Yakışmadı Aslanıma
Bugün 10 Kasım; ülkemizin kurucusu, bu coğrafyanın, emperyalist düzene başkaldırısının mimarı Yüce Atatürk’ü saygı, sevgi ve özlemle anıyorum…
Fatih Terim’in sevdiği, duvarlara yazdığı, Che Guevara’nın bir sözü var. Tamamını yazalım; “Kaybetmekten korkma; bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin.”
Peki, biz Almanya’da oynan Schalke maçında ne izledik? Özellikle son yarım saatte kaybetmeyi kabullenmiş, ayakta duramayan bir ekip.
Bazen eleştirmek kolaydır, vakit tanıyıp, bekleyip sakin düşünerek eleştirmek gerekir. Ama görünenler o kadar kötü ki eleştirilmeyecek hali yok ne yazık ki. Ben ve benim gibi milyonlarca taraftar, şartlar ne olursa olsun terinin son damlasına kadar mücadele eden bir ekip görmek isterdik.
Mutlaka bu vaziyetin onlarca sebebi var. Fenerbahçe maçı sonrası ceza sevklerinin travmasından tutun da takımın başında Scott Piri seviyesinde bir uzman kondisyoner bulunmamasına kadar onlarca sebep… Rakip çok mu iyiydi? Hayır. Ama disiplinli, yıldızı olmayan standart bir Alman takımı, hepsi bu!
Bir ekibin sahada lideri olmaması kabul edilemez. Şampiyonlar Ligi gibi bir sahnede ise bu intihar demektir. Oynanan kötü oyuna isyan edecek, takımı kendine getirecek saha içi bir isim kadronun içerisinde yok. Geçmişi düşününce Hagi, Drogba benzeri isimler bu takımın liderleriydi. Takımı iten, isyan ettiren liderler. Eksikliklerini hissediyoruz hem de çok fazla
Bir başka dikkat çeken nokta ise yediğimiz ikinci gol. Bu pozisyonu yakalayıp da atabilecek bir tek oyuncumuzun kadro içinde olmadığı düşüncesindeyim. Geçen sene Kadıköy’deki Fenerbahçe maçında Tolga Ciğerci’nin kaçırdığı golü hatırlayın. Çok daha zorunu gol yaptı rakip oyuncu. Böyle bir pozisyonu gole çevirecek oyuncun yoksa başarılı olmak imkânsız…
“Yakışmadı Aslanıma” demek belki en kestirme cevap olacaktır. Gerçekçi olmak gerekirse, Şampiyonlar Ligi bu sene bizim için maalesef kapanmıştır. Üçüncü olup Avrupa Ligine devam etmek bir opsiyon olarak önümüzde duruyor. Mantıklı seçenek bu ancak bu halimiz düşünüldüğünde o yarışta başarılı olabilir miyiz? Düşüncelerinize sunuyorum.
Medyadaki yazarlara ve taraftardaki çoğunluğa katılıyorum, devre arasına kadar en az kayıp ve Avrupa Ligi bileti cebimizde olmalı. Bu silik, keyifsiz görüntüyü gidermek ne yazık ki yine Fatih hocanın elinde.
24 Aralıktaki devre arasına kadar altı Süper Lig, iki Şampiyonlar Ligi maçı var. Ne ligden ne de Avrupa’dan kopmamamız lazım. Eğer yönetim sözünü tutar, sakatlar iyileşir ise bu zor durumdan ikinci devre çıkarız. Aksini düşünmek, bana göre değil..
Kimin Federasyonu?
Bunları sıralarken gelelim bizim kerameti kendinden menkul Futbol Federasyonuna. Başına Türkiye’yi koymayı dahi uygun görmediğim çapsız ve basiretsiz, emir eri görünümündeki Federasyon. Benim ulusum bu kadar kötü, bu kadar beceriksiz ve yanlı bir federasyonu hak etmiyor. Ama bir maşa bir kaldıraç olarak kullanıldığı sürece yerinde kalacak gibi görünüyor. Tüm organları çürümüş, görevi; şunu indir, bunu kaldır tarzı bir kukla. Sadece Galatasaray için değil hangi kulüp olursa olsun vereceği cezanın zamanlamasını yapmaktan aciz bir federasyon. Ya da acziyeti geçelim bu şekilde görevini yerine getiren bir federasyon. Bu federasyon Türkiye’nin değil, olsa olsa sahibinin federasyonudur.
Kim ne derse desin, Namoğlu istifa hashtagi açanlar Demirören istifa dememişlerse, diyememişlerse, bu gerçekleri gördükleri için değil öyle emir alıp, uyguladıkları içindir. Tarih, en acımasız hâkimdir. Gün gelecek bugünün emir eri olanlar, zamanı geldiğinde kendilerine en çok ihanet atfedilenler olacaktır.
İhanet içindeki federasyon ve yandaşları, Galatasaray camiasının büyüklüğü ve gücünü zamanı geldiğinde hücrelerine kadar hissedip pişmanlık yaşayacaklardır.
Galatasaray Yönetim Kurulu, üyeleri, dernekleri, Ultraslan, kulüp dinamikleri, tüm taraftar grupları, aydınları ve entelektüelleri, hemen bugün, demokrasi kuralları içinde ve tüm demokratik haklarını kullanarak gerekli tepkiyi vermeli, ardında durmalıdır. Boykotsa boykot, direniş ise direniş, hukuk ise hukuk. Birilerinin menfaatleri gözetilene kadar değil, adaletin sağlanacağı bir federasyon düzeni kurulan güne kadar bu mücadele sürdürülmelidir.
Bu mücadelenin önderliğini mutlak surette Galatasaray Kulübü yapmalıdır. Artık eyleme geçmek için bu camia klubün işaret fişeğini beklemektedir.
Kayserispor maçı
Son dönemde Türk futbolunun birçok kesimin dile getirdiği benim de katılıp, yazdığım futbolda “Anadolu Devrimi”. Bu devriminin temelinde esasen, aç gözlü, kulüpleri reklam aracı gören, çıkar ilişkileri için kullanan büyük kulüp yöneticileri var. Bu yöneticiler, spordan gelmedikleri gibi kendi firmalarına en ufak zarar vereni kovarken kulüpleri adeta “Dingonun ahırı gibi” yönetmiş ve canına okumuş milyonlarca dolar borçlandırmışlardır. Borç batağına girip eski oyuncularının bile hukuki yollara başvurması, UEFA dosyalarının kabarması sorunlarından sadece birkaçı. Bugün köşeye sıkışmış FFP altında inlerken transfer yasağı, kupalardan men, puan düşürme cezaları ile karşı karşıyadırlar. Bazıları da geçmişin günahını ödemektedirler. Hal böyle olunca, artık şartların neredeyse eşit olması sonucu, Anadolu kulüplerinin daha iyi ve kaliteli transferler yapmasını ve artık önlerinin açılmasını sağlamıştır. Alt alta koyduğumuzda, Kasımpaşa’daki Diagne benzeri bir golcü Galatasaray’da yok iken, Göztepe’nin kalecisi Beto gibi bir kaleci de Fenerbahçe’de yok. Öyle görünüyor ki büyük kulüpler kendilerini düze çıkaracak formülleri geliştiremezlerse, yakın zamanda Anadolu ve küçük kulüplerden yeni şampiyonlar çıkacaktır. Yanlış anlaşılmasın. Bu beni de bir noktada memnun eder.
Orta saha düşmüş (daha doğrusu düşürülmüş) forveti ismen olup cismen olmayan, hücum zenginliği adına kapasitenin çok altında bir Galatasaray Futbol Takımı. Demoralize olmuş, komutanı oyun alanı dışına alınmış, her maçta tetikçilik yapan bir hakeme mahkûm edilmiş. İçinde bulunduğumuz durumun kısa özeti. Tüm bu olumsuzluklar içinde gidilebilecek en zor deplasmanlardan biridir, Kayseri.
Fatih hocanın önünde iki seçenek var: Elinde as kadrodan kalan formda olmayan oyunculardan kurulu aralara serpiştirilmiş genç oyunculardan bir kadro. Ya da, gençlerin arasına yerleştirilmiş elde kalan birkaç formda tecrübeli oyuncu. Evet, zor kararların ve zor bir deplasmanın sentezi var bu akşam. Hiç de kolay değil. Galatasaray zoru sever, zorluklardan çıkmasını hep bilmiştir. Ama Fatih hoca ve ekibinin de son dönemde bunaldığı ve çaresiz kaldığı ortada. Tahminen en hızlı kadroyu çıkarıp sonuç almak ve iyi defans yapabilmek bugünün kilidi olacaktır. Tabi bir de adil hakem ve gören, doğru yorumlayan VAR!!! gerekli.
Hırslanmış bir ekibin gurur mücadelesi ve başkaldırısı olacağı hissini taşıyorum. Böyle olmasını diliyorum, arzu ediyorum. Umarım bu akşam, çöküşü durdurup tekrar yaralarımızı sarmaya, 3 puanlarla tanışmaya başladığımız dönemin başlangıcı olur.
Twitter: https://twitter.com/byymiralay