Türk Futbolunun Serbest Düşüşü.

0
679
Seep Piontek ve Fatih Terim'n birlikte yönettikleri A Milli Takım dönemlerinden bir enstantane.

Yıl 1989, yer Romanya, Galatasaray o zamanki adıyla Şampiyon Kulüpler Kupasında ilk kez yarı final oynayan Türk ekibi; Galatasaray’ın hocası Mustafa Denizli.

Yıl 1993, yer Fransa, Akdeniz Olimpiyatlarında Türk Futbol Milli takımı şampiyonluk kazanıyor. Futbol Milli takımları bazında ilk şampiyonluk; Milli takım hocası Fatih Terim.

Yıl 1996, yer İngiltere, Türk Futbol Milli takımı ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonasında mücadele ediyor; Milli takım hocası Fatih Terim.

Yıl 2000, yer Kopenhag, Galatasaray o zamanki adıyla UEFA Kupasında Final oynuyor ve kulüpler bazında futbolda ilk ve tek Avrupa şampiyonluğunu kazanıyor; Galatasaray’ın hocası Fatih Terim.

Yine yıl 2000, yer Monaco, Galatasaray Süper Kupa Finalinde Real Madrid ile karşılaşıyor ve kupaya uzanıyor; Galatasaray’ın hocası Mircea Lucescu.

Yıl 2002, yer Japonya-G. Kore, Türk Futbol Milli takımı ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonasında mücadele ediyor ve Dünya üçüncülüğü kazanıyor; Milli takım hocası Şenol Güneş.

Yıl 2008, yer Avusturya-İsviçre, Türk Futbol Milli takımı ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonasında yarı final oynuyor ve turnuvayı Avrupa üçüncülüğü ile tamamlıyor. Milli takım hocası, aynı zamanında turnuvanın en iyi hocası seçilen, Fatih Terim.

2008’den sonra birkaç Galatasaray ve bir başka takım ile Şampiyonlar Ligi çeyrek finali görülse de 100 yılın üzerinde futbol tarihi olan 82 milyonun yaşadığı, futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkenin tüm başarısı işte yukarıdaki birkaç satır. 2008-2019 yılları arasında sadece iki kez şampiyonlar ligi çeyrek finali ve gururumuz Ampute Milli Takımını Avrupa Şampiyonluğu dışında elde hiçbir başarı yok.

Biraz detaya inildiğinde, 2000 Monaco Süper Kupa finali ve 2002 Dünya üçüncülüğü kadrolarının da Fatih Hoca’nın kurduğu kadrolar olduğu gayet net olarak biliniyor. Bir başka deyişle Türk futbolundan Fatih Terim’i çıkardığınızda neredeyse hiçbir başarı kalmıyor. Kendisinin Türkiye’de en çok şampiyonluk kazanan hem de Türk Teknik Direktör olduğu gerçeği de olduğu aşikâr.

Bu noktada bir parantez açmakta fayda var, “Meyve veren ağaç taşlanır” ata sözünden yola çıkarak Fatih Hoca’nın başarılarını sindiremeyen rakipler, söz onun gibi bir hoca yetiştirmeye gelince imitasyon markalarla karşılık vermeye çalışıyorlar. Başka takımlardan devşirdikleri hocalardan efsane yaratıp rekabet etmeye kalkıyorlar ama eziklikleri maçlara çıkan ufacık çocukların “el hareketlerin”den okunuyor.

Tekrar konuya dönersek, bir gerçek apaçık ortada ki; işi “tüp satmak olan” TFF (ki TFF’nin başındaki T Türk’ün kısaltılmışı olmasa yazmam bile) başkanının göreve geldiği 2012 senesinden beri Türk Futbolunda, serbest düşüş yaşanmakta. Türk Futbolundan çalınan yedi koca sene!..

Neler katıldı bu yedi senede Türk Futboluna? Alttan ısıtması olduğu söylenen ama daha ilk kar yağışında, zemini bozulan, şehir merkezlerinden uzakta gereksiz derecede lüks statlar, Milli maçlarda takım 3-0 yenik iken sırıtarak çıkan milli futbolcular, Süper Lig’de kendi şampiyonluğunu tercih edip Avrupa kupasından as takımını saklayarak (bana göre) adeta vatan hainliği yapan hocalar. Klasman düşen bir Milli Takım.

Peki başka? En ufak bir başarısızlık ya da pas hatasında tribünden, sosyal medyadan futbolcularını yuhalayıp, ıslıklayan, küfürler eden taraftarlar…

İşte trajikomik durum özellikle 2012 yılından beri tüp satışçısı başkan ve ekibinin yozlaştırdığı Türk Futbolunun içler acısı hali.

Son yıllarda yaşanan, toplumun geneline yayılan şekilcilik ve yaltaklanma kültürüne paralel olarak milyonlarca dolar akıtılmasına rağmen futbolda bırakın ilerleme sağlamayı geri gidişi bile durduralamıyor.

Çocukken sokak aralarında araba gelirken durdurduğumuz araba geçince tekrar devam ettiğimiz maçlar vardı, ya şimdi? Hangi sokak arasında futbol oynayan bir çocuk görüyoruz? Beton yaparak, stat yaparak, başarı kazanılamayacağını anlamıyor muyuz? Altyapılarda oynayan çocuklar torpillerle seçiliyor. Ama çok daha yeteneklileri yok olup gidiyor. Oysa bizzat yerinde takip ettiğim Alman altyapısı her bireye yeteneklerini ortaya koyması için torpil, iltimastan uzak fırsatlar tanıyor. Bunun sonucunda başarı geliyor. Bu noktada siz değerli okuyuculara sorarım, Nuri Şahin, Mesut Özil gibi yetenekli, dünyanın tanıdığı Türk futbolcular, Türkiye’de altyapılara seçilebilirler miydi? Seçilseler de bir yerlere gelme şansları var mıydı?

Futbolun bilimsel, teknolojik ve sistematik temellerini yok sayarak sadece “Futbol okulu açalım, paraları kapalım” mantığı ile bir noktaya varılamayacağı çok açık değil mi?

Peki, şimdi?

Yayıncı kuruluş, malum medya ve hatta malum olmayan medya, şampiyonluktan ümidi kesmiş düşmemeye çabalayan kulüplerin taraftarları, para karşılığı istenilen şeylerin söyletilebileceği programcılar, bir tutturmuşlar ki, “Projemiz var”, “çok iyi oynuyorlar”, “şampiyonluk adayımız onlar”.

İyi hoş da, o projenin hocası madem o kadar iyi hoca, neden yurtdışında çalıştırdığı bir takım yok? Neden Milli takımdan başarısız olup kaçtı? Neden Avrupa kupasından, Milli görevden takımını sakladı? Ya bu kulübün futbolcuları arasında neden darpçı, tecavüzcü ve ırkçı eylemden suçlu olanlar var? Hadi bunlar biliniyor, gözümüzün içine bakılarak yapılıyor da bu “adamlar” neden halen sahada?

Gazeteci döverler, tehdit ederler. Ama, yerli ve milliler öyle mi? İstiklal Marşı okurlar ama milli maçtan çıkarken sırıtırlar öyle mi? Maçları, tetikçi, karaktersiz hakemler ile beraber yönetirler, küfür eder atılmazlar ve fakat atan hakemlere ise 20’den fazla maçlarını vermezler ve bu futbol takımı kollanmıyor, öyle mi?!

Peki bu takım çok başarılı, o halde Avrupa başarısı neden yok? Lafa gelince beş senelik şanlı mazi ve çok olmayan ama inanan taraftarları olan ekip. Neden Milli takımda doğru dürüst oyuncuları yok?

Para kaynakları belli değil, ilişkileri belli değil (Esasında hepsi belli de..)

Tüm bunlar VAR ama Ulusal başarı yok. Puzzle’ın parçaları ne güzel oturuyor. “İşte bu ahval ve şeriatte dahi” ne yazık ki Türk Futbolu’nun serbest düşüşü devam edecektir.

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben, sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözü ne kadar doğru ise de üzgünüm ki şu an başta bu proje takımı olmak üzere genelde tam tersi görüntü tüm takımlara yayılmış biçimde süregelmekte.

  • Bu kokuşmuşluk ve çürümüşlük temizlenmedikçe,
  • Kirli eller futbolumuzun üstünden çekilmedikçe,
  • Futbolun değil, kendilerinin menfaatlerini düşünen tetikçi hakemler futbolumuzdan def edilmedikçe,
  • Futbolumuzda altyapıya hakkaniyetle değer verilip, gelecek nesillere fırsat eşitliği yaratılmadıkça,
  • Eğitimde, bilimsel, teknolojik değerlere yönelmedikçe,

maalesef futbolumuz “tüpçünün” gidip, “inşaatçının” geleceği, günü kurtarmaya yönelik sadece birilerinin propaganda malzemesi olarak kalacaktır.

Galatasaray Kulübü olarak özellikle son dönemde mevcut düzene isyan ediyoruz ama yapabildiklerimiz sınırlı. Yazının başında verdiğim başarı örnekleri, mevcut şartlarda bile hala başarının, medeniyetin yuvası, Türkiye’nin yaşayan yegâne markası olan Galatasaray Kulübünden geçeceğini gösteriyor.

Ama öncelikle yapacağımız şey, genel yozlaşmanın etkilediği sosyal medya taraftarlığından sıyrılıp geçmişteki gibi “Pazara kadar değil mezara kadar” taraftarlığına geri dönmektir.

Mevcut düzende, bu yıl Galatasaray’ın şampiyonluğunu engellemek, birilerine başarı kazandıracaksa da çok kısa zamanda bu çürümüşlükte, Türk futboluna negatif etkilerle geri dönüşleri olacağını görmemek için kör olmak gerekir.

Şu bir gerçek ki Galatasaray’ın başarılı olmadığı bir ortamda Türk futbolunda başarı beklemek hayaldir.

İşte bu nedenle; “…aklınızdan çıkarmayın Türkiye’dir Galatasaray.”

Twitter: https://twitter.com/byymiralay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!

Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız