Vasatı Değil, Rüyalarımızı İstiyoruz!

0
1722
Fatih Terim ve Galatasaray'ın Geleceği

Bu yazının konusu üst üste gelen kötü niyetli federasyon yönetimleri, özel seçilmiş hakemler, “on yediler” gibi meseleler değil. Galatasaray yönetiminin transferlerdeki başarısızlığı, federasyon ve rakiplere karşı doğru tavırları takınamaması, camia için birleştirici bir yönetim olma fırsatlarını tepme, FFP gibi konular da değil. Bu yazı tamamen Galatasaray futbol takımı ve Galatasaray’ın yaşayan efsanesi Fatih Terim ile ilgilidir.

****

Yıl 2017… Sosyal medya ve basılı medyada Galatasaray’ın gençleri başta Ozan Kabak olmak üzere Yunus Akgün, Recep Gül, Atalay Babacan’ın fotoğrafları her yerde. “Bu gençler Galatasaray’ın geleceği olacak!”, “2000 jenerasyonu hazır!”, “Gençler A Takımlar kampta.” gibi bir sürü başlığı her türlü medyada görüyoruz. Çoğu yazımda dediğim gibi; Galatasaray taraftarı alt yapı oyuncusunu ayrı sever diye. Bu haberler, oyuncular hakkında yorumlar hepimizi heyecanlandırıyor. Merakla bu jenerasyonun ve arkasından gelenlerin yukarı hareketlenmesi için odağımızı o yöne çeviriyoruz. Benim en çok Ozan Kabak dikkatimi çekiyor. Fen Liseli olması, demeçlerindeki hayata hakimiyeti beni çok etkiliyor ve ilk sivrilecek oyuncunun Ozan Kabak olacağı yönünde büyük bir intiba uyandırıyordu. Galatasaray ile ilgili sohbetlerimde bunu dile getiriyor, Galatasaray’ı daha içeriden görme şansı olan herkese Ozan Kabak’ı soruyordum. Doğal zekâsı ve doğal yeteneğini -belki de kulüpten ayrı yaptığı- bireysel çalışmaların ardından fiziksel gelişimle süsleyen Ozan Kabak sezonun son maçında “Donk’un da yardımıyla” oyuna giriyor ve ilk şampiyonluğuna dakikalarla da olsa katkı veriyordu. Ertesi sezon stoper hattının hem ligde hem de Şampiyonlar Ligi’nde çok büyük açıklar vermesi neticesinde Fatih Hoca, Ozan Kabak’a şans veriyor. Genç oyuncu her hafta üstüne koyarak büyüyor ve devre arasında Avrupa’nın en potansiyelli stoperlerinden birisi olarak Bundesliga’nın yolunu tutuyor. Bu şans verme işine ve Ozan Kabak’ın bunu değerlendirmesine yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar geleceğim. Şimdi bu genç oyunculara ve o zaman ki ülke futboluna ve Galatasaray’ın durumuna bakalım:

Galatasaray 2017-18 sezonuna çok ciddi bedellerle transfer harcaması yaparak başladı. Avrupa Ligi elemeleri için sezonu Haziran ayında açtığında Belhanda, Maicon ve Gomis’in hemen dahil olduğu takım, İsveç’in Östersunds takımına elendi. Son iki yılın başarısızlıkları tekrar geliyor derken gözlerimiz Paso Lig kartını yakan taraftarlar bile gördü. Bunun üzerine yönetim son kozlarını oynayacak transferleri tamamlamaya başladı. Fernando, Mariano, Ndiaye, Feghouli’ye bonservisleriyle, ek olarak da Denayer’i tekrar kiraladı. Transferin son günlerine Asamoah’ı transfer edip sol bek pozisyonunu “güneşlendirmeye” çalışsalar da bu transfer olmadı. Böylece sol bek için ligi iyi bilen, maliyeti uygun Romanya vatandaşı Latovlevici’nin de kadroya eklenmesiyle transferi kapandı.

Bu yabancı transferlerden sonra lige fırtına gibi giren Galatasaray kısa sürede “İstiklal Marşını kim okuyacak?”, “Milli takımda kim oynayacak?” “yabancı sınırı Türk futboluna zarar veriyor.” gibi argümanların medyada esmesine neden olmuştu. Bizler taraftarlar olarak yabancı sınırına karşı duruşumuzu elden geldiğince dile getirirken, diğer yandan Galatasaray’ın genç oyuncularını fotoğraflarına bakıyorduk. Çoğunluğu Fatih Hoca tarafından küçük yaşlarda transfer edilmiş (Fatih Hoca ve Sn. Ünal Aysal arasında yaşanan ve Hoca’yla yollarımızın ayrılmasına neden olan krizden önce.) bu potansiyelli gençler, geleceğe doğru başlattığımız yürüyüşün yabancı sınırı kanalıyla engellenmesinin önündeki en büyük silahımızdı! Taraftarın büyük çoğunluğu Hoca’ya teşekkür ediyor ve geleceğe umutla bakıyordu.

Zaman ilerliyor, Tudor önderliğindeki takım Fatih Terim’in geçmişte takımına oynattığı “Kaos Futbolu” görüntülerini yıllar sonra bizlere tekrar izleterek, bizleri bulutların üzerine çıkarıyordu. Lige bu kadar sükseyle giren Tudor’un öğrencileri, erkenden şampiyonluğa tutunacak izlenimi vererek Tudor ile ilgili ön yargımızı kırmaya doğru yönlendiriyordu bizleri. Haftalar ilerledikçe, zorluk derecesi yükselen maçlar geldikçe Tudor, Galatasaray takımında olduğunu unutarak aşırı temkinli oynamaya ve Galatasaray’ın büyüyen oyununun önüne geçmeye başlıyordu. Özellikle derbilerdeki oyun karakterindeki küçülme, 5 yediğimiz Başakşehir maçı, deplasmanda üst üste kazanamama derken Tudor ile yollar ayrıldı. Tudor özellikle maç sonlarında basın mensuplarıyla kora kor mücadele içine girdi. Bir çok teknik adama sorulamayan sorular soruluyor ve çoğunlukla sinir harbi yaşanıyordu. Tudor şunu iyi biliyordu; A Milli takımdan ayrılmış büyük Hoca Fatih Terim boştaydı ve Tudor’un aldığı her başarısız sonuç O’nu kulüpten uzaklaşırken Fatih Terim’i kulübe yaklaştırıyordu. Bu stresli günler sürerken deplasmanda gelen Malatyaspor yenilgisi sonucu Tudor’la yollar ayrıldı. Şimdi sıra gittikçe güç kaybeden Dursun Özbek ve yönetiminin Fatih Terim’i tekrar Galatasaray’a getirmesine gelmişti. Ve 21.12.2017’de Fatih Hoca’nın o efsane #NeredeKalmıştık twiti ile geri dönüşünün sonrasında da iki tane çok kıymetli şampiyonluk geldi.

****

Fatih Hoca göreve tekrar başlarken “Benim de kendime göre rüyalarım, hayallerim var. Eksik olan şeyi bir deneyeyim diyorum. Ucuna kadar geliyoruz bazen. Mutlu işler yapıyoruz. Olmaz denen hayallerimizi Galatasaray’da gerçekleştirdik. ‘Nasıl olur!’ denen şeyleri yaptık.” sözlerini kullanıyor, sonrasında şampiyonluğun kutlamalarında ise Şampiyonlar Ligi müziğini kullanarak bir meşaleyi daha yakıyordu. Bu durumdan hepimiz çok heyecanlandık. Çünkü Galatasaray camiası için şampiyonluk amaca giden yolda geçilmesi gereken bir teferruattır. Bizim asıl istediğimiz yer uluslar arası alanda adı kuralarda çıkınca rakip yöneticilere “ceketlerini ilikleten”, rakip sporculara ayak titreten Galatasaray’ın gelmesidir.

****

Mustafa Cengiz ve Abdürrahim Albayrak, Şampiyonlar Ligi Kura çekimlerinde.

Evet Galatasaray şampiyon oldu. Sezon sonunda gidenler oldu, gelenler oldu. Gol kralı Gomis transferin bitimine bir kaç gün kala satıldı. Şampiyonlar Ligi kuraları çekildi. Eskiden gazetelerin başlık olarak kullandığı “lokum gibi kura” gerçek oldu. Transferin son günleri geldi Alan, Welbeck, Modeste derken “Eren var kafeste” durumlarına geldik. Sezona Eren Derdiyok, O da olmazsa Sinan Gümüş hattıyla başladık. Eren’in maçın adamı olduğu Lokomotif Moskova galibiyeti eski duygularımızı hemen kabarttı. Bilmiyorduk ki sonradan bu galibiyet sadece grupta üçüncü olmaya yarayacak! Olmadı, Fatih Hoca’nın korkusuzca geldiği, elinde yeterli santrforu yokken bile hedef göstermekten çekinmediği, her “kura koridoru” açıldığında “en azından UEFA Kupa’sını” zorlayabiliriz hayallerini kurduğumuz süreç Benfica’nın gençlerinin bizi çok acıtmadan ama hırpalayarak elemesiyle son buldu. Şampiyonlar Ligi’nin en yaşlı ve en az koşan takımlarından birisi olarak UEFA’da da sonumuz gençliğin elinden olmuştu.

Biz Galatasaraylıyız durur muyuz? 19.05.19 şampiyonluğundan sonra yeni hülyalar peşinde koştuk. Zamanında Barcelona’nın peşinden koştuğu Seri, Fransa Milli takımından Nzonzi, hangi lige gitse takımına katkı veren Babel, Kolombiya’nın yaşayan efsanesi Falcao gibi transferlerin yanında Lemina, Andone gibi uluslararası oyuncuları eklemiştik kadromuza. Kadromuzda Muslera gibi efsane kaleci, savunma hattında şampiyonlukta çok önemli katkılar veren iki tane uyumlu stoper Marcao ve Luyindama’yı da ekleyince tadından yenmez bir durumun potansiyeli ufukta gözüküyordu. Ancak tüm bu transferler rağmen sahada işler yolunda gitmiyordu. Türkiye’de hakemler eliyle dövülen takımımız Şampiyonlar Ligi’nde averaj takımı durumuna düşüyordu. Her maç sonunda Fatih Terim’in açıklamalarını dinledikçe kalbimize hançer yiyorduk. Hoca diyordu ki “makas çok açıldı.”

Aslında bu minvalde bir yazıyı uzun süredir kafamda yazıyordum. Pandemi öncesi futbol beni “Hoca nihayet patlamasını yapacak.” noktasına getirdi, bekledim. Pandemi sonrası takım dağıldı, ben de dağıldım. Yine pandemi gölgesinde az transferli, bol iştahlı yeni sezon başlangıcını görünce tekrar umutlandım. Fenerbahçe derbisindeki kötü oyunu görünce bir de Rangers’a elenince, sonrasında kazanırken bile geleceğe umutla bakamayınca, Hoca’nın vasat oyun planlarını, vasat oyuncular üzerindeki umutlarını görünce bu yazı şart oldu. Hocam o makas hep vardı. Galatasaray o yollara mayınlar döşedi Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynadı. Karlar engel oldu Kupa Galipleri Kupa’sını alabilecekken alamadı. Sizin ellerinizde Dünya sıralamasında birinci sıralara çıkarak UEFA Kupası’na uzandık. Sizin mirasınızla Süper Kupayı aldık. Tüm bunları yaparken o makas hep vardı. Casillaslı, Roberto Carloslu, Figolu, Raullü Real Madrid’in bütçesi yine bizimkinin katlarca üstündeydi. O zaman olanla, şimdi olmayan nedir diye sorarsanız; o gün daha inançlı, biraz daha planlıydık. Bugün hem inançsız hem de plansızız.

Eleştiri Kültürü

Bir kişinin ya da bir kurumun gelişmesindeki en önemli unsurlardan birisi eleştirinin ve öz eleştirinin değerlendirmeye alınmasıdır. Galatasaray camiası da bu kültürün en önemli temsilcilerinden birisidir. Öyle ki bu eleştiri kültürü bazen başarıyorken ayağımıza dolanırken, işlerin çok kötüye gideceği zamanlarda da camianın en büyük dayanaklarından birisi olmuştur. Son yıllarda sosyal medyanın kulüpler üzerinde etkisinin artmasıyla şucu, bucu, İmpartorcu, başkancı gibi etiketler bürüdü her yanı. İlk olarak bunun Galatasaray kültürüne aykırı olduğunu söylemeliyim. Biz önce Galatasaraylıyız, önce Galatasaray’ı severiz, sonrasında Metin Oktay, Fatih Hoca, Hagi, Selçuk, Drogba, Bülent Korkmaz tutkunu oluruz bu kimseyi ilgilendirmez. Bizi öncelikle Galatasaray ilgilendirir.

Hakemler, Federasyon, Transferler, Ocak-Temmuz, FFP…

Fatih Hoca geldiğinden beri tüm demeçlerinin en önemli unsuru bu kelimelerdir sanırım. Peki bunları kullanmakta haksız mı? Çoğunlukla yüzde yüz haklı. Bu TFF’nin organize ettiği, bu hakemlerin yönettiği bir ligden Avrupa macerasına çıkmak kolay değil. Ama Fatih Hoca’nın bununla baş edecek yöntemleri olmalı!

Fatih Hoca’nın en büyük argümanlarından birisi FFP yüzünden transferde rahat hareket edememek. Bir taraftan katılıyorum bazen bir sene sonra 20 milyon € değerde satabileceğiniz bir oyuncuya 2 Milyon € veremiyorsunuz artık. Diğer taraftan da diyorum ki eğer bu kriter olmasaydı ne kadar çok oyuncuya boşuna paralar ödeyecektik. (Şimdi bile bu kontratlar olması gereken değerlerin üzerinde, bir de FFP olmasaydı ne olurdu kim bilir?) Eboue’de, Baros’da olduğu gibi A2’lere gönderdiğimiz oyunculara yılda ikişer, üçer milyon ödeyecek; Elmander’de, Riera’da ve bir çok örnekte olduğu gibi gönderdiğimiz oyuncunun parasının önemli kısımlarını ödeyecektik. En azından bu tarz israflardan kurtulduk. Evet UEFA, FFP eliyle kulübe bir transfer krizi yaratıyor katılıyorum. Ama bunun bir amacı var.

Her Kriz Bir Fırsattır!

UEFA FFP kıskacıyla size diyor ki:

  • Öz kaynaklara yönelin.
  • Az para ile verim almanın yollarını bulun.
  • Bu arada kendinize bir yol haritası edinin ve bir daha bize ihtiyaç duymayın.

Evet Fatih Hoca kervana yolda katıldı. Elinde kaliteli ama kaymaklı maaşlara sahip oyuncular vardı. Buna rağmen bir fırsat geldi Galatasaray’ın eline. Fatih Hoca elinde isimli ama defoları ortaya çıkmış, Galatasaray’ın oyun sistemine pek de uygun olmayan bir stoper Maicon’a sahipti. Maicon önemli bir kariyere sahipti ama Hoca O’nun yerine genç Ozan Kabak’ı hem de lig demeden, Şampiyonlar Ligi demeden oynatmaya başladı. Şampiyonlar Ligi’nde parlayan Ozan Kabak 11 Milyon € gibi bir ücretle Stutgart’a transfer oldu. Maicon devre arasında Arabistan’a gönderildi. O dönemin en revaçta stoperlerinden birisi, A Milli takım oyuncusu, “Maldiv kaçamakçısı,” Serdar Aziz’i çok radikal bir hamleyle alacaklarına karşı serbest bıraktı. Serdar Aziz ve Maicon’un maaş yükünün eksilmesi, Ozan’dan gelir elde edilmesi üzerine Galatasaray potansiyelli genç stoperler Marcao ve Luyindama’yı aldı. İşin en güzel kısmı bu iki stoperin toplam maaşı ancak Serdar Aziz’in maaşını buluyor ve şampiyonluğun mimarı oluyorlardı. Aynı dönem Garry Rodrigues’in de kârlı bir bonservisle satılmış olması aslında gelecek için bir reçeteydi. Her kriz bir fırsattır diyoruz ya… Eğer Denayer sezon başında bir kez daha kiralanabilse ya da bonservisi alınabilse belki de biz yukarıdakilerin hiç birini yaşamamış olacaktık. Galatasaraydaki döneminin her aşamasında yetersiz stoperlik örneği gösteren Ahmet Çalık, Maicon’un düşen performansı sonrası durumu biraz daha idare edebilseydi yine yukarıdaki senaryo yaşanmazdı. İşte Fatih Hoca Ozan Kabak’la en doğru, en müthiş hamleyi yaptı. Durumu vasatla idare edeceğine bir potansiyele kapı açtı. Bu kriz bir fırsat doğurdu, bugün elimizde yüksek bonservis kazanabileceğimiz iki stoperimiz daha var.

Umudum!

Ben Marcao ve Luyindama’dan sonra çok umutlanmıştım o dönemde de yazdığım gibi. Düşünmüştüm ki Hoca da benim gibi düşünüyor, bundan sonra transferlerimiz hep bu minvalde olacak, bu oyuncular Galatasaray formasıyla daha büyüyecek ve bu tarz transferler bir döngü haline girecek. Ne yazık ki döngü orada takıldı kaldı. Sonrasında yaşlı oyunculara bol sıfırlı ve uzun kontratlar imzalatırken, kiraladığımız oyunculardan Nzonzi dışında ikinci sene takımda tutma ihtimalimiz olan çok azdı. Şampiyon olamadık, pandemi döneminde gelirler azalınca da değil bonservisli, bonservisi olmayan oyunculara bile kontrat imzalatamaz hale geldik. Ozan Kabak’tan sonra altyapıdan hiçbir genci de sürece dahil edemedik. Kötü bir kısır döngüye gidiyoruz.

Oysa Ozan örneği yanında başka doğrular yapılsaydı bugün ülkede Bayern Münih’in Almanya’da kurduğu hegemonyayı kurmuş, Avrupa için çekirdek çitliyorduk.

Şimdi diyeceksiniz ki Fatih Hoca tüm bunları nasıl organize etsin? İşin içinde yönetim var, başka koşullar var. İşte burada Fatih Hoca’nın etkin gücü ortaya çıkıyor. Hoca, futbol takımı üzerinde “yönetimlerden” çok daha fazla söz sahibi değil mi? Düşünsenize hangi yönetim 4.5 Milyon € bonservis ödenen A Milli takım stoperini ezeli rakibine gideceği halde serbest bırakır. İşte bu hamleyi yapan, sorumluluğunu alan da Hoca değil mi? Hangi futbolcu için ekonomik sınırlar zorlanacak, hangi oyuncu için gerek yok denecek, ekonomik sıkıntılarda mecburen satılanlar sonrası nasıl hamleler yapılacak gibi meselelerin hepsi Hoca’nın çözüm, yetki ve doğal güç aralığında değil mi? Hagi’nin transferinde “gerekirse benim maaşımdan kesin ama Hagi gelsin” dediği söyleniyordu zamanında. Ya da şampiyonluğa hatta ilk defa Şampiyonlar Ligi’nde gruplardan çıkmaya yakınken genç Burak Akdiş ile oynama pahasına Hakan Şükür’ün Juventus’a gitmesine izin veren yine O değil miydi? -Bu arada iyi ki bu transfer gerçekleşmemiş, yoksa UEFA yürüyüşümüz durabilirdi.- Demem o ki “Babel bu kadar yüksek bir ücretle geliyorsa gelmesin, Feghouli, “ödenen bonservise rağmen maaş yükünü düşürmek açısından gönderilebilir.” diyebilecek yegâne kişi de Fatih Hoca… O yüzden bu yazının muhatabı da O’dur.

Yol Haritası Hoca’nın Kendisi

Fatih Hoca’nın teknik adamlık kariyerinin sıçrama yapmasındaki en önemli unsur risk almaktan çekinmemek, başarı ve başarısızlığın sorumluluğunu almak üzerine kuruludur. Fatih Terim değil miydi?

  • A Milli takıma ikinci ligden aldığı Vedat İnceefe’yi kadroya alan ve bu oyuncuyu hem de ilk kez katıldığımız Avrupa Şampiyonası’nda oynatmaktan çekinmeyen…
  • İkinci ligden transfer ettiği Ümit Davala’yı Şampiyonlar Ligi on birine yazan…
  • 16 yaşındaki bir çocuk olan “5 numarayı” Şampiyonlar Ligi’nde Dortmund gibi bir takıma karşı oynatan…
  • Transferi için uçaktan henüz inen Capone’yi Şampiyonlar Ligi ön elemesi gibi kritik bir virajda Rapid Wien’e karşı oynatan…
  • Fenerbahçe derbisine o ana kadar henüz dakika almamış genç Semih Kaya ve biraz daha tecrübeli Emre Çolak’la çıkıp, uzun süre yenildiğimiz takıma karşı galibiyet alan hamleleri yapan… -O maçta cezalı durumda olan Servet Çetin ve Gökhan Zan’ın yokluğunda stoper olarak idare edebilecek Ceyhun Gülselam vardı. Ancak Hoca orada da geleceği seçmişti.-

Futbolda her zaman kazanamazsınız. Belki bu oyuncular oynadığı gün kaybedebilirdi. Hatta kaybettiği de oldu. Ama Fatih Hoca uzun vadede bu riskleri çoğunlukla artı haneye yazdırdı ki bu kadar yüksek kupa oranıyla Dünya’nın sayılı teknik direktörlerinden oldu. Ancak son zamanlarda işler planladığı gibi gitmezken duruma müdahale edemiyor. Maksimumu bile Galatasaray için yetersiz oyunculara, sanki “yeni bir element bulacakmışçasına” şans veriyor. Eski Fatih Terim bunu yapmazdı. Oyuncu tercihlerinde vasat bir güven aralığı tercih etmezdi. Tabii ki elindeki orta sahaya güveniyordu ama Drogba, Sneijder, Burak Yılmaz, Umut Bulut gibi oyuncuları aynı anda sahaya sürebiliyordu. Hem de sol bekte, sol açıktan devşirdiği Riera gibi ofansif bir oyuncuyla, sağ bek pozisyonunda da Eboue gibi ofansif bir bekle oynarken…

Sizi bağlayan nedir Hoca’m?

İsimlere çok takılmaya gerek yok. Ama bir örnekle genele doğru yol alabiliriz. Ömer Bayram’ın bu sene verdiği diğer oyuncuların veremeyeceği ne var mesela? Diyelim ki Oğulcan’ı Falcao’nun yanına monte ettiniz. Orta sahanıza da çift forvet oynatacak kadar güvenmiyorsunuz. Oğulcan’a Elmander ya da Umut Bulut’ta olduğu gibi defansif forvet rolü verip, orta sahayı da destekleyen bir forvet oyuncusu olarak değerlendirseniz. Maç içindeki ısı haritası, oyunda kapladığı alan, topla buluşma, boş top alma, top çalma ve top kaybetme sayıları Ömer Bayram’dan ne kadar kötü olabilir. Tüm bu istatistikleri hepimiz gördüğümüz halde ortada bir kriz de varken Ömer Bayram’daki ısrar nedendir? Ömer Bayram, Galatasaray’la yapabileceklerinin maksimumunu geçen sene gerçekleştirdi. Takımın uzun süre kötü olduğu, devamlı anlamsız ve yavaş pasla oynayıp çok kötü olduğu bir dönemde farklı bir mücadele ortaya koydu. Kapasitesinin farkındaydı ama arkadaşlarından farkı vardı. Aldığı topları hızla hücum bölgesine aktarıyor, çoğu zaman da direkt ceza sahasına paslar deniyordu. Aynı zamanda da orta sahada yeni oynadığı için rakipler için öngörülemezdi. Şimdi yaptıkları yapacakları çok belli. Rakip savunmalar O’na karşı ısrarla ayakta kaldıkları, baskıyı sürdürdüklerinde kafası gittikçe öne düşüyor. Sonunda aldığı topu zamanında ayağından çıkaramayan ve genelde de faul almaya çalışan bir oyuncu izliyoruz. Amacım Ömer’i yermek değil. Ömer geçen sene yaptıklarıyla hepimizin saygısını kazandı. Asıl merak ettiğim şey Fatih Hoca’nın bu kısır döngüyü her hafta izleyip, aynı oyuncuyu sahaya her hafta neden sürdüğüdür. Eskiden daha radikal kadrolar, daha radikal taktikler, radikal transferler denemekten çekinmeyen Fatih Terim’i bağlayan nedir? Bunu gerçekten anlamaya çalışıyorum ve soruyorum;

  • Çok fazla kazanan birisi olduğunuz için üzerinizde farklı bir baskı mı birikti? Kaybetmek sizi korkutuyor mu?
  • Saha içindeki arayışlar size anlamsız mı gelmeye başladı?
  • Gençlerin kariyerlerinin başlangıç noktası olmak artık sizi heyecanlandırmıyor mu? Bu soruyu sorarken biliyorum ki Florya’daki maçları bile her fırsatta izliyorsunuz. Bu oyuncuların bir umutlarla gelip de A takımla, genç takımlar arasında sıkışıp, sonunda da Anadolu’daki türlü takımlara plansız ve takipsiz kiralanması sorununu nasıl çözmeyi planlıyorsunuz?
  • Alt yapıda bir sürü yetenek vardı, hâlâ da var. Son yıllarda sadece Ozan Kabak, O’da özel fiziksel çalışmalarla kendisine bir dokunuş yaparak üst klasmana atladı. Bu konuda üst klasmana fiziksel olarak atlayamayan genç oyuncular mı suçlu? Yoksa bu gelişim görevi kulübe mi aittir? Bu sorunu çözmek için ne gibi bir plânınız var?
  • Altyapı oyuncularından Mustafa Kapı ile geçtiğimize sezon yollar ayrıldı. Tam olarak bilemiyoruz ama Mustafa Kapı, kulüpten sözleşme yenilemediği için gönderildiği yönünde bir açıklama yapıldı. Mustafa Kapı hazırdır ya da değildir, onu en iyi siz bilirsiniz. Ama gençlerin az şans bulması geleceğe karşı umutsuz olmaları sonucunu doğurmaz mı? Oynama umudunu kaybetmiş bir genç neden sözleşme imzalasın? Ya da elinizde stoper bile kalmamışken, iki orta saha oyuncusunu stoper oynattığınız halde oyuna giremeyen Emin Bayram’ın durumunu gören bir genç umutsuzluğa kapılmaz mı? Siz bu gençlerin yerinde olsanız sizi ne motive eder?
  • Mevcut yabancı kuralı harika bir kural. Bu da sizin eseriniz. Buna en çok kafayı siz yordunuz ve tüm olumsuzluklara rağmen bu sayede bir sürü genç oyuncumuz Avrupa’ya transfer olmaya başladı. Eğer tam olarak uygulansaydı çok daha iyi sonuçlar vereceğini de biliyorum. Peki mevcut yabancı kontenjanını kullanırken neden hep tam hazır ve doymuş futbolculara yönelmeyi tercih ettiniz? Potansiyelli oyuncu transfer etmek illa ki Bruma’daki gibi yüksek bonservis bedeli ödeyerek mi olur? Örneğin Lemina için ödenen yıllık kiralama ücreti 1 Milyon €’ya ek olarak, yıllık 2 milyon € ücretle, iki tane genç oyuncu transfer etmek gibi bir planlamayı neden hiç düşünmediniz? Satmadan alma kuralı var, bunu biliyorum. Ama düzgün bir sözleşmeyle kiraladığınız bir oyuncuya da aslında sahip olabilirsiniz. Bunun türlü hukuki yolları var. Yani Lemina için, Andone için kiralama bedeli ödeyebiliyorsanız, aynı bedeli aslında bir başka transfer için kullanabilirsiniz.
  • Duran toplar konusunda takımımızda neden bir gelişim göremiyoruz. Her topun kıymetli olduğu bir dönemde bizim kadar anlamsız korner ve duran top kullanan başka takım var mı? Avrupa’daki takımlar taçlar için bile özel antrenör almaya başladı teknik kadrolarına. İyi bir taçla bile maçın kaderini değiştirebilirsiniz. Çoğu maçı izlemeye çalışıyorum. En son Fenerbahçe-Antalya maçında Fenerbahçe’nin kornerlerden yarattığı tehlikeleri görünce gerçekten canım sıkıldı. Aman aman bir futbol oynamadan duran top anları ve sonrası kurdukları baskıyla sonuca gidiyorlar. Biz ise duran toplardan sonra kontratak yiyoruz!
Galatasaray’ın altın jenerasyonu olmaya aday genç futbolcuları. Ozan Kabak büyük hayallerinin yolunda ilerlerken diğerleri futbol dünyasının içinde kalmaya çalışıyor.

****

Ülkenin mevcut koşulları spor medyasını da etkiledi. Artık neredeyse kimse soru sormuyor, soramıyor. Biz de camia olarak başarılıyken mutlu oluyor, başarısızken hep dışsal etkenleri suçluyoruz. Dışsal etkenleri suçlamakta haklılık payımız var, ancak biz pes etmemeyi Galatasaray’la öğrenmedik mi? Mesele maddi meseleyse Benfica bizi çatır çatır bir futbolla elediğinde tüm takımının maliyeti neredeyse Feghouli’nin maaşı ediyordu. Bu sene elendiğimiz Rangers’ın en yüksek maaş alan oyuncusu bizim alternatif oyuncumuz Linnes’ten 750 bin € daha az kazanıyordu. Mesele tecrübeyse genç takımlar karşısında Real Madrid’in ve Barcelona’nın düştüğü durum ortada. Devamlı “makas açıldı” diyorsunuz ama bizim sahasında 6 yiyerek elinden kurtulduğumuz Real Madrid son 8 maçtır sadece bizi ve bu hafta oynadığı maçta İnter’i yendi. Yani elimizdeki bütçelerle yapabileceğimiz çok şey var. Ama demek ki bazı şeyleri yanlış yapıyoruz ki artık Avrupa’da herkesten “dayak yiyoruz.” Artık bu durum genç taraftarlarımız arasında o kadar kanıksanmış ki “Dişimize göre Rangers’ı bile nasıl eleyemiyoruz?” diye sorduğumda “Rangers dişimize göre miydi?” diye sorabiliyorlar bana! Onları anlıyorum ama ben bu durumu kabullenemiyorum. Galatasaray’ın felsefesinde peşin mağlubiyet yoktur. Galatasaray’ın kuruluş amacı özellikle yabancı takımları yenmektir. Bunu en yoksul zamanımızda da başardık, en bol keseden harcadığımızda da. Ne değişti de artık başarısızlığı kabulleniyoruz?

Çözüm Sizsiniz!

Normalde bu soruların birçoğunun muhatabı teknik adamlar değildir. Ama Fatih Terim’i diğer teknik adamlardan ayıran birçok özelliği var. Galatasaray’ın eski futbolcusu, Galatasaray’ın Divan kurulu üyesi, en az bizler kadar Galatasaray taraftarı… Öyle ki, kulüp başkanı olmasını isteyen taraftar sayısı bile azımsanmayacak kadar çok. Fatih Terim öyle bir profil ki; aynı anda Florya’daki peyzajdan, transfere kadar futbolla ilgili hemen her şeyin karar vericisi olabilir. -Tabii ki yönetimlerle çatıştıkları zamanlar olacaktır. Ki olmalı da.- İşte bu profilden en iyisini beklemek ve sorumluluğun büyük kısmını O’na vermekten bu yüzden imtina etmiyorum.

İstiyorum ki Fatih Hoca kariyerini kendini de mutlu edecek şekilde bitirsin. İstiyorum ki bu sefer yollarımız ayrıldığında Galatasaray’ımızı geleceğe güvenle teslim etmiş olsun.

Fatih Hoca’m biz şampiyonluklardan çok eski takım ruhumuzu özledik! Biz sizin hırsınızın sahadaki yansımasını özledik! Biz takımımız bir kişi eksik olduğunda bile sahaya santrfor alan halinizi özledik! Yanlış bir şey mi istiyoruz?

Not: Bu yazıyı yazarken sorgulayan bir Galatasaray taraftarı, Galatasaraylı olmaktan başka bir bağımlılığı olmayan #BağımsızGalatasarayMedyası mottosu ışığında bir medya mensubu gibi sorular sormaya çalıştım. Amacım asla Hoca’yı kırmak değil _Alpaslan Dikmen’in sözündeki gibi “Galatasaray için bir tuğlayı başka bir yere taşımak.” Yaşasın Galatasaray!

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız