  • Saracchi: Bu sezon Galatasaray’ın sahaya yayılışını en aksatan mevkii sol bek mevkiisiydi. Tam Saracchi geldikten sonra bu sorun çözüldü dedik ki oyuncumuz sakatlandı. Neyse ki derbiye yetişti de bugüne katkı sağladı. Bugün gerek savunmadan çıkarken gerek savunma yaparken çoğunlukla doğru hamleleri yaptı. Dirar’ın yaptığı harekette soğukkanlı kalması takdire şayandı.
  • Mariano: Benim için Galatasaray formasından ilk uzaklaştırılacak üç oyuncudan birisiydi sezonun ilk yarısındaki görüntüsüyle. Kulüp bulabilse belki de ayrılacaktı. Ancak sezonun ikinci yarısında müthiş bir çıkış yaparak beni utandırdı. Bugün hücumcu bek performansını gösteremedi. Ancak savunmada çok konsantreydi.
  • Seri: Çoğumuz bu takımın zayıf halkası olarak Seri’yi görüyordu. Oysa o bugüne kadar Galatasaray için oynadığı en soğukkanlı maçını oynadı. Takımı geriden bir orkestra gibi yönetti, arkadaşlarının açığını kapattı, gerektiğinde arkadaşının hatası yüzünden takım için sarı kart gördü, kısacası her şeyi yaptı. Diğer yandan herkesin negatif olduğu Seri bugün maça noktayı koyacakmış gibi bir his vardı içimde. Hatta başlık da hazırdı; “Seri, seriye son verdi” diye. Ancak Seri maça damga vursa da Seri’ye son veren oyuncu olmadı. Ama hayatı boyunca unutamayacağı bir gün yaşamış olduğunu düşünüyorum.
  • Belhanda: Bugün Fatih Hoca O’nu Tudor’un ilk haftalarda kullandığı gibi kullandı. Hemen her pozisyonda adam karşıladı. Hücum açısından da çok hırslı ve istekliydi. Altay’ın yaptığı hatayı değerlendirse bugünün en büyük kazananı olurdu. Oyundan çıkarken Deniz Türüç’ün yaptığı harekette beklendiği üzere soğukkanlı kalamadı. Ve takımını 10 kişi bıraktı. Neyse ki Deniz yaptığı tahrike kabadayılık da ekleyince Belhanda’yla birlikte atıldı. Kırmızı karta rağmen Belhanda bugün çok faydalıydı. Fatih Hoca bundan sonraki haftalarda da ondan faydalanacaktır. Defansif açıdan disiplin içinde olsa yeter. Böylece hücum katkısı kendiliğinden gelecektir.
  • Feghouli: Çok istekli ama çok güçsüz. Ancak ismi ve yeteneğiyle iki kişiyi mutlaka meşgul ediyor. Maçın sonlarına doğru yorgunluktan da kaynaklı pas hatası yapmaya başladı ama oyunda kalmaya devam etti. Bence skor 1-2 olduktan sonra ilk Feghouli-Emre değişikliği gerçekleşmeliydi.
  • Ömer Bayram: Sezon başında ayrılması en muhtemel oyunculardandı. Başka takımlardan teklif de aldı ama o kalıp mücadele etmeyi tercih etti. Sol bek, sol iç, sol açık nerede görev alsa elinden geleni yapıyor. O duran topları kullanmaya başladığından beri duran toplarda da etkili olmaya başladık. Tüm eleştirel bakışlara rağmen çok ciddi bir katkı yaptı bu sezon. Ömer Bayram yaşlanınca hep bu sezonu hatırlayacaktır. Umarım şampiyonluk kupasını da kaldırarak bitirir bu hikâyeyi.
  • Henry Onyekuru: Maç eksiğiyle, sıtmasıyla birlikte giriş yaptı Galatasaray’a. Özellikle sıtmadan sonra “acaba mı?” dedik hepimiz. Fatih Hoca Henry’i yavaş yavaş formaya hazırladı ve tüm güçsüzlüğüne rağmen bu maçta forma verdi. O’da bu maçın kilit oyuncusu oldu. Galatasaray’a ilk geldiği zaman da çok fazla pozisyona giriyor ama özellikle 1-0’ı getirecek golü atamadığı için benim eleştirilerimden nasibini alıyordu. Ancak sezon sonuna doğru gittikçe güçlenmiş ve şampiyonluğa müthiş katkı vermişti. Bugün geldiği ilk haftalardaki gibi güçsüz vuruşlar yaptı ama geldiği zamanın aksine takım O’na tanıdığı ve koşularına hazır olduğu için ciddi bir baskı unsuru olarak katkı verdi. İkinci Galatasaray şampiyonluğunu çok istediği çok belli. Umarım başarılı olur.
  • Falcao: Bugün Fatih Hoca O’nun marka değerinden faydalandı ve Henry’i bu açıdan çok rahatlattı. Toplu çıkışlarda özellikle sırtı dönük pozisyonlar alarak katkı verdi. Ceza sahası içinde istediği topları bulamadı. Ancak stoperlerle bire bir kaldığı pozisyonlarda da çok fazla etkili olamadı. Eski Falcao olsa Ömer’in attığı pası saçlarını dalgalandıra dalgalandıra gider ve atardı. Ne yazık ki o günlerinden uzak. Her şeye rağmen bu şampiyonluğa katı vermek istiyor, verecektir de. Ancak yaş sayısı arttıkça yapılan yatırım göze gelecektir. O yüzden bu sezon şampiyon olup, her iki tarafında marka değerine zarar vermeden ve kazançlı bir şekilde ayrılık gerçekleşmeli. Ve Galatasaray gelecek sezon Şampiyonlar Ligi için çok dinamik ve genç bir santrfor transferi hedeflemeli.

Hakem Taraflıydı!

Bugün hakem çok taraflı bir yönetim gösterdi. Her pozisyonda topla oynamak isteyenin tarafını tuttu. Tabii buna alışkın olmayan rakip takım bu konudan yana çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Onlar Ali Palabıyık’larla, Fırat Aydınus’larla üç faullerinin ikisinin es geçilmesine alışmış. O yüzden Serdar Aziz de yeni tedrisatına göre hareket etti. Diğer hakemlerden birisi olsaydı Serdar Aziz’in pozisyonu güme gider maç bitince de “kazanan her zaman haklıdır”. Sadece bir sarı kart es geçilmiş denirdi. Bugün Fenerbahçeli oyuncular alıştıkları gibi bir ayrıcalık görmeyince çok agresifleştiler. Oysa hakem gördüğünü çalmaya çalışan bir hakemdi. Bana göre Marcao’nun pozisyonu penaltı için ağırdı. Ancak maç içindeki pozisyonlardaki yaklaşımına göre diğer maçların aksine “kötü bir niyet” sezmediğim için anlaşılır buluyorum. Mağlup da olsak yönetim bu şekilde olsa aynı yorumu yapardım.

Yazımı yazarken bir taraftan da tartışmalı pozisyonları ve Deniz Çoban’ı takip ettim. Verdiği kararların çoğunu onaylamak zorunda kalsa bile, Halil Umut Meler’in 5,5 puan alması gerektiğinden alın, Donk’un kırmızı almasına kadar bir sürü şey söyledi. Bu kadar onaylanan ve maç sonucuna tesir etmeyen bir hakeme 5,5 puan önermek Kadıköy’de “eşit yönetimle maç yönetmeyin” baskısına şimdiden başlamaktır. Halil Umut Meler ve diğer genç hakemlere tavsiyem bu maçtaki gibi cesur olsunlar. Akıllarında “eyyam”, “şöyle olursa böyle olur”, “bunu atarsam oyun ya da stat karışır” gibi fikirleri akıllarından çıkarsınlar. Ali Sami Yen’de, Kadıköy’de ya da Vodafone Arena’da… Hiçbir seri, hiçbir şampiyonluk iddiası hakemleri ilgilendirmez. Neyi görüyorlarsa çalsınlar. Bizim lehimize ya da aleyhimize fark etmez. Yeter ki tutarlı olsunlar ve inandıkları kararları versinler. Bugün Kadıköy’de yıllarca oynanan “tiyatroya” değil “oyuna” prim verdiğin; hatalı ya da hatasız ama inanarak verdiğin yönetim için teşekkür ederim.

Fenerbahçelilere…

Bugün sizi yıllarca oyalayan oyuncağınız elinizden alındı. Bundan sonra herkes “Kral’ın aslında ne kadar da çıplak olacağını” görecek. Bugünü aslında bir kazanç olarak görmelisiniz. Kaybetmeseydiniz sizi bir sene daha Galatasaray’la oyalayacaklardı. Eğer bu başarısızlık serisini ve bu mağlubiyeti sadece Ersun Yanal’a yüklerseniz de kaybetmeye devam edersiniz. Bu sürecin en büyük mimarları sizin yaklaşık 25 yıldır süren yönetme ve yönetilme biçimi. İçiniz kabul etse de bazı yalanlara inanmak isteseniz de şike süreci bir gerçek. Şike sürecinden sonra size o kadar çok yalan söylendi ki yalanı söyleyenler bile aslında bu yalanı taşıyamıyor. Ailemin yarısından fazlası ve birçok arkadaşım Fenerbahçeli… Ben de keyifli ve kazananın önemli olmadığı eğlenceli bir ezeli rekabet isterim son yılların aksine. Ancak Fenerbahçe taraftarı ismini şikeye bulaştıranlardan kurtulmadığı sürece böyle günleri zor görürüz. Hatta Fenerbahçe tarafı kendi adına daha da kötü günler görecektir. Farkına varın; şike, kötü ekonomik yönetim, futbolun doğasına aykırı yönetim ve teknik direktör ilişkileri bir Kadıköy serisinin arkasına gizlendi yıllarca. İşte şimdi gerçek apaçık ortada… Eleştirinin ve özeleştirinin ileri bir hamle olduğunun farkına varın ve ezeli rekabete yakışacak bir takım olun!

Sonsöz

Evet yıllar süren çocuk muhabbeti bu hafta son buldu. Evet “bu sene, o seneymiş”… Cuma günü yayınladığım “Korkun!” başlıklı yazımda da dediğim gibi “Olur da bu sefer işi sadece futbola bırakırlar da “o gün sadece futbolda iyi olarak biz kazanırsak” bu durumu şampiyonluk yolunda artı 3 puan için sevinir ve kullanırız. Çünkü geçmişe değil, geleceğin kazanç hanesine yazılır 3 puan.” Bugün kazandık ve deplasmanda yıllardır yenemediğimiz ezeli rakibimizi yenerek şampiyonluk yolunda çok önemli bir 3 puan aldık. Şimdi en fazla iki gün sevinip haftaya daha da iyi olmanın yollarını bulmalıyız. Ne de olsa derbilerde kazanana kupa vermiyorlar…

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız